Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cumartesi, Aralık 6, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Nazimi AÇIKGÖZ (Prof.Dr.)

İklim Değişikliği Tarımda Acil Tedbirler Gerektiriyor

Prof.Dr. Nazimi AÇIKGÖZ Yazar Prof.Dr. Nazimi AÇIKGÖZ
07 Kasım 2012
Nazimi AÇIKGÖZ (Prof.Dr.)
0
400
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

Bazı bilimsel kaynaklara göre, önümüzdeki yüz yıl içinde küresel sıcaklığın 5,8 C° civarında artış göstereceği öngörülüyor. Daha önce pek fazla bilinmeyen açlık, sel felaketleri ve tatlı su eksikliği gibi kavramlar, adeta söz konusutahminlerin habercisi. Gerçekten de kuraklıkların oluşma sıklığı şimdiden son 30 yılda iki kat arttı, Doğu Avrupa gibi bölgeler bu yüzyılın başından beri sık sık sel felaketleri ile karşılaşıyor. Hatta bu etkiler gelecekte buzulların erimesi ile deniz seviyeleri yükseleceği, nehir ve kıyı taşkınlarında, sellerde artışlar gözleneceği, mercan kayalıkları, ormanlar, ekosistemler, doğal otlaklar gibi sistemler tehdit altında kalacağı, türlerin soylarının tükenmesinin ve biyolojik çeşitlilik kayıplarının başlayacağı doğrultusunda senaryoları yazılıyor. Bu nedenle dünya biyoyakıtlar başta olmak üzere temiz enerji kaynaklarını devreye sokup, 2020’lerde sera gazlarının etkisini en aza indirgeyerek, küresel ısınmaya “dur” demeyi hedeflemektedir.

Küresel ısınmada,  sera gazlarına neden oldukları için, genelde fatura fosil yakıtlara çıkarılmakta ve bu nedenle ağırlık hidroelektrik, jeotermal, güneş ve rüzgar enerjisi ve biyoyakıtlar gibi “temiz enerji” kaynaklarına verilmek istenmektedir. Bu çerçevede hemen hemen her ülke Kyoto protokolü gereği, 2020’ler için, temiz enerjiyi devreye sokarak, karbon salımı azaltma veya sınırlama yükümlülüklerini deklere etmişlerdir. Örneğin Avrupa Birliği %25±5, Avustralya %15±5, ABD %17, Türkiye %11’lik salım azatlım taahhüdünde bulunmuş ve küresel iklim değişikliklerin etkilerini azaltmaya ve uyum sağlamaya yönelik bir “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı 2011-2023”ı uygulamaya koymuşlardır[1].

Diğer bir öngörüye göre enerji politikalarında cesur önlemler alınmadığı takdirde, yüksek karbon üretimi nedeniyle, önümüzdeki 25 yıl içinde, hava sıcaklığında 3,5 derecelik bir artış beklenilmektedir. Söz konusu sıcaklık artışının, dünyadaki canlı nesillerinin büyük oranda (% 70!) yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalınabileceğine de değinilmektedir.  Hemem hemen bütün ülkeler CO2 emisyonuna olumlu katkıları nedeniyle biyoyakıtlara yönelmişlerdir. Nitekim AB, 2010 yılında kara nakil araçlarında kullanılan yakıtın %5,75'ini biyo yani yeşil yakıt olarak tüketmiştir. ABD ise 2006 yılında 19 milyon m3 olan etanol kullanımını 2017 yılında 132 milyon m3’e çıkartılmayı hedeflemektedirler. Fakat biyoyakıtların gıda kaynaklarında azalmaya ve dolayısıyla gıda fiyatlarında artış sorumlusu olarak kabul edildiğinden, G20’ler biyoyakıtların alg, orman ürünü gibi gıda dışı kaynaklara kaydırılma kararı almıştır. İlginçtir, tam bu aşamada Enerji Piyasası Düzenleme Kurulumuz (EPDK), 19 Eylül 2011 tarihinde aldığı bir kararla 2013 yılından itibaren benzin ve motorine her yıl artan oranlarda yerli tarım ürünlerinden üretilen etanol ve biyodizel katılma zorunluluğu getirilmiştir (Açıkgöz 2012, Türkiye yeşil yakıtlarda yanlış ata mı oynuyor?)[2].

 

Gıda fiyatlarındaki artış arz-talep dengesizliğinden kaynaklanmaktadır. Bugün Afrika’da yaşanan kıtlığın ana nedeni kuraklıktır. Dünyanın geçmişine bakıldığında 2-4 C0’lik sıcaklık artma tahmini hiç de olasılık dışı değildir. Her bir derece sıcaklık artışı karşısında buharlaşma, tuzlanma, su tüketimi gibi bitki yetişmesinde yönlendirici girdiler, verimi olumsuz etkileyecektir. Bu da gerek gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, gerek bitkisel ve gerekse hayvansal üretimin, artan nüfusu beslemede yetersiz kalabileceğinin bir göstergesidir. Küresel ısınma, nüfus artışı ve kaynak kullanmadaki özensizlik yönetimlere büyük baskı oluşturacaktır. Bugünkü sistemler, gelecekteki olumsuz etkilerin önlenmesine, güvenilir ve sürdürebilir tarımsal üretimi kucaklayamamaktadır. Hâlbuki gıda üretimi, dağıtımı ve tüketimi var olan ve oluşacak koşullara göre titizlikle planlanmak zorundadır.

