Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Pazar, Aralık 7, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Nazimi AÇIKGÖZ (Prof.Dr.)

“GDO’ya Hayır”ın AB’ye Maliyeti

Prof.Dr. Nazimi AÇIKGÖZ Yazar Prof.Dr. Nazimi AÇIKGÖZ
26 Şubat 2012
Nazimi AÇIKGÖZ (Prof.Dr.)
0
400
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

İlginçtir, biyoteknoloji tarımın yanında endüstri ve sağlık sektörlerinde de yoğun bir şekilde uygulanmasına rağmen, kamuoyunda pek öne çıkarılmazlar. Deli dana gibi çarpıcı bir sorunla aynı zamanda uygulamaya geçmesi nedeniyle, tarımsal biyoteknoloji hemen her kesimin adeta hedef tahtası olmuştur. Bunda, 1990’lı yıllarda transgenik ürünlerin ticarileşmeleri aşamasında, dünya tohumculuk piyasalarında hâkim, fakat biyoteknolojiden uzak AB firmalarının, rekabet güçlerini kaybetmemek için, birçok sivil toplum örgütü ile birlikte, biyotek ürünlerine karşı bir kampanyayı anında başlatmalarının büyük rolü olmuştur. Ve gerçekten de 15 yıl sonra görüyoruz ki korktukları başlarına gelmiş ve dünya tohum piyasasının % 26’sı, söz konusu GDO’lu ürünlere yönelmiştir (Grafik). Doğaldır ki bu pastada AB firmalarının payı sınırlı. (http://blog.milliyet.com.tr/gidakrizivebilim).

Aslında AB tarımsal biyoteknolojiden az buçuk nasibini almaktadır. Yıllardan beri İspanya transgenik mısır tarımı yapmaktadır. Topluluğa katılmadan önce Romanya’da ekilen biyotek soyanın tohumu yasaklı komşu ülkelere kaçak olarak sokulması gazetelere haber olmuştur. AB’de de 2010 yılında 90 bin hektar olan biyotek ürün alanı 2011 yılında 120 bin hektara çıkmıştır. Hatta Almanya transgenik patates çeşidini tescil etmiştir. Peki bunlara rağmen topluluğun GDO’lu ürüne karşıt oluşu neye dayanmaktadır. Tüketicinin gerçekten bilgi eksikliği nedeniyle ürüne tavrı hala olumsuzdur. Çünkü medya sansasyonalliği nedeniyle sürekli karşıtlığa yer vermiştir. Sözkonusu karşıt sivil toplum örgütlerinden birinin, örgütü terk eden, kurucusu ve eski yöneticisi Patrick Moore’un[1] itirafları çok şeyi açıklıyor olsa gerek. “Korku salarak ve yanlış bilgilendirme ile bağışları artırma kampanyaları…” yaklaşımı.

Konunun içindeki AB bilim adamları ve diğer paydaşların bu konudaki görüşleri ise ekonomi ile direk ilgili:

·          Tüketicinin GDO’ya karşıtlığı, üreticilerin ekonomik zararına neden oluyor;

·          AB üreticisi rekabet gücünü kaybediyor, bu pazardan silineceğimiz anlamına gelir;

·          Teknolojiden yararlanarak sağlanacak 900 milyon Euro gelirden yararlanılmıyor;

·          Yılda 30 milyon ton biyotek ürüne ödenen meblağ nasıl görmezden gelinir!

·          AB’den kaçışa başlayan biyoteknoloji firmaları artık rakiplerimize servis verecek;

·          AB tarımsal devrimlerde geri kalışının bedelini ağır ödemek zorunda kalacak.

 

Gerçekten de 15 yılda sıfırdan 14 milyar US$’a çıkan transgenik ürün tohum pazarında AB payı olamazdı. Yok yok, bu pazara hizmet veren BASF, KWS, gibi firmalar AB kökenli fakat yönetim ve araştırmalarını genelde Avrupa dışına kaydırdılar. DTÖ ile ilgili mahkemelere delil hazırlamak ve GDO’ların tüketimini engellemek için gerekçe hazırlığı amacıyla 300 laboratuara yaptırılan ve hiçbir olumsuz rapor alınamayan harcamaların tutarının da 300 milyon Euro olduğu tahmin ediliyor.

