Avrupa kıtasında 12 bin bitki türü var ve 2.750 tanesi endemik. Ülkemizde ise yetişen 10 bin bitki türünün 3 bin adedi endemik. Bitki çeşitliliği açısından açık ara Avrupa’nın en zengin üyesiyiz. Birkaç tropikal meyve hariç tarım alanlarımız muzdan kiviye, portakaldan çileğe her türlü meyve ve sebze yetiştirmeye uygun. Daha da önemlisi aynı anda ülkemizde birkaç mevsimi yaşadığımızdan hasat süresi de oldukça uzundur. Bir bölgemizde hasadı tamamlanan bir ürün başka bölgemizde hasada hazır hale geliyor. Bu zenginliğimize rağmen tarımsal üretim açısından artık kendi kendimize yeterli ülke konumunda değiliz.
Hollanda topraklarının yarısına yakını denizden kazanılmış. Konya’dan az büyük (41.000 kilometre kare) Türkiye’nin 20’de biri büyüklüğünde bir ülke. Tek bir zeytin, muz, portakal, fındık ağacının olmadığı, bitki çeşitliliği açısından ülkemizle kıyaslanmayacak kadar fakir, aynı anda tek bir mevsimin yaşandığı bir ülkedir.
Ancak tarımsal ürün ihracatı söz konusu olduğunda, Hollanda açık ara ülkemizin önündedir. 2016 yılı Hollanda’nın tarımsal ürün ihracatı 85 milyar Euro, tarım teknolojisi ihracatı ise 9 milyar Euro, toplamda 94 milyar Euro’dur. (112 milyar dolar) Tarım ürünlerinde 35 milyar Euro dış ticaret fazlalıkları vardır.
Bir tarım ülkesi olan ve tarım yapılan alanların büyüklüğü Hollanda’nın toplam yüzölçümünden 6 kat fazla olan ülkemizin tarımsal ürün ihracatı ise 17,1 milyar Euro, bir başka ifade ile Hollanda’nın 6’da biri kadardır. Son yılların büyük bir bölümünde tarımsal ürün dış ticaretinde ülkemiz net ithalatçı durumundadır. (Saman dahil)
Hollanda süs bitkileri ve sebze ihracatında dünya birincisi, süt ürünleri ihracatında ise Almanya ve Yeni Zelanda’nın ardından dünya 3’cüsü, et ürünlerinde ABD, Brezilya ve Almanya’nın arkasında dünya 4’üncü, yağ ihracatında Endonezya, Malezya, Arjantin’in arkasında dünya 4’üncüsüdür.
Bir tarım ülkesi olan Türkiye ise Rusya, Almanya, Fransa, Ukrayna’dan buğday, İngiltere ve Hırvatistan’dan arpa, Gürcistan’dan saman, ABD, Yunanistan, Hindistan’dan pamuk, ABD, Vietnam, İtalya’dan pirinç, Etiyopya, Bangladeş, Mısır, Çin’den kuru fasulye, Kanada’dan nohut – mercimek, İran’dan kavun- karpuz ve kuru soğan ithal ediyor.
Yakın zamanlara kadar dünyanın en büyük mercimek üreticisi olan Türkiye’de ekim alanları yarı yarıya azaldığı için artık Kanada’dan mercimek ithal ediyoruz.
80’li yıllarda 45 milyon nüfusa karşılık 85 milyon adet büyükbaş ve küçükbaş hayvan varlığına sahip olan Türkiye, bugün 80 milyon nüfusa karşılık sadece 55 milyon büyükbaş ve küçükbaş hayvan varlına sahiptir. 2016 yılında 1 milyon baş sığır ithal ederek dünyada ABD’den sonra en büyük büyükbaş hayvan ithalatçı konumundayız. Görünürde hayvancılığa her yıl 4 milyar TL hibe ve kredi desteği sağlanıyor ancak söz konusu kredilerle ilgili bir strateji, hedef ve sonuçlarını kontrol eden ve değerlendiren mekanizmalar kurulmadığından hayvancılığın geliştirilmesi için verilen kredilerin büyük bir bölümü amacı dışında kullanılıyor. Hatta bir bölümü hayvan ithalatına gidiyor.
Sonuçta hayvancılığa sağlanan onca mali kaynağa rağmen, hayvancılığımız gelişmiyor, canlı hayvan ve et ithalatımız artıyor.
En kaliteli tütünler ülkemizde yetiştiriliyor. Ancak tütünle ilgili tutarlı bir üretim politikamız yoktur ve tütün politikamızı uluslar arası sigara tekelleri belirlemektedir.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın 2016 yılında yaptığı bir araştırmaya göre 2002 yılında ülkemizde 406 bin üretici tütün üretimi yapıyordu ve yıllık 160 bin ton tütün üretiliyordu. 2015 yılında tütün tarımı ile uğraşan üretici sayısı yüzde 86,2 oranında azalarak 56 bine iniyor. Tütün üretimi ise 160 bin tondan 62 bin tona gerileyerek yüzde 61,1 oranında azalıyor.
TAPDK (Tütün ve Alkol Düzenleme Kurumu) verilerine göre Türkiye 2003 yılında 59 ülkeye 113 bin ton tütün ihraç etmiş, buna karşılık 55.800 ton tütün ithal etmiştir. 2016 yılına gelindiğinde ise tütün ihracatımız 2003 yılına göre yüzde 54 azalarak 52.164 tona gerilemiştir. Aynı süre içinde ithalatımız yüzde 85 artarak 103 bin tona çıkmıştır. Başka bir ifade AKP iktidarı süresince tütün ihracatımız yarı yarıya azalırken, ithalatımız iki katına çıkmıştır.
2003 yılında tütün en önemli ihraç kalemlerimizden biri idi. 2016 yılına gelindiğinde en büyük ithal kalemlerimizden biri oldu.
2016 yılında yaprak tütün ihracatımız parasal değeri ise 362 milyon dolar, aynı yıl tütün ithalatımızın parasal değeri ise 560 milyon dolardır ve ülkemiz hali hazır durumda net tütün ithalatçısıdır. Ülkemizde üretilen sigaralarda yerli tütün kullanım oranı yüzde 50’lerden yüzde 13,24’e gerilemiş ve tütün ürünleri ithalatının yüzde 89,3’ü uluslar arası sigara tekellerinin kontrolüne geçmiştir.
Tütün ithalatımızın önemli bir bölümünü de tütün damarı, kırık tütün, homojeniz tütün gibi kalitesiz yan ürünler oluşturuyor.
Tütün ithalatımızın yarısından fazlası sıfır gümrük vergisi ile 1 kilogram tütün üretimi olmayan Belçika (255 milyon dolar), Hollanda (63 milyon dolar) ve Almanya’dan (47 milyon dolar) yapıyoruz. Söz konusu ülkeler tütün üreticisi olmamalarına rağmen ülkemizle yaptıkları tütün ticaretinden milyonlarca dolar kazanıyor.
Ülkemizde tarımla ilgili kamuda on binlere istihdam, binlerce birim olmasına ve harcanan milyarlarca TL’ye rağmen, uzun vadeli sürdürülebilir bir tarım politikamız olmadığından, tarımsal faaliyetler sahipsiz bir durum arz etmektedir. Gelinen noktada Türk tarımı çöküşün eşiğindedir. Başarısızlık, bu durumdan birinci derecede sorumlu olan siyasi iradede değil, hayali düşmanlarda aranmakta, tarımla ilgili sivil toplum örgütlerinin bu duruma seyirci kalmaları ise sorunu her geçen gün ağırlaştırmaktadır.
Tarımla ilgili sorunların üstünü örtmek ve kısa vadede halkın gözünü boyamak için gündeme gelen tarımsal ürünlerin ithalinde uygulanan vergi oranlarını düşürülmesi, yandaşlara ve uluslar arası tekellere büyük bir kazanç kapısı olurken, tütünde olduğu gibi Türk tarımının da idam fermanı olacaktır.