FAO’nun son tahminlerine göre ise, 2050’li yıllarda dünya, bugün üretilen tarımsal üründen %70 daha fazla üretmek zorundadır. Fakat yıllık tarımsal üretim 2020’lerde maalesef tersine % 1,7 küçüleceği tahminlenmektedir.

2080’lerde oluşacak olası tarımsal ortama göre, bazı ülkelerde tarımsal üretim kapasitesi azalırken, bazı ülkelerde de artacaktır. Avrupa, Rusya ve Orta Asya’da küresel ısınma sonucu tarımsal verimlilik %15,  İsveç, Norveç, bazı Orta Asya ülkeleri ve Mısır’da %35 artacaktır. Buna karşın Afganistan, Arabistan ve Türkiye’nin oluşturduğu bir gurupta verimlilik %15, İran, Irak, Suriye, Pakistan ve Hindistan gibi Asya ülkeleri ile Afrika ülkelerinde  ise %50 düşecektir.

Türkiye’nin küresel ısınmadan etkilenerek tarımsal verimliliğindeki %15 kaybı çok önemlidir. O nedenle politikacılıların ve planlamacıların yarınlar için şimdiden yeni stratejiler geliştirmesi kaçınılmazdır. Bu aşamada öncelikli olarak:

·         Gıda güvenirliği ve sürdürülebilir tarım ulusal ve uluslar arası politika gündemlerine alınmalıdır,

·         Yakın gelecek için sürdürülebilir tarım ve gıda sistemleri için ciddi yatırımlar planlanmalıdır,

·         Sera gazı ve tarımı olumsuz etkileyen etmenleri en aza indirmeye çalışılmalı, tarımsal üretimi sürekli artıracak tedbirler alınmalıdır,

·         İklim değişikliğinden en çok olumsuz etkilenecek sektöre destek verecek politikalar ve programlar geliştirilmelidir,

·         Üretimden tüketime gıda kayıplarını azaltacak programlar geliştirilmelidir,

·         Bütün bilgi akışını paylaşarak, olayın önemini topluma aktaracak, toplumda farkındalık yaratacak programlar oluşturulmalıdır,

·         Mevcut bitki çeşitlerinin beklenen sıcaklık artışına ayak uyduracaklarını bekleyemeyiz. Genelde herhangi bir yeni çeşidin 4-5 yılda yerine daha yenileri gelmektedir. Türkiye’de yüzlerce türün çok sayıda alternatif üretimi (yazlık-kışlık, tarla-sera vs) seçenekleri için yarın gereksinim duyulacak genotiplerin geliştirilmesi için tüm ulusal kaynakların devreye sokulması gerekmektedir. Bu konuda özel sektör tohumcu firmaların kapısını çalacak, özel bitki ıslahı kuruluşlar henüz gelişmemiştir. Konunun kapsamı ve ekonomik önemi nedeniyle, yalnız Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bırakılmamalıdır. Binlerce potansiyel bitki araştırmacısının bulunduğu Üniversiteler hazırlıkları sürdürülen “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı 2011-2023”nın tarım modülünde muhakkak devreye sokulmalıdır. Üniversitelerin bu konudaki etkinliklerini titiz yönergelerle devreye sokmak gerekir. Burada batı üniversitelerinde yüksek lisans tezlerinin %80’den fazlasının uygulamaya yönelik olduğu, Türkiye’de ise bunun maalesef %10’ların altında kaldığını hatırlatmalıdır. Uygun fizyolojik, biyolojik ve moleküler karakterizasyonla başlanacak güdümlü projeler, yarının değişecek iklimine ayak uyduracak genotipleri geliştirebilecektir. Islahçı hakları yasasının işlerlik kazanması da, “tek gen”in dahi tescil edilebilme fırsatı verdiğinden, yarınlarda çok gereksiniminiz duyacağımız kurağa, soğuğa, sıcağa veya tuzlu koşullara adapte olabilen yeni genotiplerin geliştirmesine büyük hız kazanacaktır.

 


[1] http://www.tarimreformu.gov.tr/iklim/dosya/idep.pdf

[2] https://yesilyakitlar.wordpress.com/2011/10/02/turkiye-yesil-yakitlarda-yanlis-ata-mi-oynuyor/#me-26

Bazı bilimsel kaynaklara göre, önümüzdeki yüz yıl içinde küresel sıcaklığın 5,8 C° civarında artış göstereceği öngörülüyor. Daha önce pek fazla bilinmeyen açlık, sel felaketleri ve tatlı su eksikliği gibi kavramlar, adeta söz konusutahminlerin habercisi. Gerçekten de kuraklıkların oluşma sıklığı şimdiden son 30 yılda iki kat arttı, Doğu Avrupa gibi bölgeler bu yüzyılın başından beri sık sık sel felaketleri ile karşılaşıyor. Hatta bu etkiler gelecekte buzulların erimesi ile deniz seviyeleri yükseleceği, nehir ve kıyı taşkınlarında, sellerde artışlar gözleneceği, mercan kayalıkları, ormanlar, ekosistemler, doğal otlaklar gibi sistemler tehdit altında kalacağı, türlerin soylarının tükenmesinin ve biyolojik çeşitlilik kayıplarının başlayacağı doğrultusunda senaryoları yazılıyor. Bu nedenle dünya biyoyakıtlar başta olmak üzere temiz enerji kaynaklarını devreye sokup, 2020’lerde sera gazlarının etkisini en aza indirgeyerek, küresel ısınmaya “dur” demeyi hedeflemektedir.