 

AB’nin “GDO’ya hayır”ın maliyeti, aslında ekonomik kavramlar dışında daha da büyük. Yarının biyoteknolog kadroların yetişmesi ne derece olası? Yine yarının gen materyalinin morfolojik, fizyolojik, moleküler tanımı, geliştirilmeleri doğal olarak durma noktasında. Yarınlarda biyoteknolji konusundaki gelişmeleri yakalaması ne derece olası. Avrupa’nın böyle bir duruma düşmesi çarpıcıdır. Çin’in biyotek tarımını yaptığı pamuk tohumluğunun %80’ni ülke dahilinde kamu destekleriyle geliştirilmiştir. Pakistan’ın tüm yerli firmalarına ücretsiz dağıtmak üzere bir gen ithal etmesi, Brezilya’nın uluslararası bir firmaya bir çeşit siparişi vermesi, İran’ın, Mısır’ın kendi biyotek çeşitleri geliştirmiş olmaları gerçekten AB açısından düşündürücü olsa ger ek.

 

Bu gelişmelerden ülkemiz için nasıl bir ders çıkarabiliriz?. Değişen besicilik uygulamaları çerçevesinde yem hammaddesi ithali zorunluluğu olan Türkiye, %30 daha avantajlı olan biyotek soyayı ithal etmeyerek, yem sanayinde, besicilikte nasıl rekabet edilebilir? Yani GDO ürün ithalatı kaçınılmaz görünüyor. Peki onları üretmeye onay vermeyen “biyogüvenlik yasası” ile “Türkiye Bilimler Akademisi Temel Bilimlerinin,

İlk GDO üretim ve araştırma merkezi açılacaktır (DS11)

Stratejik kültür bitkilerinin en az birinde tuz ve kuraklık stresine toleranslı transgenik bitki geliştirilmiş olacaktır (DS17)  öngörüleri ne olacak?

Düşünebiliyor musunuz, GDO’lu ürün ithali serbest, üretimi yasak! Hangi ekonomik sistem bunu kabul eder? Farkında olmadan kapitilasonları geri mi getiriyoruz acaba?

Prof.Dr. Nazimi Açıkgöz (http://nacikgoz.wordpress.com/)


[1] Confessions of a Greenpeace founder,  The Vancouver Sun, By Patrick Moore, January 7, 2011, (Truth About Trade & Technology)  

 

 

 

İlginçtir, biyoteknoloji tarımın yanında endüstri ve sağlık sektörlerinde de yoğun bir şekilde uygulanmasına rağmen, kamuoyunda pek öne çıkarılmazlar. Deli dana gibi çarpıcı bir sorunla aynı zamanda uygulamaya geçmesi nedeniyle, tarımsal biyoteknoloji hemen her kesimin adeta hedef tahtası olmuştur. Bunda, 1990’lı yıllarda transgenik ürünlerin ticarileşmeleri aşamasında, dünya tohumculuk piyasalarında hâkim, fakat biyoteknolojiden uzak AB firmalarının, rekabet güçlerini kaybetmemek için, birçok sivil toplum örgütü ile birlikte, biyotek ürünlerine karşı bir kampanyayı anında başlatmalarının büyük rolü olmuştur. Ve gerçekten de 15 yıl sonra görüyoruz ki korktukları başlarına gelmiş ve dünya tohum piyasasının % 26’sı, söz konusu GDO’lu ürünlere yönelmiştir (Grafik). Doğaldır ki bu pastada AB firmalarının payı sınırlı. (http://blog.milliyet.com.tr/gidakrizivebilim).

Aslında AB tarımsal biyoteknolojiden az buçuk nasibini almaktadır. Yıllardan beri İspanya transgenik mısır tarımı yapmaktadır. Topluluğa katılmadan önce Romanya’da ekilen biyotek soyanın tohumu yasaklı komşu ülkelere kaçak olarak sokulması gazetelere haber olmuştur. AB’de de 2010 yılında 90 bin hektar olan biyotek ürün alanı 2011 yılında 120 bin hektara çıkmıştır. Hatta Almanya transgenik patates çeşidini tescil etmiştir. Peki bunlara rağmen topluluğun GDO’lu ürüne karşıt oluşu neye dayanmaktadır. Tüketicinin gerçekten bilgi eksikliği nedeniyle ürüne tavrı hala olumsuzdur. Çünkü medya sansasyonalliği nedeniyle sürekli karşıtlığa yer vermiştir. Sözkonusu karşıt sivil toplum örgütlerinden birinin, örgütü terk eden, kurucusu ve eski yöneticisi Patrick Moore’un[1] itirafları çok şeyi açıklıyor olsa gerek. “Korku salarak ve yanlış bilgilendirme ile bağışları artırma kampanyaları…” yaklaşımı.

