Mart ayında’ iki şey son derece önemli; birincisi 8 Mart “Dünya Emekçi kadınlar günü” bunu kutlamaya kalkanlar, yazarlar, çizerler bile ne gariptir ki kadınlar günü, dünya kadınlar günü diye ifade ederler. Oysa dikkate alınması gereken; sömürüye karşı başkaldıran devrimci kadınların bu uğurda direnmeleri sonucu hayatlarını kaybetmeleridir. Onun içindir ki esas olan, emeğin kutsallığıdır.
İkinci ise 21 Mart Nevruz bayramıdır. Çünkü yeni bir günün ve baharın gelişini müjdeleyen bir gündür. Her şey, arınmış olarak yeniden canlanır ve yepyeni bir hayat başlar ki, eğer bozuk düzen bu hayatın kirlenmesine yol açmaz ise!
Evet, 8 Mart’ta Dünya emekçi kadınların verdiği mücadelenin yıl dönümünü anılmalı mı? Yoksa kutlanmalı mı? Öncelikle Newyork’ta kapitalist sömürüye karşı direnirken; yanarak can veren 120 kadın işçiyi ve onları ölümsüzleştiren kararın öncüsü, örgütleyicisi kadın önder Clara Zetkin’in anısını saygıyla anmak gerekir. Bu yiğit kadın bize şunu öğretti; bugün siyasi atmosferde politik alan, mutlaka ezen, ezilen ayrımıyla şekillenir. Yoksulların solla buluşmasını sağlayacak olan yegâne şey ezen, ezilen kavgasını ortaya çıkarmaktır.
Mücadeleci dayanışma pratikleri, sokakta verilecek hak kavgaları bu ayrımı ortaya koymada ve ezenlerin kimyasını bozmada tek çözümdür.
Dileğimiz o dur ki; 14 Şubat sevgililer gününde kadına şiddeti protesto etmek için ayağa kalkan kadınlarımız Ülkeme de ve Dünyada, çığlıkları ile sömürü ve soygun düzenin lanetlerken yeniden ve yeniden 8 Mart’ta bir daha oturmamak üzere eşit ve özgür bir dünya yaratıncaya kadar hep ayakta kalabilsinler. “Çakalların uluması, dişi aslanlar ayağa kalkınca susar.”
Bütün toplumsal sorunların çözümünde yeni bir mücadele kapısı açılması gerekiyor. Bu kapı siyasetin merkezinde kadın aklı, kadın iradesi, kadın inisiyatifi ve kadın dilinin hâkim olması ile mümkün olabilecektir. Göğün yarısı olan kadın cinsi, siyasi mücadelenin ve siyasetin kumanda merkezi, partinin de yarısı olmak durumundadır.
Kadın devrimini süreklileştirilerek erkek egemenliğinin engelleriyle mücadelede edecek, cinsinin özgürleşmesinde, sıçramalar yaratacak bilinç açıklığına sahipler. 2021 yılında erkek egemenliğinin kuşatmasındaki toplumu kadın sorunlarıyla yüzleşmeye ve hesaplaşmaya, kadına yönelik şiddetle savaşmaya çağırmak kadınlarımızın en önemli görevi olmalıdır. Artık gün; küçücük dar alanlarda, eğlenmek, şarkılar söylemek, pasta börek yemek günü değildir. Sokaklar bomboş, duvarlar dilsiz, asıl dövülen, sövülen, emeği sömürülen kadınlar, kimsesiz varoşlarda, dört duvar arasında sizleri bekliyor.
8 Mart direnişinde bundan daha anlamlı katılım, bundan daha işlevli selamlama olamaz. Bütün ülkelerin sokakları kadın sesleri ile çınlamalı ve karanlık sokaklar kadın cinsini aydınlanması ile ışıldamalı ve Emperyalist ve kirli savaşlar, militarizm, ırkçılık ve ötekileştirme kadınların tokadını yüzünde hissetmelidir.
8 Mart ücretli izin günü olup, kadın bayramı yapılması konusunda, mücadeleyi sürekli canlı tutarak haykırma sürmelidir. Çünkü sistemin en çok ezdiği, yoksullaştırıp yok saydığı kadınlarımız için; Newyork’lu kadınlarımız yanan bedenleri ile bu günü sizlere armağan etmiş ve eşitlik talebi konusunda sizlere taraf olmak gibi bir görevi vermiştir.
Ülkemde “Açılım” masalları eşliğinde süren kirli savaş, en çok kadın tahrip etmeye devam ederken, ırkçı, şoven, siyaset, hakları birbirine boğazlatmaya hazırlanırken en çok anaların yüreği yanmaktadır. Bu nedenle kadınlarımız, onurlu barış hareketi, özgürlük adalet ve eşitlik kapısını zorlamaya devam etmelidir. Söyleyecek sözünüz ve yapacak gücünüz vardır.
Buraya büyük harflerle yazıyorum. “BEŞİK SALLAYAN KADIN, DÜNYAYI SALLAR”. Hadi hep birlikte, Zeytin çırpar gibi, sallayalım Ülkemizin önündeki, barışa, sevgiye, özgürlüğe, eşitliğe ve insan gibi yaşamaya ne kadar engel varsa tarihin karanlık çöplüğüne süpürelim gitsin ve bitsin bu hasretlik. Emeklerinize ve nasırlı ellerinize saygı ile.