Küresel ısınmada,  sera gazlarına neden oldukları için, genelde fatura fosil yakıtlara çıkarılmakta ve bu nedenle ağırlık hidroelektrik, jeotermal, güneş ve rüzgar enerjisi ve biyoyakıtlar gibi “temiz enerji” kaynaklarına verilmek istenmektedir. Bu çerçevede hemen hemen her ülke Kyoto protokolü gereği, 2020’ler için, temiz enerjiyi devreye sokarak, karbon salımı azaltma veya sınırlama yükümlülüklerini deklere etmişlerdir. Örneğin Avrupa Birliği %25±5, Avustralya %15±5, ABD %17, Türkiye %11’lik salım azatlım taahhüdünde bulunmuş ve küresel iklim değişikliklerin etkilerini azaltmaya ve uyum sağlamaya yönelik bir “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı 2011-2023”ı uygulamaya koymuşlardır[1].

Diğer bir öngörüye göre enerji politikalarında cesur önlemler alınmadığı takdirde, yüksek karbon üretimi nedeniyle, önümüzdeki 25 yıl içinde, hava sıcaklığında 3,5 derecelik bir artış beklenilmektedir. Söz konusu sıcaklık artışının, dünyadaki canlı nesillerinin büyük oranda (% 70!) yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalınabileceğine de değinilmektedir.  Hemem hemen bütün ülkeler CO2 emisyonuna olumlu katkıları nedeniyle biyoyakıtlara yönelmişlerdir. Nitekim AB, 2010 yılında kara nakil araçlarında kullanılan yakıtın %5,75'ini biyo yani yeşil yakıt olarak tüketmiştir. ABD ise 2006 yılında 19 milyon m3 olan etanol kullanımını 2017 yılında 132 milyon m3’e çıkartılmayı hedeflemektedirler. Fakat biyoyakıtların gıda kaynaklarında azalmaya ve dolayısıyla gıda fiyatlarında artış sorumlusu olarak kabul edildiğinden, G20’ler biyoyakıtların alg, orman ürünü gibi gıda dışı kaynaklara kaydırılma kararı almıştır. İlginçtir, tam bu aşamada Enerji Piyasası Düzenleme Kurulumuz (EPDK), 19 Eylül 2011 tarihinde aldığı bir kararla 2013 yılından itibaren benzin ve motorine her yıl artan oranlarda yerli tarım ürünlerinden üretilen etanol ve biyodizel katılma zorunluluğu getirilmiştir (Açıkgöz 2012, Türkiye yeşil yakıtlarda yanlış ata mı oynuyor?)[2].

 

Gıda fiyatlarındaki artış arz-talep dengesizliğinden kaynaklanmaktadır. Bugün Afrika’da yaşanan kıtlığın ana nedeni kuraklıktır. Dünyanın geçmişine bakıldığında 2-4 C0’lik sıcaklık artma tahmini hiç de olasılık dışı değildir. Her bir derece sıcaklık artışı karşısında buharlaşma, tuzlanma, su tüketimi gibi bitki yetişmesinde yönlendirici girdiler, verimi olumsuz etkileyecektir. Bu da gerek gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, gerek bitkisel ve gerekse hayvansal üretimin, artan nüfusu beslemede yetersiz kalabileceğinin bir göstergesidir. Küresel ısınma, nüfus artışı ve kaynak kullanmadaki özensizlik yönetimlere büyük baskı oluşturacaktır. Bugünkü sistemler, gelecekteki olumsuz etkilerin önlenmesine, güvenilir ve sürdürebilir tarımsal üretimi kucaklayamamaktadır. Hâlbuki gıda üretimi, dağıtımı ve tüketimi var olan ve oluşacak koşullara göre titizlikle planlanmak zorundadır.

FAO’nun son tahminlerine göre ise, 2050’li yıllarda dünya, bugün üretilen tarımsal üründen %70 daha fazla üretmek zorundadır. Fakat yıllık tarımsal üretim 2020’lerde maalesef tersine % 1,7 küçüleceği tahminlenmektedir.

2080’lerde oluşacak olası tarımsal ortama göre, bazı ülkelerde tarımsal üretim kapasitesi azalırken, bazı ülkelerde de artacaktır. Avrupa, Rusya ve Orta Asya’da küresel ısınma sonucu tarımsal verimlilik %15,  İsveç, Norveç, bazı Orta Asya ülkeleri ve Mısır’da %35 artacaktır. Buna karşın Afganistan, Arabistan ve Türkiye’nin oluşturduğu bir gurupta verimlilik %15, İran, Irak, Suriye, Pakistan ve Hindistan gibi Asya ülkeleri ile Afrika ülkelerinde  ise %50 düşecektir.

Türkiye’nin küresel ısınmadan etkilenerek tarımsal verimliliğindeki %15 kaybı çok önemlidir. O nedenle politikacılıların ve planlamacıların yarınlar için şimdiden yeni stratejiler geliştirmesi kaçınılmazdır. Bu aşamada öncelikli olarak:

·         Gıda güvenirliği ve sürdürülebilir tarım ulusal ve uluslar arası politika gündemlerine alınmalıdır,

·         Yakın gelecek için sürdürülebilir tarım ve gıda sistemleri için ciddi yatırımlar planlanmalıdır,

·         Sera gazı ve tarımı olumsuz etkileyen etmenleri en aza indirmeye çalışılmalı, tarımsal üretimi sürekli artıracak tedbirler alınmalıdır,

·         İklim değişikliğinden en çok olumsuz etkilenecek sektöre destek verecek politikalar ve programlar geliştirilmelidir,

·         Üretimden tüketime gıda kayıplarını azaltacak programlar geliştirilmelidir,

·         Bütün bilgi akışını paylaşarak, olayın önemini topluma aktaracak, toplumda farkındalık yaratacak programlar oluşturulmalıdır,

·         Mevcut bitki çeşitlerinin beklenen sıcaklık artışına ayak uyduracaklarını bekleyemeyiz. Genelde herhangi bir yeni çeşidin 4-5 yılda yerine daha yenileri gelmektedir. Türkiye’de yüzlerce türün çok sayıda alternatif üretimi (yazlık-kışlık, tarla-sera vs) seçenekleri için yarın gereksinim duyulacak genotiplerin geliştirilmesi için tüm ulusal kaynakların devreye sokulması gerekmektedir. Bu konuda özel sektör tohumcu firmaların kapısını çalacak, özel bitki ıslahı kuruluşlar henüz gelişmemiştir. Konunun kapsamı ve ekonomik önemi nedeniyle, yalnız Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bırakılmamalıdır. Binlerce potansiyel bitki araştırmacısının bulunduğu Üniversiteler hazırlıkları sürdürülen “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı 2011-2023”nın tarım modülünde muhakkak devreye sokulmalıdır. Üniversitelerin bu konudaki etkinliklerini titiz yönergelerle devreye sokmak gerekir. Burada batı üniversitelerinde yüksek lisans tezlerinin %80’den fazlasının uygulamaya yönelik olduğu, Türkiye’de ise bunun maalesef %10’ların altında kaldığını hatırlatmalıdır. Uygun fizyolojik, biyolojik ve moleküler karakterizasyonla başlanacak güdümlü projeler, yarının değişecek iklimine ayak uyduracak genotipleri geliştirebilecektir. Islahçı hakları yasasının işlerlik kazanması da, “tek gen”in dahi tescil edilebilme fırsatı verdiğinden, yarınlarda çok gereksiniminiz duyacağımız kurağa, soğuğa, sıcağa veya tuzlu koşullara adapte olabilen yeni genotiplerin geliştirmesine büyük hız kazanacaktır.

 


[1] http://www.tarimreformu.gov.tr/iklim/dosya/idep.pdf

[2] https://yesilyakitlar.wordpress.com/2011/10/02/turkiye-yesil-yakitlarda-yanlis-ata-mi-oynuyor/#me-26

Bazı bilimsel kaynaklara göre, önümüzdeki yüz yıl içinde küresel sıcaklığın 5,8 C° civarında artış göstereceği öngörülüyor. Daha önce pek fazla bilinmeyen açlık, sel felaketleri ve tatlı su eksikliği gibi kavramlar, adeta söz konusutahminlerin habercisi. Gerçekten de kuraklıkların oluşma sıklığı şimdiden son 30 yılda iki kat arttı, Doğu Avrupa gibi bölgeler bu yüzyılın başından beri sık sık sel felaketleri ile karşılaşıyor. Hatta bu etkiler gelecekte buzulların erimesi ile deniz seviyeleri yükseleceği, nehir ve kıyı taşkınlarında, sellerde artışlar gözleneceği, mercan kayalıkları, ormanlar, ekosistemler, doğal otlaklar gibi sistemler tehdit altında kalacağı, türlerin soylarının tükenmesinin ve biyolojik çeşitlilik kayıplarının başlayacağı doğrultusunda senaryoları yazılıyor. Bu nedenle dünya biyoyakıtlar başta olmak üzere temiz enerji kaynaklarını devreye sokup, 2020’lerde sera gazlarının etkisini en aza indirgeyerek, küresel ısınmaya “dur” demeyi hedeflemektedir.

Küresel ısınmada,  sera gazlarına neden oldukları için, genelde fatura fosil yakıtlara çıkarılmakta ve bu nedenle ağırlık hidroelektrik, jeotermal, güneş ve rüzgar enerjisi ve biyoyakıtlar gibi “temiz enerji” kaynaklarına verilmek istenmektedir. Bu çerçevede hemen hemen her ülke Kyoto protokolü gereği, 2020’ler için, temiz enerjiyi devreye sokarak, karbon salımı azaltma veya sınırlama yükümlülüklerini deklere etmişlerdir. Örneğin Avrupa Birliği %25±5, Avustralya %15±5, ABD %17, Türkiye %11’lik salım azatlım taahhüdünde bulunmuş ve küresel iklim değişikliklerin etkilerini azaltmaya ve uyum sağlamaya yönelik bir “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı 2011-2023”ı uygulamaya koymuşlardır[1].