Konunun içindeki AB bilim adamları ve diğer paydaşların bu konudaki görüşleri ise ekonomi ile direk ilgili:

·          Tüketicinin GDO’ya karşıtlığı, üreticilerin ekonomik zararına neden oluyor;

·          AB üreticisi rekabet gücünü kaybediyor, bu pazardan silineceğimiz anlamına gelir;

·          Teknolojiden yararlanarak sağlanacak 900 milyon Euro gelirden yararlanılmıyor;

·          Yılda 30 milyon ton biyotek ürüne ödenen meblağ nasıl görmezden gelinir!

·          AB’den kaçışa başlayan biyoteknoloji firmaları artık rakiplerimize servis verecek;

·          AB tarımsal devrimlerde geri kalışının bedelini ağır ödemek zorunda kalacak.

 

Gerçekten de 15 yılda sıfırdan 14 milyar US$’a çıkan transgenik ürün tohum pazarında AB payı olamazdı. Yok yok, bu pazara hizmet veren BASF, KWS, gibi firmalar AB kökenli fakat yönetim ve araştırmalarını genelde Avrupa dışına kaydırdılar. DTÖ ile ilgili mahkemelere delil hazırlamak ve GDO’ların tüketimini engellemek için gerekçe hazırlığı amacıyla 300 laboratuara yaptırılan ve hiçbir olumsuz rapor alınamayan harcamaların tutarının da 300 milyon Euro olduğu tahmin ediliyor.

 

AB’nin “GDO’ya hayır”ın maliyeti, aslında ekonomik kavramlar dışında daha da büyük. Yarının biyoteknolog kadroların yetişmesi ne derece olası? Yine yarının gen materyalinin morfolojik, fizyolojik, moleküler tanımı, geliştirilmeleri doğal olarak durma noktasında. Yarınlarda biyoteknolji konusundaki gelişmeleri yakalaması ne derece olası. Avrupa’nın böyle bir duruma düşmesi çarpıcıdır. Çin’in biyotek tarımını yaptığı pamuk tohumluğunun %80’ni ülke dahilinde kamu destekleriyle geliştirilmiştir. Pakistan’ın tüm yerli firmalarına ücretsiz dağıtmak üzere bir gen ithal etmesi, Brezilya’nın uluslararası bir firmaya bir çeşit siparişi vermesi, İran’ın, Mısır’ın kendi biyotek çeşitleri geliştirmiş olmaları gerçekten AB açısından düşündürücü olsa ger ek.

 

Bu gelişmelerden ülkemiz için nasıl bir ders çıkarabiliriz?. Değişen besicilik uygulamaları çerçevesinde yem hammaddesi ithali zorunluluğu olan Türkiye, %30 daha avantajlı olan biyotek soyayı ithal etmeyerek, yem sanayinde, besicilikte nasıl rekabet edilebilir? Yani GDO ürün ithalatı kaçınılmaz görünüyor. Peki onları üretmeye onay vermeyen “biyogüvenlik yasası” ile “Türkiye Bilimler Akademisi Temel Bilimlerinin,

İlk GDO üretim ve araştırma merkezi açılacaktır (DS11)

Stratejik kültür bitkilerinin en az birinde tuz ve kuraklık stresine toleranslı transgenik bitki geliştirilmiş olacaktır (DS17)  öngörüleri ne olacak?

Düşünebiliyor musunuz, GDO’lu ürün ithali serbest, üretimi yasak! Hangi ekonomik sistem bunu kabul eder? Farkında olmadan kapitilasonları geri mi getiriyoruz acaba?

Prof.Dr. Nazimi Açıkgöz (http://nacikgoz.wordpress.com/)


[1] Confessions of a Greenpeace founder,  The Vancouver Sun, By Patrick Moore, January 7, 2011, (Truth About Trade & Technology)  

 

 

 

İlginçtir, biyoteknoloji tarımın yanında endüstri ve sağlık sektörlerinde de yoğun bir şekilde uygulanmasına rağmen, kamuoyunda pek öne çıkarılmazlar. Deli dana gibi çarpıcı bir sorunla aynı zamanda uygulamaya geçmesi nedeniyle, tarımsal biyoteknoloji hemen her kesimin adeta hedef tahtası olmuştur. Bunda, 1990’lı yıllarda transgenik ürünlerin ticarileşmeleri aşamasında, dünya tohumculuk piyasalarında hâkim, fakat biyoteknolojiden uzak AB firmalarının, rekabet güçlerini kaybetmemek için, birçok sivil toplum örgütü ile birlikte, biyotek ürünlerine karşı bir kampanyayı anında başlatmalarının büyük rolü olmuştur. Ve gerçekten de 15 yıl sonra görüyoruz ki korktukları başlarına gelmiş ve dünya tohum piyasasının % 26’sı, söz konusu GDO’lu ürünlere yönelmiştir (Grafik). Doğaldır ki bu pastada AB firmalarının payı sınırlı. (http://blog.milliyet.com.tr/gidakrizivebilim).

Aslında AB tarımsal biyoteknolojiden az buçuk nasibini almaktadır. Yıllardan beri İspanya transgenik mısır tarımı yapmaktadır. Topluluğa katılmadan önce Romanya’da ekilen biyotek soyanın tohumu yasaklı komşu ülkelere kaçak olarak sokulması gazetelere haber olmuştur. AB’de de 2010 yılında 90 bin hektar olan biyotek ürün alanı 2011 yılında 120 bin hektara çıkmıştır. Hatta Almanya transgenik patates çeşidini tescil etmiştir. Peki bunlara rağmen topluluğun GDO’lu ürüne karşıt oluşu neye dayanmaktadır. Tüketicinin gerçekten bilgi eksikliği nedeniyle ürüne tavrı hala olumsuzdur. Çünkü medya sansasyonalliği nedeniyle sürekli karşıtlığa yer vermiştir. Sözkonusu karşıt sivil toplum örgütlerinden birinin, örgütü terk eden, kurucusu ve eski yöneticisi Patrick Moore’un[1] itirafları çok şeyi açıklıyor olsa gerek. “Korku salarak ve yanlış bilgilendirme ile bağışları artırma kampanyaları…” yaklaşımı.

Konunun içindeki AB bilim adamları ve diğer paydaşların bu konudaki görüşleri ise ekonomi ile direk ilgili:

·          Tüketicinin GDO’ya karşıtlığı, üreticilerin ekonomik zararına neden oluyor;

·          AB üreticisi rekabet gücünü kaybediyor, bu pazardan silineceğimiz anlamına gelir;

·          Teknolojiden yararlanarak sağlanacak 900 milyon Euro gelirden yararlanılmıyor;

·          Yılda 30 milyon ton biyotek ürüne ödenen meblağ nasıl görmezden gelinir!

·          AB’den kaçışa başlayan biyoteknoloji firmaları artık rakiplerimize servis verecek;

·          AB tarımsal devrimlerde geri kalışının bedelini ağır ödemek zorunda kalacak.

 

Gerçekten de 15 yılda sıfırdan 14 milyar US$’a çıkan transgenik ürün tohum pazarında AB payı olamazdı. Yok yok, bu pazara hizmet veren BASF, KWS, gibi firmalar AB kökenli fakat yönetim ve araştırmalarını genelde Avrupa dışına kaydırdılar. DTÖ ile ilgili mahkemelere delil hazırlamak ve GDO’ların tüketimini engellemek için gerekçe hazırlığı amacıyla 300 laboratuara yaptırılan ve hiçbir olumsuz rapor alınamayan harcamaların tutarının da 300 milyon Euro olduğu tahmin ediliyor.

 

AB’nin “GDO’ya hayır”ın maliyeti, aslında ekonomik kavramlar dışında daha da büyük. Yarının biyoteknolog kadroların yetişmesi ne derece olası? Yine yarının gen materyalinin morfolojik, fizyolojik, moleküler tanımı, geliştirilmeleri doğal olarak durma noktasında. Yarınlarda biyoteknolji konusundaki gelişmeleri yakalaması ne derece olası. Avrupa’nın böyle bir duruma düşmesi çarpıcıdır. Çin’in biyotek tarımını yaptığı pamuk tohumluğunun %80’ni ülke dahilinde kamu destekleriyle geliştirilmiştir. Pakistan’ın tüm yerli firmalarına ücretsiz dağıtmak üzere bir gen ithal etmesi, Brezilya’nın uluslararası bir firmaya bir çeşit siparişi vermesi, İran’ın, Mısır’ın kendi biyotek çeşitleri geliştirmiş olmaları gerçekten AB açısından düşündürücü olsa ger ek.

 

Bu gelişmelerden ülkemiz için nasıl bir ders çıkarabiliriz?. Değişen besicilik uygulamaları çerçevesinde yem hammaddesi ithali zorunluluğu olan Türkiye, %30 daha avantajlı olan biyotek soyayı ithal etmeyerek, yem sanayinde, besicilikte nasıl rekabet edilebilir? Yani GDO ürün ithalatı kaçınılmaz görünüyor. Peki onları üretmeye onay vermeyen “biyogüvenlik yasası” ile “Türkiye Bilimler Akademisi Temel Bilimlerinin,

İlk GDO üretim ve araştırma merkezi açılacaktır (DS11)

Stratejik kültür bitkilerinin en az birinde tuz ve kuraklık stresine toleranslı transgenik bitki geliştirilmiş olacaktır (DS17)  öngörüleri ne olacak?

Düşünebiliyor musunuz, GDO’lu ürün ithali serbest, üretimi yasak! Hangi ekonomik sistem bunu kabul eder? Farkında olmadan kapitilasonları geri mi getiriyoruz acaba?

Prof.Dr. Nazimi Açıkgöz (http://nacikgoz.wordpress.com/)


[1] Confessions of a Greenpeace founder,  The Vancouver Sun, By Patrick Moore, January 7, 2011, (Truth About Trade & Technology)  

 

 

 

İlginçtir, biyoteknoloji tarımın yanında endüstri ve sağlık sektörlerinde de yoğun bir şekilde uygulanmasına rağmen, kamuoyunda pek öne çıkarılmazlar. Deli dana gibi çarpıcı bir sorunla aynı zamanda uygulamaya geçmesi nedeniyle, tarımsal biyoteknoloji hemen her kesimin adeta hedef tahtası olmuştur. Bunda, 1990’lı yıllarda transgenik ürünlerin ticarileşmeleri aşamasında, dünya tohumculuk piyasalarında hâkim, fakat biyoteknolojiden uzak AB firmalarının, rekabet güçlerini kaybetmemek için, birçok sivil toplum örgütü ile birlikte, biyotek ürünlerine karşı bir kampanyayı anında başlatmalarının büyük rolü olmuştur. Ve gerçekten de 15 yıl sonra görüyoruz ki korktukları başlarına gelmiş ve dünya tohum piyasasının % 26’sı, söz konusu GDO’lu ürünlere yönelmiştir (Grafik). Doğaldır ki bu pastada AB firmalarının payı sınırlı. (http://blog.milliyet.com.tr/gidakrizivebilim).

Aslında AB tarımsal biyoteknolojiden az buçuk nasibini almaktadır. Yıllardan beri İspanya transgenik mısır tarımı yapmaktadır. Topluluğa katılmadan önce Romanya’da ekilen biyotek soyanın tohumu yasaklı komşu ülkelere kaçak olarak sokulması gazetelere haber olmuştur. AB’de de 2010 yılında 90 bin hektar olan biyotek ürün alanı 2011 yılında 120 bin hektara çıkmıştır. Hatta Almanya transgenik patates çeşidini tescil etmiştir. Peki bunlara rağmen topluluğun GDO’lu ürüne karşıt oluşu neye dayanmaktadır. Tüketicinin gerçekten bilgi eksikliği nedeniyle ürüne tavrı hala olumsuzdur. Çünkü medya sansasyonalliği nedeniyle sürekli karşıtlığa yer vermiştir. Sözkonusu karşıt sivil toplum örgütlerinden birinin, örgütü terk eden, kurucusu ve eski yöneticisi Patrick Moore’un[1] itirafları çok şeyi açıklıyor olsa gerek. “Korku salarak ve yanlış bilgilendirme ile bağışları artırma kampanyaları…” yaklaşımı.

