6.BÖTÜM VE 12. KISIM
Yeşile boyadığım köyden ayrılışım.
Kaymakam her gittiği yerde benim çalışmamı örnek gösteriyor ve öğretmenlerin beni örnek almalarını istiyordu.
Böylece adım dalga dalga her yere yayılmaya başladı. Bu başarılı çalışmalarımı eğitim öğretimde de göstermeğe devam ettim. İki yıl hem asil öğretmen olarak, hem de vekil öğretmenlik görevini sürdürdüm. Bu çalışmalarım sayesinde, kız çocuklarını okula göndermeyen köylülerde, kızlarını okula göndermeye başladılar. Köy halkı sırasıyla her gün biri hane yemeğe davet ederek, hürmette kusur etmediler. Bakkaldan çok önemli ihtiyacımızın dışın da başka bir malzeme almama gerek kalmamıştı. İki maaş olarak bin elli lira alıyor ve paramı bankada biriktiriyordum. İkinci senede aynı görevi sürdürmek zorunda kaldım. Çok yorulmama rağmen, hızımı düşürmedim. Okul alanının ve boş olan alanlarının meyve ve çeşitli fidanlarla yeşile boyanmasından memnundum ve mutluluk duymaktaydım. Buda benim yorgunluğumu gideriyordu. İki yıllık askerlik sürem tamamlanmıştı. Sonrasında yeni bir ile gitmeğe karar verdim. Böylece tayin isteyip, o köyden ayrılacağımı her kese bildirdim. Tayin istememe ağa ve köylüler çok üzüldü. Bana ağanın ilk sözü, gel bizi boynu bükük bırakma muallim. Bak sana istediğin kadar tarla vereyim. Hatta traktörünü de alayım. Biz iki kardeşiz, senide bir kardeş saymaya hazırım, sözünde çok israrlı olmaktaydı. Ağanın bütün ısrarlarına rağmen, eşim ve annem razı gelmediler Tadında kalsın oğul, yeter burada yaptığın, gidelim dediler. Tabi bende ayrılmak taraftarıydım. Annemi ve eşimin düşüncelerini dikkate almam gerekti. Böylece köyden ayrılmaya karar vermiş ve eşyalarımızı toplanma hazırlığına başladık.
Annem ve eşim kısa zamanda hazırlıklarını yaptılar. Yakın bir köyde çalışan Nihat adında bir öğretmen arkadaşla anlaşarak bir minibüs kiraladık. Her ikimizde birlikte Kars’a kadar gitmeye karar verdik. Eşyalarımızı Minibüsün bakacına ve içine yerleştirdik. Gidişimizi bilen, duyan köylüler ve öğrenciler etrafımı sarmış, kimi elimi öpüyor, kimi boynuma sarılıp ağlıyordu. Köylülerin haricinde, köyde görev yapan köy ebesi Ümmi Gülsüm Kılıç’ta üzüntüsünden kendini yerden yere vurmaktaydı. Bizi ailece çok seviyordu. Artık bende gideceğim Van’a gideceğim deyip minibüse binmeye çalışıyordu. Ebenin bu fevri hareketinden annem kuşkulanmaya başladı. Ya oğlum bu kız Van’da baba evine gitmez, bizimle gitmeye kalkarsa, iş karışır diye beni ikaz etti. Köylü kadınlara, biz gidinceye kadar ebeyi götürüp yanından ayrılmayın diye tembihledi.
Bir de baktım ki, kadınlar ebeyi tuttukları gibi alıp götürdüler. Onun gitmesiyle, bizde vedalaşmayı tamamlayıp, hareket ettik. Tabi bu ayrılış hiç kolay olmadı. Herkes bizi gözyaşları içinde uğurladılar. Çamurlu köyünden uzaklaşmadan arkama dönüp baktığımda, kovalarla arkamızdan su atanlarları görünce bende gözyaşlarımı tutamadım. Bende onlara el sallayarak, iki yılda yeşile boyanmış olduğum köyü arkamda bıraktım.
DEVAM EDECEK
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair






