Diğer bir öngörüye göre enerji politikalarında cesur önlemler alınmadığı takdirde, yüksek karbon üretimi nedeniyle, önümüzdeki 25 yıl içinde, hava sıcaklığında 3,5 derecelik bir artış beklenilmektedir. Söz konusu sıcaklık artışının, dünyadaki canlı nesillerinin büyük oranda (% 70!) yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalınabileceğine de değinilmektedir.  Hemem hemen bütün ülkeler CO2 emisyonuna olumlu katkıları nedeniyle biyoyakıtlara yönelmişlerdir. Nitekim AB, 2010 yılında kara nakil araçlarında kullanılan yakıtın %5,75'ini biyo yani yeşil yakıt olarak tüketmiştir. ABD ise 2006 yılında 19 milyon m3 olan etanol kullanımını 2017 yılında 132 milyon m3’e çıkartılmayı hedeflemektedirler. Fakat biyoyakıtların gıda kaynaklarında azalmaya ve dolayısıyla gıda fiyatlarında artış sorumlusu olarak kabul edildiğinden, G20’ler biyoyakıtların alg, orman ürünü gibi gıda dışı kaynaklara kaydırılma kararı almıştır. İlginçtir, tam bu aşamada Enerji Piyasası Düzenleme Kurulumuz (EPDK), 19 Eylül 2011 tarihinde aldığı bir kararla 2013 yılından itibaren benzin ve motorine her yıl artan oranlarda yerli tarım ürünlerinden üretilen etanol ve biyodizel katılma zorunluluğu getirilmiştir (Açıkgöz 2012, Türkiye yeşil yakıtlarda yanlış ata mı oynuyor?)[2].

 

Gıda fiyatlarındaki artış arz-talep dengesizliğinden kaynaklanmaktadır. Bugün Afrika’da yaşanan kıtlığın ana nedeni kuraklıktır. Dünyanın geçmişine bakıldığında 2-4 C0’lik sıcaklık artma tahmini hiç de olasılık dışı değildir. Her bir derece sıcaklık artışı karşısında buharlaşma, tuzlanma, su tüketimi gibi bitki yetişmesinde yönlendirici girdiler, verimi olumsuz etkileyecektir. Bu da gerek gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, gerek bitkisel ve gerekse hayvansal üretimin, artan nüfusu beslemede yetersiz kalabileceğinin bir göstergesidir. Küresel ısınma, nüfus artışı ve kaynak kullanmadaki özensizlik yönetimlere büyük baskı oluşturacaktır. Bugünkü sistemler, gelecekteki olumsuz etkilerin önlenmesine, güvenilir ve sürdürebilir tarımsal üretimi kucaklayamamaktadır. Hâlbuki gıda üretimi, dağıtımı ve tüketimi var olan ve oluşacak koşullara göre titizlikle planlanmak zorundadır.

FAO’nun son tahminlerine göre ise, 2050’li yıllarda dünya, bugün üretilen tarımsal üründen %70 daha fazla üretmek zorundadır. Fakat yıllık tarımsal üretim 2020’lerde maalesef tersine % 1,7 küçüleceği tahminlenmektedir.

2080’lerde oluşacak olası tarımsal ortama göre, bazı ülkelerde tarımsal üretim kapasitesi azalırken, bazı ülkelerde de artacaktır. Avrupa, Rusya ve Orta Asya’da küresel ısınma sonucu tarımsal verimlilik %15,  İsveç, Norveç, bazı Orta Asya ülkeleri ve Mısır’da %35 artacaktır. Buna karşın Afganistan, Arabistan ve Türkiye’nin oluşturduğu bir gurupta verimlilik %15, İran, Irak, Suriye, Pakistan ve Hindistan gibi Asya ülkeleri ile Afrika ülkelerinde  ise %50 düşecektir.

Türkiye’nin küresel ısınmadan etkilenerek tarımsal verimliliğindeki %15 kaybı çok önemlidir. O nedenle politikacılıların ve planlamacıların yarınlar için şimdiden yeni stratejiler geliştirmesi kaçınılmazdır. Bu aşamada öncelikli olarak:

·         Gıda güvenirliği ve sürdürülebilir tarım ulusal ve uluslar arası politika gündemlerine alınmalıdır,

·         Yakın gelecek için sürdürülebilir tarım ve gıda sistemleri için ciddi yatırımlar planlanmalıdır,

·         Sera gazı ve tarımı olumsuz etkileyen etmenleri en aza indirmeye çalışılmalı, tarımsal üretimi sürekli artıracak tedbirler alınmalıdır,

·         İklim değişikliğinden en çok olumsuz etkilenecek sektöre destek verecek politikalar ve programlar geliştirilmelidir,

·         Üretimden tüketime gıda kayıplarını azaltacak programlar geliştirilmelidir,

·         Bütün bilgi akışını paylaşarak, olayın önemini topluma aktaracak, toplumda farkındalık yaratacak programlar oluşturulmalıdır,

·         Mevcut bitki çeşitlerinin beklenen sıcaklık artışına ayak uyduracaklarını bekleyemeyiz. Genelde herhangi bir yeni çeşidin 4-5 yılda yerine daha yenileri gelmektedir. Türkiye’de yüzlerce türün çok sayıda alternatif üretimi (yazlık-kışlık, tarla-sera vs) seçenekleri için yarın gereksinim duyulacak genotiplerin geliştirilmesi için tüm ulusal kaynakların devreye sokulması gerekmektedir. Bu konuda özel sektör tohumcu firmaların kapısını çalacak, özel bitki ıslahı kuruluşlar henüz gelişmemiştir. Konunun kapsamı ve ekonomik önemi nedeniyle, yalnız Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bırakılmamalıdır. Binlerce potansiyel bitki araştırmacısının bulunduğu Üniversiteler hazırlıkları sürdürülen “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı 2011-2023”nın tarım modülünde muhakkak devreye sokulmalıdır. Üniversitelerin bu konudaki etkinliklerini titiz yönergelerle devreye sokmak gerekir. Burada batı üniversitelerinde yüksek lisans tezlerinin %80’den fazlasının uygulamaya yönelik olduğu, Türkiye’de ise bunun maalesef %10’ların altında kaldığını hatırlatmalıdır. Uygun fizyolojik, biyolojik ve moleküler karakterizasyonla başlanacak güdümlü projeler, yarının değişecek iklimine ayak uyduracak genotipleri geliştirebilecektir. Islahçı hakları yasasının işlerlik kazanması da, “tek gen”in dahi tescil edilebilme fırsatı verdiğinden, yarınlarda çok gereksiniminiz duyacağımız kurağa, soğuğa, sıcağa veya tuzlu koşullara adapte olabilen yeni genotiplerin geliştirmesine büyük hız kazanacaktır.

 


[1] http://www.tarimreformu.gov.tr/iklim/dosya/idep.pdf

[2] https://yesilyakitlar.wordpress.com/2011/10/02/turkiye-yesil-yakitlarda-yanlis-ata-mi-oynuyor/#me-26

Bazı bilimsel kaynaklara göre, önümüzdeki yüz yıl içinde küresel sıcaklığın 5,8 C° civarında artış göstereceği öngörülüyor. Daha önce pek fazla bilinmeyen açlık, sel felaketleri ve tatlı su eksikliği gibi kavramlar, adeta söz konusutahminlerin habercisi. Gerçekten de kuraklıkların oluşma sıklığı şimdiden son 30 yılda iki kat arttı, Doğu Avrupa gibi bölgeler bu yüzyılın başından beri sık sık sel felaketleri ile karşılaşıyor. Hatta bu etkiler gelecekte buzulların erimesi ile deniz seviyeleri yükseleceği, nehir ve kıyı taşkınlarında, sellerde artışlar gözleneceği, mercan kayalıkları, ormanlar, ekosistemler, doğal otlaklar gibi sistemler tehdit altında kalacağı, türlerin soylarının tükenmesinin ve biyolojik çeşitlilik kayıplarının başlayacağı doğrultusunda senaryoları yazılıyor. Bu nedenle dünya biyoyakıtlar başta olmak üzere temiz enerji kaynaklarını devreye sokup, 2020’lerde sera gazlarının etkisini en aza indirgeyerek, küresel ısınmaya “dur” demeyi hedeflemektedir.

Küresel ısınmada,  sera gazlarına neden oldukları için, genelde fatura fosil yakıtlara çıkarılmakta ve bu nedenle ağırlık hidroelektrik, jeotermal, güneş ve rüzgar enerjisi ve biyoyakıtlar gibi “temiz enerji” kaynaklarına verilmek istenmektedir. Bu çerçevede hemen hemen her ülke Kyoto protokolü gereği, 2020’ler için, temiz enerjiyi devreye sokarak, karbon salımı azaltma veya sınırlama yükümlülüklerini deklere etmişlerdir. Örneğin Avrupa Birliği %25±5, Avustralya %15±5, ABD %17, Türkiye %11’lik salım azatlım taahhüdünde bulunmuş ve küresel iklim değişikliklerin etkilerini azaltmaya ve uyum sağlamaya yönelik bir “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı 2011-2023”ı uygulamaya koymuşlardır[1].

Diğer bir öngörüye göre enerji politikalarında cesur önlemler alınmadığı takdirde, yüksek karbon üretimi nedeniyle, önümüzdeki 25 yıl içinde, hava sıcaklığında 3,5 derecelik bir artış beklenilmektedir. Söz konusu sıcaklık artışının, dünyadaki canlı nesillerinin büyük oranda (% 70!) yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalınabileceğine de değinilmektedir.  Hemem hemen bütün ülkeler CO2 emisyonuna olumlu katkıları nedeniyle biyoyakıtlara yönelmişlerdir. Nitekim AB, 2010 yılında kara nakil araçlarında kullanılan yakıtın %5,75'ini biyo yani yeşil yakıt olarak tüketmiştir. ABD ise 2006 yılında 19 milyon m3 olan etanol kullanımını 2017 yılında 132 milyon m3’e çıkartılmayı hedeflemektedirler. Fakat biyoyakıtların gıda kaynaklarında azalmaya ve dolayısıyla gıda fiyatlarında artış sorumlusu olarak kabul edildiğinden, G20’ler biyoyakıtların alg, orman ürünü gibi gıda dışı kaynaklara kaydırılma kararı almıştır. İlginçtir, tam bu aşamada Enerji Piyasası Düzenleme Kurulumuz (EPDK), 19 Eylül 2011 tarihinde aldığı bir kararla 2013 yılından itibaren benzin ve motorine her yıl artan oranlarda yerli tarım ürünlerinden üretilen etanol ve biyodizel katılma zorunluluğu getirilmiştir (Açıkgöz 2012, Türkiye yeşil yakıtlarda yanlış ata mı oynuyor?)[2].

 

Gıda fiyatlarındaki artış arz-talep dengesizliğinden kaynaklanmaktadır. Bugün Afrika’da yaşanan kıtlığın ana nedeni kuraklıktır. Dünyanın geçmişine bakıldığında 2-4 C0’lik sıcaklık artma tahmini hiç de olasılık dışı değildir. Her bir derece sıcaklık artışı karşısında buharlaşma, tuzlanma, su tüketimi gibi bitki yetişmesinde yönlendirici girdiler, verimi olumsuz etkileyecektir. Bu da gerek gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, gerek bitkisel ve gerekse hayvansal üretimin, artan nüfusu beslemede yetersiz kalabileceğinin bir göstergesidir. Küresel ısınma, nüfus artışı ve kaynak kullanmadaki özensizlik yönetimlere büyük baskı oluşturacaktır. Bugünkü sistemler, gelecekteki olumsuz etkilerin önlenmesine, güvenilir ve sürdürebilir tarımsal üretimi kucaklayamamaktadır. Hâlbuki gıda üretimi, dağıtımı ve tüketimi var olan ve oluşacak koşullara göre titizlikle planlanmak zorundadır.

FAO’nun son tahminlerine göre ise, 2050’li yıllarda dünya, bugün üretilen tarımsal üründen %70 daha fazla üretmek zorundadır. Fakat yıllık tarımsal üretim 2020’lerde maalesef tersine % 1,7 küçüleceği tahminlenmektedir.

2080’lerde oluşacak olası tarımsal ortama göre, bazı ülkelerde tarımsal üretim kapasitesi azalırken, bazı ülkelerde de artacaktır. Avrupa, Rusya ve Orta Asya’da küresel ısınma sonucu tarımsal verimlilik %15,  İsveç, Norveç, bazı Orta Asya ülkeleri ve Mısır’da %35 artacaktır. Buna karşın Afganistan, Arabistan ve Türkiye’nin oluşturduğu bir gurupta verimlilik %15, İran, Irak, Suriye, Pakistan ve Hindistan gibi Asya ülkeleri ile Afrika ülkelerinde  ise %50 düşecektir.

Türkiye’nin küresel ısınmadan etkilenerek tarımsal verimliliğindeki %15 kaybı çok önemlidir. O nedenle politikacılıların ve planlamacıların yarınlar için şimdiden yeni stratejiler geliştirmesi kaçınılmazdır. Bu aşamada öncelikli olarak:

·         Gıda güvenirliği ve sürdürülebilir tarım ulusal ve uluslar arası politika gündemlerine alınmalıdır,

·         Yakın gelecek için sürdürülebilir tarım ve gıda sistemleri için ciddi yatırımlar planlanmalıdır,

·         Sera gazı ve tarımı olumsuz etkileyen etmenleri en aza indirmeye çalışılmalı, tarımsal üretimi sürekli artıracak tedbirler alınmalıdır,

·         İklim değişikliğinden en çok olumsuz etkilenecek sektöre destek verecek politikalar ve programlar geliştirilmelidir,

·         Üretimden tüketime gıda kayıplarını azaltacak programlar geliştirilmelidir,

·         Bütün bilgi akışını paylaşarak, olayın önemini topluma aktaracak, toplumda farkındalık yaratacak programlar oluşturulmalıdır,

·         Mevcut bitki çeşitlerinin beklenen sıcaklık artışına ayak uyduracaklarını bekleyemeyiz. Genelde herhangi bir yeni çeşidin 4-5 yılda yerine daha yenileri gelmektedir. Türkiye’de yüzlerce türün çok sayıda alternatif üretimi (yazlık-kışlık, tarla-sera vs) seçenekleri için yarın gereksinim duyulacak genotiplerin geliştirilmesi için tüm ulusal kaynakların devreye sokulması gerekmektedir. Bu konuda özel sektör tohumcu firmaların kapısını çalacak, özel bitki ıslahı kuruluşlar henüz gelişmemiştir. Konunun kapsamı ve ekonomik önemi nedeniyle, yalnız Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bırakılmamalıdır. Binlerce potansiyel bitki araştırmacısının bulunduğu Üniversiteler hazırlıkları sürdürülen “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı 2011-2023”nın tarım modülünde muhakkak devreye sokulmalıdır. Üniversitelerin bu konudaki etkinliklerini titiz yönergelerle devreye sokmak gerekir. Burada batı üniversitelerinde yüksek lisans tezlerinin %80’den fazlasının uygulamaya yönelik olduğu, Türkiye’de ise bunun maalesef %10’ların altında kaldığını hatırlatmalıdır. Uygun fizyolojik, biyolojik ve moleküler karakterizasyonla başlanacak güdümlü projeler, yarının değişecek iklimine ayak uyduracak genotipleri geliştirebilecektir. Islahçı hakları yasasının işlerlik kazanması da, “tek gen”in dahi tescil edilebilme fırsatı verdiğinden, yarınlarda çok gereksiniminiz duyacağımız kurağa, soğuğa, sıcağa veya tuzlu koşullara adapte olabilen yeni genotiplerin geliştirmesine büyük hız kazanacaktır.

 


[1] http://www.tarimreformu.gov.tr/iklim/dosya/idep.pdf

[2] https://yesilyakitlar.wordpress.com/2011/10/02/turkiye-yesil-yakitlarda-yanlis-ata-mi-oynuyor/#me-26

Paylaş
Etiketler: bilimcoğrafyadünyaiklimtoplum
Önceki Yazı

Çocuklar Boşuna mı Grip Aşısı Oluyor?

Sonraki Yazı

Gülsen Aydın Altıntaşoğlu’ndan: AB Yüzünden Kız Lezbiyen Oldu

Prof.Dr. Nazimi AÇIKGÖZ

Prof.Dr. Nazimi AÇIKGÖZ

1964 yılında Ankara Üniversitesi'nden mezun olan Nazimi Açıkgöz, 1972 yılında Münih Teknik Üniversitesi'nde doktora derecesini aldı. 1972-1973 yılları arasında TÜBİTAK'ta çalıştıktan sonra Ege Üniversitesi'ne katıldı ve 2009 yılında emekli oluncaya kadar orada çalıştı. Çeltik ıslah çalışmaları CENTO, NATO, IAEA ve TÜBİTAK tarafından desteklendi ve sonunda bir çeltik çeşidi “TOAG92” tescil edildi. Tarımda bilgisayar kullanımı üzerine çalışmaları tohum veritabanı yönetim sistemi ile biyoistatistik üzerine yoğunlaşmış ve TARIST (Agrostatistics) paketi geliştirilmiştir. Bu uygulama hala bu alandaki tek Türk yazılımıdır. 1996-2016 yılları arasında, aylık elektronik haber dergisi “agbiyotek” in de (http://agbiyotek.com/) yöneticiliğini yapmıştır. 1998-2004 yılları arasında yöneticiliğini yaptığı Ege Üniversitesi'nde “Tohum Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi”nin kurucularından biridir. Düzenlediği bilimsel etkinliklerden bazıları:  CENTO'nun desteğiyle Güncel Pirinç Yetiştirme Tekniği ve Yeni Çeşitlerin Yetiştirilmesi (1978 - İZMİR)  Tarımda Bilgisayar Uygulamaları Sempozyumu 1994-İZMİR,  ITAFE'03 - Uluslararası Tarım, Gıda ve Çevre Bilişim Teknolojileri Kongresi 7-10 Ekim 2003, İzmir  Enerji Bitkileri ve Yeşil Yakıtlar sempozyumu 14-15 / 12/06 İzmir (www.enerjibitkileri06.ege.edu.tr) 2005-2007 yılları arasında FAO, GEF, UNDP, UNEP, UNESCO, Dünya Bankası ve DSÖ tarafından yürütülen "Uluslararası Tarımda Bilim ve Teknolojik Gelişmeler" projesinde yazar olarak yer aldı. (http://www.agassessment.org/) Serbest yazar olarak tohum ve tohum teknolojisi, tohum stratejisi, agrobiyoteknoloji, iklim değişikliği ve tarım ile ilgili pek çok portalda yayın yapıyor:  http://blog.milliyet.com.tr/gidakrizivebilim  https://nazimiacikgoz.wordpress.com  https://geneticliteracyproject.org/  https://nacikgoz.blogactiv.eu/ Ayrıca IPCC İklim Değişikliği ve Arazi Özel Raporunda (2019) İnceleme Editörü olarak görev almıştır (https://www.ipcc.ch/srccl/). Halen haftalık bir e-dergi yayınlamaktadır: "Haftalık Bitki Islahı" (https://paper.li/e-1578347400#/)

İlişkili Yazılar

Transgenik Buğday da Çiftçinin Hizmetine Sunuluyor
Bilim & Teknoloji

Transgenik Buğday da Çiftçinin Hizmetine Sunuluyor

25 Haziran 2021
5k
Ekonomi & Finans

AB Tarımının Geleceği İçin Nasıl Hazırlanıyor

27 Mayıs 2021
5.3k
Tıbbi ve ve Tarımsal Biyoteknoloji Yönergelerinde AB’nin Çifte Standartı
Ekonomi & Finans

Tıbbi ve ve Tarımsal Biyoteknoloji Yönergelerinde AB’nin Çifte Standartı

22 Nisan 2021
5k
Gelecekte Gıda Tüketimleri Ne Yönde Değişecek
Ekonomi & Finans

Gelecekte Gıda Tüketimleri Ne Yönde Değişecek

13 Nisan 2021
5k
Sonraki Yazı

Gülsen Aydın Altıntaşoğlu’ndan: AB Yüzünden Kız Lezbiyen Oldu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Bebeğim

Bebeğim

06 Aralık 2025
Güvenlik Görevlisi

Güvenlik Görevlisi

06 Aralık 2025
Aklımda Bir Ses Var

Aklımda Bir Ses Var

06 Aralık 2025
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap