Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cuma, Aralık 5, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Adem TUZCU

İnsanın Kendi Kendini Yok Etmesinin Ahlâkı

Adem TUZCU Yazar Adem TUZCU
27 Nisan 2011
Adem TUZCU
0
401
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

Doktor odaya girer.

İçerde üç tane ruh hastasını Sessizce otururken görür ve usulca yanlarına oturur.

Birinci hastaya dönerek söyle bakalım üç kere üç kaç eder der?

Hasta hiç düşünmeden üç yüz yirmi beş der.

Doktor ikinci hastaya döner ve sen söyle bakalım üç kere üç kaç eder?

Hasta hiç düşünmeden cevap vererek Perşembe der.

Doktor hafif bir tebessümle üçüncü hastaya sorar aynı soruyu; sen söyle bakalım üç kere üç kaç eder der?

Hasta bir müddet düşündükten sonra dokuz der.

Doktor ooo… Aferin çok güzel.

Peki, bu sonuca nasıl ulaştın diye sorar.

Hasta cevap verir

Bunu bilemeyecek ne var.Üç yüz yirmi beşten perşembeyi çıkardım dokuz kaldı der….

‘Ölüm Uçurumun Kenarında Anlamlı Bir Yaşam Sürme Sorumluluğudur” diyen

S. Kierkegaard, hayatı bir takım anlamsız çıkarımlar üzerinden şekillendirerek yaşama gayretini, anlamsız bir yaşam sürme şekli olarak nitelemiştir.

Doğruya ulaşmak için doğru yerden bakmak ve doğru yerden başlamak şart mıdır? Sorusuyla başlayalım söze.

Hayatı boyunca rezil bir hayat yaşayıp, yolda yürürken üzerinde ne yazdığını bile bilmediği bir kâğıdı, Arapça harflerle yazılmış olduğundan dolayı kaldırıp yüksek bir yere koyarak cennete girmeyi garantileyen insanların hikâyeleri anlatılır durur.

Durum kendi içinde bile yeterince tezat barındırmasına rağmen eleştiriye o kadar kapalıdır ki, konuyla ilgili negatif bir söz söylemeye teşebbüs edeni Allah’ın rahmetinden şüphen mi var diyerek ekarte etmek işin en kolay yoludur.

Hayat anlamlı kılınmak zorunda mıdır?

Ölümün inkâr edilemez gerçekliği, bizi bu soruya karşı duyarsız kalmaktan alı koyar. Evet, hayat anlamlı kılınmak zorundadır.

Her gün biraz daha öldüğümüzü bildiğimiz için ölümümüzü düşünmekten ölümüne korkarız. Bu korku zihnimizde bir erteleme reaksiyonuna dönüşerek hayatlarımıza sirayet eder.

Sigarayı bırakmalıyım….Yarın sabah bırakıyorum.

Namaza başlamalıyım… Cuma günü başlıyorum

Yarından itibariyle yardım sever bir adam olacağım….

Ertelediğimiz her şey, yaşamı anlamlı kılma noktasında ki gayretlerimizden başka bir şey değildir. Bir günahı erteleme erdemini üzerimizde barındırabildiğimiz zaman, ertelenmiş bir günahla ilerleyen bir zaman diliminde yüzleşme ihtimalimizin ortadan kalktığı andır aslında.

Zamanı anlamlı kılan şey geçip gitmesi değil, yaşadığımız her şeyin aynı anda olmaması için büyük bir işaret olmasıdır. Zamana büyük anlamlar yükleyen insanoğlunun yaşanmışlığı, hayata doğru yerden bakabilme çabasından başka bir şey değildir.

Nasıl ki yaşamı anlamlı kılan şey ölümün kendisiyse, ölümün anlamı da zamanın içerisinde saklıdır.

Elinde tırpanı ve siyah kıyafetiyle betimlenen Azrail’in, can almaktan zevk alan, karşısında korkudan titreyerek son nefesini veren insana pis gülücükler atan bir varlık gibi düşünülmesi insanın ölüm karşısında ki çaresizliğinin zihinlerde ki iz düşümü olmasının yanın da hayata olan düşkünlüğümüzün de bir göstergesidir. Çünkü ölüm güzel olduğunu düşündüğümüz bir sürü nimetten ayrılmak demektir. Ve insanı bu nimetlerden ayıran hiçbir şey güzel olamaz.

Korkularımız karşısında sus pus olup çaresizliğimizle yüzleştiğimiz de bir bakarız ki bütün bağlar kopmuş.

Nasılsa ölüm kaçınılmaz;

O halde zevk almayı bilmeliyiz…

Köşeye sıkıştırılan kedinin kaçacak bir yer olmadığını fark ettiğinde düşmanının yüzüne doğru zıplaması gibi bir durum.

Yani nasılsa öleceğiz, yediğin, içtiğin ve BİLDİĞİN Senin gerisini koy ver gitsin hali .

İşte insanın çaresizlik karşısında ki bu halet-i ruhiye-tini, kişinin kendi kendini yok etmesi hali olarak tanımlamaktayım…

İsmin –e hali –de hali gibi bir şey bu.

Ölümü bir son olarak tasavvur eden aklın kaçınılmaz sonu.

İşte böylesine büyük korkular üstüne bina edilen bu tasavvurun siyah elbiseli kötü melekle yüzleşene kadar yaşadığı her şey yanında kar kalacağından, bu süreç içerisinde ölmeden kendini yok ettiğinin farkına varması en az bakış açısında ki sapma kadar uzak bir ihtimaldir.

Ölünce özgürleşmek, isteklerimizin esiri bir hayat yaşamaktan daha şirin bir cümle gibi geliyor bana. Üzerine titrediğimiz her şeyin aslında yeni bir başlangıcın gölgesinden başka bir şey olmadığını bilerek yaşamak, yani her şeye hazırlıklı olmak. Tırpanlı meleğe hoş geldin diyebilecek bir yaşam erdemini üzerinde barındıracak birikimle geride kalan her şeye el sallayarak gitmek.

Bir yokuluş yerine, yeni bir yaşama iman edip geride bir şey bırakmadığı bilinciyle içi rahat ölmek…

Ölüm içi boşaltılıp anlamsızlaştırılan kavramların en başında gelir. Milletçe her şeyden bir beklenti üretebilen bizler, bu beklentilerimiz sonunda ölmeyi hiç hak etmediğimizi düşünürüz mesela.

Ölüm ona hiç yakışmadı diye bir söz vardır.

Ya da ışık içinde yatsın.

Gittiği yerin karanlık olduğundan emin olduğumuz için bir iyi niyet gösterisidir bu…

Hayatın bize sunduğu ama bizim görmeyerek es geçtiğimiz onlarca fırsata hiç değinmeden sitem ve isyan üzerine kurulmuş bir fikir döngüsü içinde yaşanılanlara bir anlam vermenin ne kadar güç olduğunun farkındayım. Hırs edindiğimiz her şeyin bizi yaşarken ne kadar öldürdüğünü bir anlayabilsek, yanı başımızda yok olan hayatlara karşı gözlerimizin dev reklam panolarıyla ve süslü şehir fotoğraflarıyla nasıl boyandığının farkına varabilsek , hayatın başka hayatlara hayat vererek anlamlı olacağını kavrayabilsek, ölümün sırtımızda ki erdemli olma, yoksulu ve yetimi gözetme, mazlumun yanında zalime yumruk sıkmak gibi insanoğluna yüklenmiş ağır yüklerden bir kurtuluş olduğu bilincine varabilsek yaşarken sorumluluğuna yaklaşmadığımız birçok yükü bir görev bilinciyle yerine getiririz.

Dünyanın derdi, çilesi, yükü diye türkülere, şiirlere konu olan her şey aslında insanoğlunun egosundan başka bir şey değildir. Dünya insana huzurlu ve bilinçli yaşam için bütün imkânları sunar. Ama insan hep daha fazlası hırsıyla tecavüz ettiği her hakkın kendisine ait olduğu hissine kapıldığı an yeryüzü cenneti bir savaş alanına dönüşür ve zulüm başlar.

Her insanın yaşamak için ihtiyaç duyduğu şeyler aynıdır.

Yemek, barınmak, güvenlik vs…

Hiç kimse benim yaşamak için hidrojen bombasına yada ucu arşa değen bir gökdelene ihtiyacım var deme hakkına sahip değildir.

Sömürüldüğünün farkına varan İnsanın ilk başkaldırısı hakkının kimde olduğunu bilmesiyle başlar.

Emek sömürerek, zihin sömürerek, duygu sömürerek kurulan büyük sömürü düzenleri köleleştirdikleri toplumları sürekli bir narkoz etkisi altında tutabilmenin yöntemlerini de sömürü düzenleriyle birlikte uygulamaya sokmuşlardır.

Toplumların yönelişlerine göre mühendislik hizmeti veren bu sömürgeciler bazı toplumları dinle, bazılarını ırkla, bazılarını kadın, bazılarını da sermayeyle uyuturken yaptıkları tek hesap daha fazla menfaatten başka bir şey değildir.

Bu toplum mühendisleri için kimin kaç vakit namaz kıldığının, kimin başının örtülü kimin başının açık olduğunun , ezanın hangi dilde okunduğunun yada hangi ırkın üstün !, hangi kadının daha baştan çıkarıcı olduğunun hiçbir önemi yoktur.Onlar için önemli olan sürülerin aynı yöne gitmesi değil sürü olarak kalabilmesidir.

Bu noktada din eğer kanımızı emen bu embesillerin işine yarıyorsa bu durum dinin değil onu anlayıp algılayamayan bizlerin sorunudur. Çünkü din bilincin ta kendisidir. İnsanlığa kardeşliği, paylaşmayı, eşitliği ve dayanışmayı öğretir.Bu öğretiyi yaparken çıkış noktası ‘La’ dır.Yani ret üzerine başlayan bir kabuldür din. Sömürünün her türlüsünü, yanlış yönelişlerin hepsini, haksızlığı, adaletsizliği ret ederek Hakkın yanında olmanın göstergesidir.

Eğer din insanlığa; zulmün ve zalimin karşısında tek yürek olacak bir isyan ahlakı vermiyorsa toplum mühendislerinin istediği gibi anlaşılır ve yaşanılır olmuş demektir.

Dünya mazlumların, yetimlerin, yoksulların, kimsesizlerin ve yolda kalmışların ahları üzerine kurulmuştur. Zalimlerin ve sömürücü öküzlerin boynuzları üzerinde dönmeye başladığından beri insanoğlu kendi kendini yok ederken bunun ahlakiliğini sorgulayamayacak kadar ehli sermayeye teslim olmuş, daha fazlasını isterken insanlığından vazgeçmiş, yeryüzü savaşını kaybetmiş, yasak meyveden yemiş ve cennetten tekrar kovulmuştur.

 

 

Paylaş
Etiketler: İnsanın Kendi Kendini Yok Etmesinin Ahlâkı
Önceki Yazı

Şifa Bulayım Derken Hayatınızdan Olmayın!

Sonraki Yazı

Cihaner Nerede CHP’liler Orada mı?

Adem TUZCU

Adem TUZCU

Adem Tuzcu, 1976 yılının 15 Mayıs'ında Trabzona bağlı Maçka ilçesinin Taşalan köyünde doğdu.İlköğrenimini Trabzon N. Kemal ilkokulunda, orta ve lise öğrenimini ise Trabzon İmam Hatip Lisesinde tamamladı. Müzikle ilgili ilk eğitimlerini de bu dönemlerde almaya başladı. Üniversiteye hazırlık yıllarında bağlama çalmaya başlayan Adem Tuzcu o yıllar da bu konuda ki en büyük desteği; Şair ve Tarihçi hocası İbrahim Hakkı Gündoğdu dan almıştır. Üniversite yıllarında müzik üzerine çalışmalarına devam eden Adem Tuzcu bu yıllarda Türkiye nin bir çok yerinde şiir dinletilerine ve konserlere katıldı.Müzik çalışmalarının yoğunluğu nedeniyle eğitimini yarıda bırakan müzisyen 1999 yılında Nigar hanımla dünya evine girdi. Kemal Talha adında bir oğlu Nisa Nur adın da bir kızı vardır. Müzisyen üzerimden etkisini atmam mümkün değil dediği Trabzon ve Karadeniz kültürüne rağmen yöresel müzik yapmak yerine, özgün müzik yapmayı tercih etmiştir. Bu tercihin nedenini anlatırken de her ruhun kendini ifade ediş şeklinin farklı olduğuna vurgu yapmaktadır. Adem Tuzcu Karadeniz Şairler ve Yazarlar Birliği üyesidir. Bir çok bestesi yanında bir çok şiiride vardır.Müzik anlayışını şöyle özetlemektedir,Aşk ile öfkenin birleştiği yerde aşktan yana bir tavır. Ama bu tavır red üzerine kurulmuş bir tavır değil. Olanı algılayıp yorumlama üzerine bir tavır. Ne gelenekçi ne tam modernist. Anadolunun bağrından kopan çığlıkları bu toprağın ezgileriyle besleyerek daha modern bir uslüpla metropollerde dinletme derdi de diyebiliriz. Eylül 2007 de piyasaya çıkan "Yollar da topraktandır...İnsan da" ilk albüm çalışmasıdır. Müzisyen bu albümünde bağlama saundlu bir çalışma yapmıştır.Nisan 2010 da raflarda ki yerini alan ''Uykusuz Nöbetçi'' Adem Tuzcu nun ikinci albümüdür. Müzisyen müzik hayatına kesintisiz devam etmekte ve halen İstanbul da yaşamaktadır.

İlişkili Yazılar

Adem TUZCU

Ah Drina…

01 Temmuz 2011
5k
Adem TUZCU

Çocuklar Gülüyordu Biz Kente El Sallarken

17 Haziran 2011
5k
Adem TUZCU

Tutturamayanlar (II)

29 Mart 2011
5k
Adem TUZCU

Tutturamayanlar (I)

28 Şubat 2011
5k
Sonraki Yazı

Kâşe

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025
Yaşlı Adam Yanıyor

Yaşlı Adam Yanıyor

05 Aralık 2025
Yörüklerin Harika Öğütleri

Yörüklerin Harika Öğütleri

05 Aralık 2025
Sen veya Sizlere

Sen veya Sizlere

04 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap