Siyaseten, salı günleri diğer günlere göre daha sıcaktır. Aslına bakasanız ben, bu Salı’ların “gaz alma” mı, yoksa “gaz verme” günleri mi olduğundan tam da emin değilim. Ne var ki, ortada bir “gaz” meselesi olduğu açık. Zira, o salılardan bir tekinin bile ertesi güne, hatta birkaç saat sonrasına bıraktığı bir etki, bir tortu yok. Bu nedenle diyorum ki; her Salı söyleyen söyleyip boşalıyo… dinleyen dinleyip boşalıyo.
Sanki muhatabı karşısındaymış gibi okunan meydanların, meydanlara taşındığını, gören varsa söylesin, kürsüde savrulan yumrukların salonun dışında da sallandığını bilen varsa anlatsın, dört duvarın çevrelediği “bizim oğlanlar” grubunun dışında da söylenenleri birbirine aktaran varsa bildirsin. Hele ki gereğini yapan varsa, hiç değilse bir tek örnek göstersin!…
Eyleme dönüşmeyen söylemlerin etkisiz eleman konumunda kalacağını çok iyi bilen saray erkânı o Salı’lara bir engel koymayı düşünmüyor. Yoksa, yapar(dı) herhalde gereğini hem de (yasal(!?) yoldan. Bu yüzden de gerek salıları gerekse o “Salı Kahramanlarını” toplumda da, yasalar önünde de, Milletin Meclisi’nde de, daha da ile giderek Anayasanın amil hükümleri önünde de “yok hükmünde” saymaya devam ediyor.
Son 16 yıldır Muhalefetin kendisin i var saydırdığı bir tek alan gösterilsin de biz de sarılacak bir teselli umudu bulalım…
Hak hukuk, adalet çığlıkları ata ata, gözlerimizin önünde hak- hukuk – adalet katledilmekte…
Özgürlükçü, demokratik, laik sosyal hukuk devleti diye diye… bu hasletlerin tamamını yitirdik!. Kaybettikçe, “kazandık” deyip kendimizi aldattık!.
Özünde onlar değildi kazanan, kaybedeni bizdik oyunun.
Cumhuriyet fazilettir ilkesinin emanetine bile sahip çıkamayıp, yüz yıl önce can ve kan pahası saraydan kovduğumuz tek adam rejimini, 101 pare top atışıyla tekrar yerleştirdik kendi ellerimizle saraya.
Ve seçimlerin üzerinde ay geçmiş, kaç sendiktan ıslak imzalı tutanak alamadık tartışmasıyla suçlu arıyoruz.
İktidar, hem de rejimi kökten değiştirerek, bir daha “gitmemek” üzere saraya yerleşme planları yaparken, OHAL’in gölgesindeki bir seçim sonuçlarının güvenilir olamayacağını, demokrasi ile bağdaşmayacağını, devlet imkanlarını sonuna kadar kullanan iktidarla yarışa girmenin tarihi vebal olacağını… demedik; diyemedik!…
Sandığa giren çıkar sandıktan. Sen sen sandığa girene engel olamadıkça, çıkana itiraz hakkını kullanıncaya kadar atı alan dağları aşıp yerleşir saraya… Ve damat da gelip oturur hazinenin başına!.
Tam da (yeniden) yeri işte ninemin sözünün: “Teslim ettinse şalvarın ipini, senin değildir artık içindeki!”
İşin acı yönü, karambolda koltuk kapma sevdasına kapılanlardan da bir tek görüş bildirene rastlamadık.Hadi seçildiniz işte!… Anlı şanlı milletvekillerisiniz artık. Yarın “dolgun” emeklilikleriniz de olacak. Hak vaki olduğunda devlet töreni ile uğurlanacaksınız son durağınıza. İşlevsiz parlamentoda, bu ve benzeri “parlak” konumunuzla gurur duyun artık.
İşte sonuç ortada; “Cumhuriyetin 3. evresinden” söz edilebiliyorsa bu gün, bunda sizlerin de bizlerin de, tepeden tabana hepimizin de hem de aymazlık derecesinde payının olduğunu da inkâr edelim hadi!.
Konumuz, aslında “Salı gazları”’na ilişkindi. Ve asıl 17 Temmuz Salı’sı üzerinden diyecektik diyeceklerimizi. Onu da yarın ele alıp devam edelim..
Bir de 3 satır fazla okutarak(!) yormayalım sizleri de…
18 Tem. 2018
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com
0535 202 11 61




