Konunun içindeki AB bilim adamları ve diğer paydaşların bu konudaki görüşleri ise ekonomi ile direk ilgili:

·          Tüketicinin GDO’ya karşıtlığı, üreticilerin ekonomik zararına neden oluyor;

·          AB üreticisi rekabet gücünü kaybediyor, bu pazardan silineceğimiz anlamına gelir;

·          Teknolojiden yararlanarak sağlanacak 900 milyon Euro gelirden yararlanılmıyor;

·          Yılda 30 milyon ton biyotek ürüne ödenen meblağ nasıl görmezden gelinir!

·          AB’den kaçışa başlayan biyoteknoloji firmaları artık rakiplerimize servis verecek;

·          AB tarımsal devrimlerde geri kalışının bedelini ağır ödemek zorunda kalacak.

 

Gerçekten de 15 yılda sıfırdan 14 milyar US$’a çıkan transgenik ürün tohum pazarında AB payı olamazdı. Yok yok, bu pazara hizmet veren BASF, KWS, gibi firmalar AB kökenli fakat yönetim ve araştırmalarını genelde Avrupa dışına kaydırdılar. DTÖ ile ilgili mahkemelere delil hazırlamak ve GDO’ların tüketimini engellemek için gerekçe hazırlığı amacıyla 300 laboratuara yaptırılan ve hiçbir olumsuz rapor alınamayan harcamaların tutarının da 300 milyon Euro olduğu tahmin ediliyor.

 

AB’nin “GDO’ya hayır”ın maliyeti, aslında ekonomik kavramlar dışında daha da büyük. Yarının biyoteknolog kadroların yetişmesi ne derece olası? Yine yarının gen materyalinin morfolojik, fizyolojik, moleküler tanımı, geliştirilmeleri doğal olarak durma noktasında. Yarınlarda biyoteknolji konusundaki gelişmeleri yakalaması ne derece olası. Avrupa’nın böyle bir duruma düşmesi çarpıcıdır. Çin’in biyotek tarımını yaptığı pamuk tohumluğunun %80’ni ülke dahilinde kamu destekleriyle geliştirilmiştir. Pakistan’ın tüm yerli firmalarına ücretsiz dağıtmak üzere bir gen ithal etmesi, Brezilya’nın uluslararası bir firmaya bir çeşit siparişi vermesi, İran’ın, Mısır’ın kendi biyotek çeşitleri geliştirmiş olmaları gerçekten AB açısından düşündürücü olsa ger ek.

 

Bu gelişmelerden ülkemiz için nasıl bir ders çıkarabiliriz?. Değişen besicilik uygulamaları çerçevesinde yem hammaddesi ithali zorunluluğu olan Türkiye, %30 daha avantajlı olan biyotek soyayı ithal etmeyerek, yem sanayinde, besicilikte nasıl rekabet edilebilir? Yani GDO ürün ithalatı kaçınılmaz görünüyor. Peki onları üretmeye onay vermeyen “biyogüvenlik yasası” ile “Türkiye Bilimler Akademisi Temel Bilimlerinin,

İlk GDO üretim ve araştırma merkezi açılacaktır (DS11)

Stratejik kültür bitkilerinin en az birinde tuz ve kuraklık stresine toleranslı transgenik bitki geliştirilmiş olacaktır (DS17)  öngörüleri ne olacak?

Düşünebiliyor musunuz, GDO’lu ürün ithali serbest, üretimi yasak! Hangi ekonomik sistem bunu kabul eder? Farkında olmadan kapitilasonları geri mi getiriyoruz acaba?

Prof.Dr. Nazimi Açıkgöz (http://nacikgoz.wordpress.com/)


[1] Confessions of a Greenpeace founder,  The Vancouver Sun, By Patrick Moore, January 7, 2011, (Truth About Trade & Technology)  

 

 

 

Paylaş
Etiketler: GDO’lu ürün ithali serbestİlk GDO üretimTürkiye Bilimler Akademisi
Önceki Yazı

Boşlukta Simsiyah

Sonraki Yazı

İdeoloji ve Paranoya!

Prof.Dr. Nazimi AÇIKGÖZ

Prof.Dr. Nazimi AÇIKGÖZ

1964 yılında Ankara Üniversitesi'nden mezun olan Nazimi Açıkgöz, 1972 yılında Münih Teknik Üniversitesi'nde doktora derecesini aldı. 1972-1973 yılları arasında TÜBİTAK'ta çalıştıktan sonra Ege Üniversitesi'ne katıldı ve 2009 yılında emekli oluncaya kadar orada çalıştı. Çeltik ıslah çalışmaları CENTO, NATO, IAEA ve TÜBİTAK tarafından desteklendi ve sonunda bir çeltik çeşidi “TOAG92” tescil edildi. Tarımda bilgisayar kullanımı üzerine çalışmaları tohum veritabanı yönetim sistemi ile biyoistatistik üzerine yoğunlaşmış ve TARIST (Agrostatistics) paketi geliştirilmiştir. Bu uygulama hala bu alandaki tek Türk yazılımıdır. 1996-2016 yılları arasında, aylık elektronik haber dergisi “agbiyotek” in de (http://agbiyotek.com/) yöneticiliğini yapmıştır. 1998-2004 yılları arasında yöneticiliğini yaptığı Ege Üniversitesi'nde “Tohum Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi”nin kurucularından biridir. Düzenlediği bilimsel etkinliklerden bazıları:  CENTO'nun desteğiyle Güncel Pirinç Yetiştirme Tekniği ve Yeni Çeşitlerin Yetiştirilmesi (1978 - İZMİR)  Tarımda Bilgisayar Uygulamaları Sempozyumu 1994-İZMİR,  ITAFE'03 - Uluslararası Tarım, Gıda ve Çevre Bilişim Teknolojileri Kongresi 7-10 Ekim 2003, İzmir  Enerji Bitkileri ve Yeşil Yakıtlar sempozyumu 14-15 / 12/06 İzmir (www.enerjibitkileri06.ege.edu.tr) 2005-2007 yılları arasında FAO, GEF, UNDP, UNEP, UNESCO, Dünya Bankası ve DSÖ tarafından yürütülen "Uluslararası Tarımda Bilim ve Teknolojik Gelişmeler" projesinde yazar olarak yer aldı. (http://www.agassessment.org/) Serbest yazar olarak tohum ve tohum teknolojisi, tohum stratejisi, agrobiyoteknoloji, iklim değişikliği ve tarım ile ilgili pek çok portalda yayın yapıyor:  http://blog.milliyet.com.tr/gidakrizivebilim  https://nazimiacikgoz.wordpress.com  https://geneticliteracyproject.org/  https://nacikgoz.blogactiv.eu/ Ayrıca IPCC İklim Değişikliği ve Arazi Özel Raporunda (2019) İnceleme Editörü olarak görev almıştır (https://www.ipcc.ch/srccl/). Halen haftalık bir e-dergi yayınlamaktadır: "Haftalık Bitki Islahı" (https://paper.li/e-1578347400#/)

İlişkili Yazılar

Transgenik Buğday da Çiftçinin Hizmetine Sunuluyor
Bilim & Teknoloji

Transgenik Buğday da Çiftçinin Hizmetine Sunuluyor

25 Haziran 2021
5k
Ekonomi & Finans

AB Tarımının Geleceği İçin Nasıl Hazırlanıyor

27 Mayıs 2021
5.3k
Tıbbi ve ve Tarımsal Biyoteknoloji Yönergelerinde AB’nin Çifte Standartı
Ekonomi & Finans

Tıbbi ve ve Tarımsal Biyoteknoloji Yönergelerinde AB’nin Çifte Standartı

22 Nisan 2021
5k
Gelecekte Gıda Tüketimleri Ne Yönde Değişecek
Ekonomi & Finans

Gelecekte Gıda Tüketimleri Ne Yönde Değişecek

13 Nisan 2021
5k
Sonraki Yazı

İdeoloji ve Paranoya!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Biz Ne Güne Duruyoruz Burada

Angarya Değil Bu İş

07 Aralık 2025
Bebeğim

Bebeğim

06 Aralık 2025
Güvenlik Görevlisi

Güvenlik Görevlisi

06 Aralık 2025
Aklımda Bir Ses Var

Aklımda Bir Ses Var

06 Aralık 2025
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap