Cumartesi günü okul arkadaşım Mehmet Sürücü arıyor. “Ali, akşam Maksut Polat, hocamız Hüseyin Uysal'la beraber yemek yiyeceğiz. Müsaitmisin?” diye soruyor. Seve seve katılacağımı belirterek 'evet' diyorum.
Akşam buluşuyoruz. Tabi masada ne konuşulur? Okul dönemi ve siyaset… Maksut sanki okul döneminden çıkıp gelmiş gibi, fazla olan sadece bıyıkları… Mehmet ise en çok değişenlerden. Çünkü okul yıllarında yakışıklı bir çocuktu, saçlar ise taranıyordu. Bugün ise saç yok.. Anlayacağınız kel… Tabi yine yakışıklı…
Hüseyin Uysal hocamız ise hiç yaşlanmamış gibi. Aynı yakışıklı adam karşımızda… 70 yaşına gelmesine rağmen inanın, 70'li yıllardaki gibi… Yakışıklılığı tamamda, düşünceleride aynen 70'li yıllardaki gibi.
****
Hocanın karşısında öğrencileri.. Ancak o öğrencileri büyüdü, kendi düşünceleri var… Kendilerine ait bir dünyaları var. Hocayla aynı dünya görüşünü paylaşmıyorlar.
Masada en çok dönen ben olduğum gerekçesiyle en çok bana yükleniyor. Maksut idare eder, Mehmet ise masada hiç fırça yemeden kalkanlardan…
Hele bir de alkol alındıkça hoca daha da sertleşiyor. Tabi bana karşı… Yılların bir birikimiyle resmen saldırıyor. Öğrenci tavrıyla söylediği herşeye 'eyvallah' diyorum. Ne de olsa hocamız. Hem de öyle böyle değil. Çok sevdiğimiz bir hocamız. Dönemin devrimci öğrencilerinin örnek aldığı bir hocamız.
Karşısındaki çocuklar ise dün gibi inanmış çocuklar değil. İmanlarını terk etmişler, değişmişler…
Hani Mehmet idare ederde, Hocaya göre, Maksut ve ben ise iflah olmaz bir şekilde kaybedilmiş çocuklarız.
Dünün devrimci mücadeleye bir dine inanır gibi inanan çocukları dinden çıkmış, münafık olmuşlar.
Hocamız içtikçe, masada duygulaşıyor nede olsa öğrencileri başka bir yol seçmişler. İki üç kere duygulanıyor ve gözyaşlarını siliyor. Kolay mı, 50 yıl inandığın, hayatını adadığın, işkenceyi, yıllarca hapiste yatmayı göze aldığın bir mücadele ve inanç…
Hocamızı anlıyorum… Anlıyorum da anlamasına bir kez daha görüyorum ki, bu ülkenin komünistleri aslında kemalist… Gizli gizli değil açık açık… Aynı damardan besleniyorlar…
Ne üretim ilişkileri, ne sınıf ilişkileri, ne devletin yapısı ne de sınıfsız toplum… Etnik kimlikler üzerine siyaset yapmak asıl mücadele olmuş enternasyonalizm ise tu kaka olmuş…
Varsa yoksa AK Parti düşmanlığı ve onun üzerinden solculuk… Devleti değiştirmek unutulmuş, AK Parti iktidarına karşı 90 yıllık ceberrut, otoriter devletin, cumhuriyetin savunuculuğuna dönüşmüş zihniyetler…
****
Masada sohbet ederken, Av. Gürcan Çelikkol arıyor. Pazar sabahı Avcılar'da bulunan Hilton Otel'de Ordulular'ın sabah 10'da bir toplantısı olduğunu belirterek, katılıp katılamayacağımı soruyor. Mutlaka katılmaya çalışacağımı, katılamazsam da birini göndereceğimi söylüyorum.
Yeniden masadaki sohbete dönüyorum. Öğrenci olarak yaşadığımız tarihsel dönemin üzerinden yaklaşık 34 yıl geçmiş… Ne dünya aynı dünya ne de Türkiye aynı Türkiye… Nede biz aynı biziz…
Masadan kalkıyoruz, gecenin ilerleyen saatlerinde hocamı ve arkadaşlarımı Avcılar'a bırakıyorum. Maksut'u ise metrobüs durağına.. Hocamız ise çakır keyif bir şekilde evine bırakıyoruz bırakmasına da terk etmiyor bizi dakikalarca.
Geçmiş bizim geçmişimiz. Hiçbir zaman utanmadığım ama eleştirmekten de korkmadığım ve eleştirel bakarak bugünlere geldiğim geçmişim… Beni ben eden geçmişim… İyi ki yaşamışım..
Herşeye rağmen, dünden gelen dostluklarımızın devam ettirdiğimiz dostlarım, iyi ki varsınız…
Adı Hilton Otel ama otoparkı yetersiz!
Pazar sabahı Avcılar Hilton Oteli'ne geliyorum, Ordulular'ın toplantısına katılmak için. Otelin önünde bir görevli araçları yandaki alışveriş merkezinin otoparkına yönlediriyor.
Görevliye, 'otelin otoparkı yeterli değil mi ki?' diye soruyorum. Ve verdiği 'hayır' yanıtıyla otelin otoparkının yeterli olmadığını anlıyorum.
Hey allahım. Otelcilikte dünyanın en büyük markalarından biri olan Hilton Otel Avcılar'da yapılıyor. Bir toplantıdan dolayı otelin oto parkı doluyor. Oraya izin verenlere mi, yoksa yetersiz otopark yapanlara mı kızayım. Ne diyeyim bilemiyorum. Tabi içimden ne geldiyse söylüyorum da, buraya yaz(a)mıyorum.
Demokrat Ordulular toplantısı
Salona girdiğimde toplantının Demokrat Ordulular Platformu'nun bir toplantısı olduğunu öğreniyorum. Salonda katılımcılara ve platformun kurucularına bakınca anlıyorum ki, CHP'lilerin organize ettiği bir hemşeri toplantısındayım.
CHP'liler sonunda hemşeri ilişkilerine el atmışlar atmasına da gördüğüm kadarıyla onuda yüzlerine gözlerine bulaştırmış durumdalar. Ordulalar'a sesleneceksiniz, bu CHP'lilerin buluşmasıyla değil aslında ayrımsız Ordulular'ı buluşturacak bir girişimle mümkün olabilir.
“Ordulu CHP'liler buluşuyoruz” deseler daha anlamlı olacak.
Neyse tüm eksikliğine rağmen CHP'liler için tarihi bir aşama yapılan etkinlik…
Büyük ihtimalle Karadeniz'in her yerinde yakında “Demokrat Rizeliler, Demokrat Trabzonlular, Demokrat Giresunlular, Demokrat Samsunlulur, Demokrat Sinoplular, Demokrat Kastamonulular, Demokrat Zonguldaklılar, Demokrat Bolular” diye girişimleri duyabiliriz.
Haber nasıl çalınır?
Toplantıdan erken ayrılıyorum. Haberimi yazıyorum ve gazeteye haberimi gönderiyorum. Pazartesi günü gazeteye geldiğimde bakıyorum, haberim yok. Yazı işlerinde ki arkadaşlarımı haberi salı günü değerlendirme kararı almışlar.
Dün, bölgemizde yayınlanan bir günlük gazeteyi açıyorum. Gazetemizde yayınlanan, benim yazdığım haberin aynısı. A be gazatacı arkadaşlarım, çaldığın bir haberi bari değiştir. Gözümün içine sokma değil mi? Ya da gazeteyi ara haberi iste, arkadaşlarım zaten gönderirler… Ama hırsızlık yapma…