Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cumartesi, Aralık 6, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Sripad Ramaray DAS

Verici Olmak

Sripad Ramaray DAS Yazar Sripad Ramaray DAS
05 Ocak 2011
Sripad Ramaray DAS
0
401
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

“Sahip olduğum her şey zamanla gitti, bana sadece verdiklerim kaldı. Çünkü asıl zenginliğimiz verdiklerimizdir, sahip olduklarımız değil.”

Yeni doğan bir bebek berrak göremez, konuşamaz, yürüyemez; fakat avucuna dokunduğunuzda hemen parmağınızı sıkıca tutar. Hatta öylesine güçlü bir şekilde tutar ki, parmağınızı minik elinden kurtarmakta güçlük bile çekebilirsiniz. İnsanoğlunun doğasını bu küçük örnek ile anlayabiliriz. Herkes, tıpkı bu yeni doğan bebek gibi alıcıdır. Bebeğinden yaşlısına insan her zaman sahip olmak ister. Sahip olduğundaysa daha fazlasını ister. Sahip olmanın sırrının ise vermekten geçtiğini çok az kişi bilir. Size bu yazımda vermenin öneminden bahsetmek istiyorum.

Doğanın kuralı yaratılan boşluğun mutlaka yerinin doldurulmasıdır. Boşluk yaratmadığınızda ise kısmetimizi de bu kural ile bağlantılı olarak kapatmış olursunuz. Nasıl mı? Şöyle düşünün; yeni bir mobilya almak istiyorsunuz, ama onu koyacak bir yeriniz yok. O zaman ne olur? Tabii ki yeni almak istediğiniz mobilya kendisine evinizde yer bulamaz ve dışırıda kalır. Aynı şekilde elbise dolaplarınızda, çekmecelerinizde boş yer olmadığından yenileri tabii ki de gelmeyecektir.

Eğer yaşantınızı yenilemek istiyorsanız size tavsiyem kullanmadığınız herşeyinizi atmanız olacaktır. Bu şekilde boşluk yaratarak, yeniliğe yer açmış olursunuz. Boşalttığınız zaman, boşaltıklarınızın yerine kendiliğinden yenileri gelecektir. Vermeyerek kısmetinizi, geleceğinizi kapatmakta olduğunuzu lütfen farkedin.

Verici olmaya en basitinden dolaplarınızı, çekmecelerinizi gözden geçirmekle başlayabilirsiniz. Evinize bir bakın, kullanmadığınız bir sürü eşya ile karşılaşacaksınız. Kullanmadıklarınızı ayırıp muhtaç insanlara vermeyi deneyin. Depolamayın! İstifçi olmayın! Verin! Yer açın! Bu tavır değişikliğinin yaşantınıza getirilerini izleyin, değişiklik ve yenilik verme eylemlerinizi mutlaka takip edecektir. Verdiğinizde size verecekler, sizin için yeni birşeyler alacaklar, ya da siz kendinize yeni birşeyler alma fırsatı yaratacaksınız.

Boşluk kelimesini çok iyi anlayıp hayatınızın her alanına dahil etmelisiniz.

Hepimiz zengin olmak istiyoruz. Bu arzumuzu gerçekleştirmek için “bir elden gelen diğer elden gider” çarkına uyum göstermeliyiz. Giden şeyin yerine mutlaka yenisinin geleceğine inanmalısınız. Bir hortum hayal edelim. Musluğun açık olduğunu ve suyun aktığını düşünelim. Neden hortumun diğer tarafını kapatıyorsunuz? “Kapatmıyorum” diyerek karşı çıkabilirsiniz. Peki o zaman, verici misiniz diye sormalıyım sizlere. Size gelen şeyi, aynen hortum misali diğer tarafa (yani başkalarına) aktarıyor musunuz? Akışa dikkat etmeli, direnmemeliyiz. ‘Elimizi açmayı’ öğrenmeli ve ‘suyun’ akmasına izin vermeliyiz. Size gelen şeylerin bir kısmını kullanın, diğer kısmını ise verin, hediye edin, dağıtın… Verici olun. Diğer insanlara yardım edin, hizmet edin, bir çiçek, bir hediye ile neşe yaratın. Maddi olarak birşeyler veremezseniz bile güzel sözler söyleyin, sevginizi gösterin, insanları mutlu edin, güldürün, rahatlatın, affedin ya da onlar için dua edin… Verici olduğunuz zaman çark dönmeye devam eder ve bu şekilde herkesin pay almasına yardımcı olursunuz. Böylelikle verdikleriniz yine size geri döner. Ama cimrilik yapıp elinizi kapatmak, geleceğinizi, ilerlemenizi, kısmetinizi, herşeyinizi etkiler, engeller, kapatır. Bu basit kurala dikkat ederek, almaktan çok vermeye çalışın ve size geri gelenleri keyifle karşılayın.

Birine bir şeyler verdiğim zaman mutlaka hemen başkasından bir hediye alır ve her defasında teşekkürlerimi dile getirirken şöyle düşünürüm: “Doğa kurallarına bir bak! Nasıl da muntazam bir şekilde çalışıyor?” Yardım ettiğimde, birilerinin işlerini kolaylaştırdığımda, hiç zorluk çekmeden işlerimin nasıl yolunda gittiğini görüyorum. Siz de bunu bir ölçü olarak değerlendirebilirsiniz; eğer işleriniz sürekli birileri ya da birşeyler tarafından engelleniyorsa, biliniz ki bu aralar pek de verici değilsiniz.

Bu konuyu bir de zihin ve meditasyon açısından ele alalım. Zihnimizi de her zaman boş tutmanın önemi büyüktür. Herşeyi minimuma getirmeliyiz; minimum düşünce, minimum titreşim, minimum kelime (konuşma)… Gevezelik, dedikodu gereksiz sözler vb.eylemler sadece ve sadece enerjimizi boşaltır.

Çok dolu bir mekan, içimizi daraltıp nefes almamızı engellerken, kalabalık olmayan, açık, ferah mekanlar bize huzur verir, zihnimizi sakinleştirir. Eminim ki bu duyguyu yaşamınızda defalarca kez deneyimlemişsinizdir. Ama mekanların vb. yarattığı bu huzur ya da huzursuzluğun asıl sebebini şimdiye kadar hiç düşündünüz mü? Nesneler, bulundukları ortamın enerjisini azaltır. Aynı şekilde zihnimizi dolduran gereksiz iç konuşmalar, düşünceler (olumlu ya da olumsuz farketmez) geçmiş ve gelecek kaygısı vb. eylemler zihnimizi yorar ve onu huzursuz ve dalgalı hale sokar. Halbuki zihnimiz rahat ve huzurlu olmalıdır. Zihnin şu andaki halini, bir sürü post it yapıştırılmış bir panoya benzetebiliriz. Bu notları kim okumak ister ki? Belirli belirsiz notların yarattığı karmaşa arasından önemli olanları nasıl ayırtedebiliriz?

Konuya başka bir açıdan daha göz atalım istiyorum. Aslında bizler Tanrı’nın elinde birer aracız. Bu nedenle de Tanrı’nın kendi işlerini yaparken bizi kullanmasına izin vermeliyiz. Bir araç, onun aracı olmalıyız. Karşımıza çıkan kişilere iyi davranmalı, onlara yardım etmeli, onlara karşı olan sorumluluklarımızı mükemmel bir şekilde yerine getirmeliyiz. Becerimizi kullanarak elimizden gelen herşeyi yapmalıyız. Kendimizi sorumlu hissetmeliyiz; çünkü karşımıza çıkan kişileri bize Tanrı gönderir. Karşılaştığımız kişi, rızkını bizden almak için gönderilmiş olabilir. Bu nedenle “Tanrı beni kullanarak kendi işlerini gerçekleştirir” diyerek bu durumu bir hizmet fırsatı olarak görmeli ve değerlendirmeliyiz.

Verici olduğunuzda hayatınızın nasıl yavaş yavaş değiştiğini göreceksiniz. Ruh haliniz, enerjiniz, bilinciniz, şansınız vb. birdenbire değişecektir. Mutluluk, refah, iyi talih… Her şeyiniz bu basit davranış değişikliğine bağlanabilir. Bu nedenle, ister manevi ister maddi olarak ilerlemek istiyorsanız, size tavsiyem: “verici olun”.

“Sahip olduğum her şey zamanla gitti, bana sadece verdiklerim kaldı. Çünkü asıl zenginliğimiz verdiklerimizdir, sahip olduklarımız değil.”

Yeni doğan bir bebek berrak göremez, konuşamaz, yürüyemez; fakat avucuna dokunduğunuzda hemen parmağınızı sıkıca tutar. Hatta öylesine güçlü bir şekilde tutar ki, parmağınızı minik elinden kurtarmakta güçlük bile çekebilirsiniz. İnsanoğlunun doğasını bu küçük örnek ile anlayabiliriz. Herkes, tıpkı bu yeni doğan bebek gibi alıcıdır. Bebeğinden yaşlısına insan her zaman sahip olmak ister. Sahip olduğundaysa daha fazlasını ister. Sahip olmanın sırrının ise vermekten geçtiğini çok az kişi bilir. Size bu yazımda vermenin öneminden bahsetmek istiyorum.

Doğanın kuralı yaratılan boşluğun mutlaka yerinin doldurulmasıdır. Boşluk yaratmadığınızda ise kısmetimizi de bu kural ile bağlantılı olarak kapatmış olursunuz. Nasıl mı? Şöyle düşünün; yeni bir mobilya almak istiyorsunuz, ama onu koyacak bir yeriniz yok. O zaman ne olur? Tabii ki yeni almak istediğiniz mobilya kendisine evinizde yer bulamaz ve dışırıda kalır. Aynı şekilde elbise dolaplarınızda, çekmecelerinizde boş yer olmadığından yenileri tabii ki de gelmeyecektir.

Eğer yaşantınızı yenilemek istiyorsanız size tavsiyem kullanmadığınız herşeyinizi atmanız olacaktır. Bu şekilde boşluk yaratarak, yeniliğe yer açmış olursunuz. Boşalttığınız zaman, boşaltıklarınızın yerine kendiliğinden yenileri gelecektir. Vermeyerek kısmetinizi, geleceğinizi kapatmakta olduğunuzu lütfen farkedin.

Verici olmaya en basitinden dolaplarınızı, çekmecelerinizi gözden geçirmekle başlayabilirsiniz. Evinize bir bakın, kullanmadığınız bir sürü eşya ile karşılaşacaksınız. Kullanmadıklarınızı ayırıp muhtaç insanlara vermeyi deneyin. Depolamayın! İstifçi olmayın! Verin! Yer açın! Bu tavır değişikliğinin yaşantınıza getirilerini izleyin, değişiklik ve yenilik verme eylemlerinizi mutlaka takip edecektir. Verdiğinizde size verecekler, sizin için yeni birşeyler alacaklar, ya da siz kendinize yeni birşeyler alma fırsatı yaratacaksınız.

Boşluk kelimesini çok iyi anlayıp hayatınızın her alanına dahil etmelisiniz.

Hepimiz zengin olmak istiyoruz. Bu arzumuzu gerçekleştirmek için “bir elden gelen diğer elden gider” çarkına uyum göstermeliyiz. Giden şeyin yerine mutlaka yenisinin geleceğine inanmalısınız. Bir hortum hayal edelim. Musluğun açık olduğunu ve suyun aktığını düşünelim. Neden hortumun diğer tarafını kapatıyorsunuz? “Kapatmıyorum” diyerek karşı çıkabilirsiniz. Peki o zaman, verici misiniz diye sormalıyım sizlere. Size gelen şeyi, aynen hortum misali diğer tarafa (yani başkalarına) aktarıyor musunuz? Akışa dikkat etmeli, direnmemeliyiz. ‘Elimizi açmayı’ öğrenmeli ve ‘suyun’ akmasına izin vermeliyiz. Size gelen şeylerin bir kısmını kullanın, diğer kısmını ise verin, hediye edin, dağıtın… Verici olun. Diğer insanlara yardım edin, hizmet edin, bir çiçek, bir hediye ile neşe yaratın. Maddi olarak birşeyler veremezseniz bile güzel sözler söyleyin, sevginizi gösterin, insanları mutlu edin, güldürün, rahatlatın, affedin ya da onlar için dua edin… Verici olduğunuz zaman çark dönmeye devam eder ve bu şekilde herkesin pay almasına yardımcı olursunuz. Böylelikle verdikleriniz yine size geri döner. Ama cimrilik yapıp elinizi kapatmak, geleceğinizi, ilerlemenizi, kısmetinizi, herşeyinizi etkiler, engeller, kapatır. Bu basit kurala dikkat ederek, almaktan çok vermeye çalışın ve size geri gelenleri keyifle karşılayın.

Birine bir şeyler verdiğim zaman mutlaka hemen başkasından bir hediye alır ve her defasında teşekkürlerimi dile getirirken şöyle düşünürüm: “Doğa kurallarına bir bak! Nasıl da muntazam bir şekilde çalışıyor?” Yardım ettiğimde, birilerinin işlerini kolaylaştırdığımda, hiç zorluk çekmeden işlerimin nasıl yolunda gittiğini görüyorum. Siz de bunu bir ölçü olarak değerlendirebilirsiniz; eğer işleriniz sürekli birileri ya da birşeyler tarafından engelleniyorsa, biliniz ki bu aralar pek de verici değilsiniz.

Bu konuyu bir de zihin ve meditasyon açısından ele alalım. Zihnimizi de her zaman boş tutmanın önemi büyüktür. Herşeyi minimuma getirmeliyiz; minimum düşünce, minimum titreşim, minimum kelime (konuşma)… Gevezelik, dedikodu gereksiz sözler vb.eylemler sadece ve sadece enerjimizi boşaltır.

Çok dolu bir mekan, içimizi daraltıp nefes almamızı engellerken, kalabalık olmayan, açık, ferah mekanlar bize huzur verir, zihnimizi sakinleştirir. Eminim ki bu duyguyu yaşamınızda defalarca kez deneyimlemişsinizdir. Ama mekanların vb. yarattığı bu huzur ya da huzursuzluğun asıl sebebini şimdiye kadar hiç düşündünüz mü? Nesneler, bulundukları ortamın enerjisini azaltır. Aynı şekilde zihnimizi dolduran gereksiz iç konuşmalar, düşünceler (olumlu ya da olumsuz farketmez) geçmiş ve gelecek kaygısı vb. eylemler zihnimizi yorar ve onu huzursuz ve dalgalı hale sokar. Halbuki zihnimiz rahat ve huzurlu olmalıdır. Zihnin şu andaki halini, bir sürü post it yapıştırılmış bir panoya benzetebiliriz. Bu notları kim okumak ister ki? Belirli belirsiz notların yarattığı karmaşa arasından önemli olanları nasıl ayırtedebiliriz?

Konuya başka bir açıdan daha göz atalım istiyorum. Aslında bizler Tanrı’nın elinde birer aracız. Bu nedenle de Tanrı’nın kendi işlerini yaparken bizi kullanmasına izin vermeliyiz. Bir araç, onun aracı olmalıyız. Karşımıza çıkan kişilere iyi davranmalı, onlara yardım etmeli, onlara karşı olan sorumluluklarımızı mükemmel bir şekilde yerine getirmeliyiz. Becerimizi kullanarak elimizden gelen herşeyi yapmalıyız. Kendimizi sorumlu hissetmeliyiz; çünkü karşımıza çıkan kişileri bize Tanrı gönderir. Karşılaştığımız kişi, rızkını bizden almak için gönderilmiş olabilir. Bu nedenle “Tanrı beni kullanarak kendi işlerini gerçekleştirir” diyerek bu durumu bir hizmet fırsatı olarak görmeli ve değerlendirmeliyiz.

Verici olduğunuzda hayatınızın nasıl yavaş yavaş değiştiğini göreceksiniz. Ruh haliniz, enerjiniz, bilinciniz, şansınız vb. birdenbire değişecektir. Mutluluk, refah, iyi talih… Her şeyiniz bu basit davranış değişikliğine bağlanabilir. Bu nedenle, ister manevi ister maddi olarak ilerlemek istiyorsanız, size tavsiyem: “verici olun”.

“Sahip olduğum her şey zamanla gitti, bana sadece verdiklerim kaldı. Çünkü asıl zenginliğimiz verdiklerimizdir, sahip olduklarımız değil.”

Yeni doğan bir bebek berrak göremez, konuşamaz, yürüyemez; fakat avucuna dokunduğunuzda hemen parmağınızı sıkıca tutar. Hatta öylesine güçlü bir şekilde tutar ki, parmağınızı minik elinden kurtarmakta güçlük bile çekebilirsiniz. İnsanoğlunun doğasını bu küçük örnek ile anlayabiliriz. Herkes, tıpkı bu yeni doğan bebek gibi alıcıdır. Bebeğinden yaşlısına insan her zaman sahip olmak ister. Sahip olduğundaysa daha fazlasını ister. Sahip olmanın sırrının ise vermekten geçtiğini çok az kişi bilir. Size bu yazımda vermenin öneminden bahsetmek istiyorum.

Doğanın kuralı yaratılan boşluğun mutlaka yerinin doldurulmasıdır. Boşluk yaratmadığınızda ise kısmetimizi de bu kural ile bağlantılı olarak kapatmış olursunuz. Nasıl mı? Şöyle düşünün; yeni bir mobilya almak istiyorsunuz, ama onu koyacak bir yeriniz yok. O zaman ne olur? Tabii ki yeni almak istediğiniz mobilya kendisine evinizde yer bulamaz ve dışırıda kalır. Aynı şekilde elbise dolaplarınızda, çekmecelerinizde boş yer olmadığından yenileri tabii ki de gelmeyecektir.

Eğer yaşantınızı yenilemek istiyorsanız size tavsiyem kullanmadığınız herşeyinizi atmanız olacaktır. Bu şekilde boşluk yaratarak, yeniliğe yer açmış olursunuz. Boşalttığınız zaman, boşaltıklarınızın yerine kendiliğinden yenileri gelecektir. Vermeyerek kısmetinizi, geleceğinizi kapatmakta olduğunuzu lütfen farkedin.

Verici olmaya en basitinden dolaplarınızı, çekmecelerinizi gözden geçirmekle başlayabilirsiniz. Evinize bir bakın, kullanmadığınız bir sürü eşya ile karşılaşacaksınız. Kullanmadıklarınızı ayırıp muhtaç insanlara vermeyi deneyin. Depolamayın! İstifçi olmayın! Verin! Yer açın! Bu tavır değişikliğinin yaşantınıza getirilerini izleyin, değişiklik ve yenilik verme eylemlerinizi mutlaka takip edecektir. Verdiğinizde size verecekler, sizin için yeni birşeyler alacaklar, ya da siz kendinize yeni birşeyler alma fırsatı yaratacaksınız.

Boşluk kelimesini çok iyi anlayıp hayatınızın her alanına dahil etmelisiniz.

Hepimiz zengin olmak istiyoruz. Bu arzumuzu gerçekleştirmek için “bir elden gelen diğer elden gider” çarkına uyum göstermeliyiz. Giden şeyin yerine mutlaka yenisinin geleceğine inanmalısınız. Bir hortum hayal edelim. Musluğun açık olduğunu ve suyun aktığını düşünelim. Neden hortumun diğer tarafını kapatıyorsunuz? “Kapatmıyorum” diyerek karşı çıkabilirsiniz. Peki o zaman, verici misiniz diye sormalıyım sizlere. Size gelen şeyi, aynen hortum misali diğer tarafa (yani başkalarına) aktarıyor musunuz? Akışa dikkat etmeli, direnmemeliyiz. ‘Elimizi açmayı’ öğrenmeli ve ‘suyun’ akmasına izin vermeliyiz. Size gelen şeylerin bir kısmını kullanın, diğer kısmını ise verin, hediye edin, dağıtın… Verici olun. Diğer insanlara yardım edin, hizmet edin, bir çiçek, bir hediye ile neşe yaratın. Maddi olarak birşeyler veremezseniz bile güzel sözler söyleyin, sevginizi gösterin, insanları mutlu edin, güldürün, rahatlatın, affedin ya da onlar için dua edin… Verici olduğunuz zaman çark dönmeye devam eder ve bu şekilde herkesin pay almasına yardımcı olursunuz. Böylelikle verdikleriniz yine size geri döner. Ama cimrilik yapıp elinizi kapatmak, geleceğinizi, ilerlemenizi, kısmetinizi, herşeyinizi etkiler, engeller, kapatır. Bu basit kurala dikkat ederek, almaktan çok vermeye çalışın ve size geri gelenleri keyifle karşılayın.

Birine bir şeyler verdiğim zaman mutlaka hemen başkasından bir hediye alır ve her defasında teşekkürlerimi dile getirirken şöyle düşünürüm: “Doğa kurallarına bir bak! Nasıl da muntazam bir şekilde çalışıyor?” Yardım ettiğimde, birilerinin işlerini kolaylaştırdığımda, hiç zorluk çekmeden işlerimin nasıl yolunda gittiğini görüyorum. Siz de bunu bir ölçü olarak değerlendirebilirsiniz; eğer işleriniz sürekli birileri ya da birşeyler tarafından engelleniyorsa, biliniz ki bu aralar pek de verici değilsiniz.

Bu konuyu bir de zihin ve meditasyon açısından ele alalım. Zihnimizi de her zaman boş tutmanın önemi büyüktür. Herşeyi minimuma getirmeliyiz; minimum düşünce, minimum titreşim, minimum kelime (konuşma)… Gevezelik, dedikodu gereksiz sözler vb.eylemler sadece ve sadece enerjimizi boşaltır.

Çok dolu bir mekan, içimizi daraltıp nefes almamızı engellerken, kalabalık olmayan, açık, ferah mekanlar bize huzur verir, zihnimizi sakinleştirir. Eminim ki bu duyguyu yaşamınızda defalarca kez deneyimlemişsinizdir. Ama mekanların vb. yarattığı bu huzur ya da huzursuzluğun asıl sebebini şimdiye kadar hiç düşündünüz mü? Nesneler, bulundukları ortamın enerjisini azaltır. Aynı şekilde zihnimizi dolduran gereksiz iç konuşmalar, düşünceler (olumlu ya da olumsuz farketmez) geçmiş ve gelecek kaygısı vb. eylemler zihnimizi yorar ve onu huzursuz ve dalgalı hale sokar. Halbuki zihnimiz rahat ve huzurlu olmalıdır. Zihnin şu andaki halini, bir sürü post it yapıştırılmış bir panoya benzetebiliriz. Bu notları kim okumak ister ki? Belirli belirsiz notların yarattığı karmaşa arasından önemli olanları nasıl ayırtedebiliriz?

Konuya başka bir açıdan daha göz atalım istiyorum. Aslında bizler Tanrı’nın elinde birer aracız. Bu nedenle de Tanrı’nın kendi işlerini yaparken bizi kullanmasına izin vermeliyiz. Bir araç, onun aracı olmalıyız. Karşımıza çıkan kişilere iyi davranmalı, onlara yardım etmeli, onlara karşı olan sorumluluklarımızı mükemmel bir şekilde yerine getirmeliyiz. Becerimizi kullanarak elimizden gelen herşeyi yapmalıyız. Kendimizi sorumlu hissetmeliyiz; çünkü karşımıza çıkan kişileri bize Tanrı gönderir. Karşılaştığımız kişi, rızkını bizden almak için gönderilmiş olabilir. Bu nedenle “Tanrı beni kullanarak kendi işlerini gerçekleştirir” diyerek bu durumu bir hizmet fırsatı olarak görmeli ve değerlendirmeliyiz.

Verici olduğunuzda hayatınızın nasıl yavaş yavaş değiştiğini göreceksiniz. Ruh haliniz, enerjiniz, bilinciniz, şansınız vb. birdenbire değişecektir. Mutluluk, refah, iyi talih… Her şeyiniz bu basit davranış değişikliğine bağlanabilir. Bu nedenle, ister manevi ister maddi olarak ilerlemek istiyorsanız, size tavsiyem: “verici olun”.

“Sahip olduğum her şey zamanla gitti, bana sadece verdiklerim kaldı. Çünkü asıl zenginliğimiz verdiklerimizdir, sahip olduklarımız değil.”

Yeni doğan bir bebek berrak göremez, konuşamaz, yürüyemez; fakat avucuna dokunduğunuzda hemen parmağınızı sıkıca tutar. Hatta öylesine güçlü bir şekilde tutar ki, parmağınızı minik elinden kurtarmakta güçlük bile çekebilirsiniz. İnsanoğlunun doğasını bu küçük örnek ile anlayabiliriz. Herkes, tıpkı bu yeni doğan bebek gibi alıcıdır. Bebeğinden yaşlısına insan her zaman sahip olmak ister. Sahip olduğundaysa daha fazlasını ister. Sahip olmanın sırrının ise vermekten geçtiğini çok az kişi bilir. Size bu yazımda vermenin öneminden bahsetmek istiyorum.

Doğanın kuralı yaratılan boşluğun mutlaka yerinin doldurulmasıdır. Boşluk yaratmadığınızda ise kısmetimizi de bu kural ile bağlantılı olarak kapatmış olursunuz. Nasıl mı? Şöyle düşünün; yeni bir mobilya almak istiyorsunuz, ama onu koyacak bir yeriniz yok. O zaman ne olur? Tabii ki yeni almak istediğiniz mobilya kendisine evinizde yer bulamaz ve dışırıda kalır. Aynı şekilde elbise dolaplarınızda, çekmecelerinizde boş yer olmadığından yenileri tabii ki de gelmeyecektir.

Eğer yaşantınızı yenilemek istiyorsanız size tavsiyem kullanmadığınız herşeyinizi atmanız olacaktır. Bu şekilde boşluk yaratarak, yeniliğe yer açmış olursunuz. Boşalttığınız zaman, boşaltıklarınızın yerine kendiliğinden yenileri gelecektir. Vermeyerek kısmetinizi, geleceğinizi kapatmakta olduğunuzu lütfen farkedin.

Verici olmaya en basitinden dolaplarınızı, çekmecelerinizi gözden geçirmekle başlayabilirsiniz. Evinize bir bakın, kullanmadığınız bir sürü eşya ile karşılaşacaksınız. Kullanmadıklarınızı ayırıp muhtaç insanlara vermeyi deneyin. Depolamayın! İstifçi olmayın! Verin! Yer açın! Bu tavır değişikliğinin yaşantınıza getirilerini izleyin, değişiklik ve yenilik verme eylemlerinizi mutlaka takip edecektir. Verdiğinizde size verecekler, sizin için yeni birşeyler alacaklar, ya da siz kendinize yeni birşeyler alma fırsatı yaratacaksınız.

Boşluk kelimesini çok iyi anlayıp hayatınızın her alanına dahil etmelisiniz.

Hepimiz zengin olmak istiyoruz. Bu arzumuzu gerçekleştirmek için “bir elden gelen diğer elden gider” çarkına uyum göstermeliyiz. Giden şeyin yerine mutlaka yenisinin geleceğine inanmalısınız. Bir hortum hayal edelim. Musluğun açık olduğunu ve suyun aktığını düşünelim. Neden hortumun diğer tarafını kapatıyorsunuz? “Kapatmıyorum” diyerek karşı çıkabilirsiniz. Peki o zaman, verici misiniz diye sormalıyım sizlere. Size gelen şeyi, aynen hortum misali diğer tarafa (yani başkalarına) aktarıyor musunuz? Akışa dikkat etmeli, direnmemeliyiz. ‘Elimizi açmayı’ öğrenmeli ve ‘suyun’ akmasına izin vermeliyiz. Size gelen şeylerin bir kısmını kullanın, diğer kısmını ise verin, hediye edin, dağıtın… Verici olun. Diğer insanlara yardım edin, hizmet edin, bir çiçek, bir hediye ile neşe yaratın. Maddi olarak birşeyler veremezseniz bile güzel sözler söyleyin, sevginizi gösterin, insanları mutlu edin, güldürün, rahatlatın, affedin ya da onlar için dua edin… Verici olduğunuz zaman çark dönmeye devam eder ve bu şekilde herkesin pay almasına yardımcı olursunuz. Böylelikle verdikleriniz yine size geri döner. Ama cimrilik yapıp elinizi kapatmak, geleceğinizi, ilerlemenizi, kısmetinizi, herşeyinizi etkiler, engeller, kapatır. Bu basit kurala dikkat ederek, almaktan çok vermeye çalışın ve size geri gelenleri keyifle karşılayın.

Birine bir şeyler verdiğim zaman mutlaka hemen başkasından bir hediye alır ve her defasında teşekkürlerimi dile getirirken şöyle düşünürüm: “Doğa kurallarına bir bak! Nasıl da muntazam bir şekilde çalışıyor?” Yardım ettiğimde, birilerinin işlerini kolaylaştırdığımda, hiç zorluk çekmeden işlerimin nasıl yolunda gittiğini görüyorum. Siz de bunu bir ölçü olarak değerlendirebilirsiniz; eğer işleriniz sürekli birileri ya da birşeyler tarafından engelleniyorsa, biliniz ki bu aralar pek de verici değilsiniz.

Bu konuyu bir de zihin ve meditasyon açısından ele alalım. Zihnimizi de her zaman boş tutmanın önemi büyüktür. Herşeyi minimuma getirmeliyiz; minimum düşünce, minimum titreşim, minimum kelime (konuşma)… Gevezelik, dedikodu gereksiz sözler vb.eylemler sadece ve sadece enerjimizi boşaltır.

Çok dolu bir mekan, içimizi daraltıp nefes almamızı engellerken, kalabalık olmayan, açık, ferah mekanlar bize huzur verir, zihnimizi sakinleştirir. Eminim ki bu duyguyu yaşamınızda defalarca kez deneyimlemişsinizdir. Ama mekanların vb. yarattığı bu huzur ya da huzursuzluğun asıl sebebini şimdiye kadar hiç düşündünüz mü? Nesneler, bulundukları ortamın enerjisini azaltır. Aynı şekilde zihnimizi dolduran gereksiz iç konuşmalar, düşünceler (olumlu ya da olumsuz farketmez) geçmiş ve gelecek kaygısı vb. eylemler zihnimizi yorar ve onu huzursuz ve dalgalı hale sokar. Halbuki zihnimiz rahat ve huzurlu olmalıdır. Zihnin şu andaki halini, bir sürü post it yapıştırılmış bir panoya benzetebiliriz. Bu notları kim okumak ister ki? Belirli belirsiz notların yarattığı karmaşa arasından önemli olanları nasıl ayırtedebiliriz?

Konuya başka bir açıdan daha göz atalım istiyorum. Aslında bizler Tanrı’nın elinde birer aracız. Bu nedenle de Tanrı’nın kendi işlerini yaparken bizi kullanmasına izin vermeliyiz. Bir araç, onun aracı olmalıyız. Karşımıza çıkan kişilere iyi davranmalı, onlara yardım etmeli, onlara karşı olan sorumluluklarımızı mükemmel bir şekilde yerine getirmeliyiz. Becerimizi kullanarak elimizden gelen herşeyi yapmalıyız. Kendimizi sorumlu hissetmeliyiz; çünkü karşımıza çıkan kişileri bize Tanrı gönderir. Karşılaştığımız kişi, rızkını bizden almak için gönderilmiş olabilir. Bu nedenle “Tanrı beni kullanarak kendi işlerini gerçekleştirir” diyerek bu durumu bir hizmet fırsatı olarak görmeli ve değerlendirmeliyiz.

Verici olduğunuzda hayatınızın nasıl yavaş yavaş değiştiğini göreceksiniz. Ruh haliniz, enerjiniz, bilinciniz, şansınız vb. birdenbire değişecektir. Mutluluk, refah, iyi talih… Her şeyiniz bu basit davranış değişikliğine bağlanabilir. Bu nedenle, ister manevi ister maddi olarak ilerlemek istiyorsanız, size tavsiyem: “verici olun”.

“Sahip olduğum her şey zamanla gitti, bana sadece verdiklerim kaldı. Çünkü asıl zenginliğimiz verdiklerimizdir, sahip olduklarımız değil.”

Yeni doğan bir bebek berrak göremez, konuşamaz, yürüyemez; fakat avucuna dokunduğunuzda hemen parmağınızı sıkıca tutar. Hatta öylesine güçlü bir şekilde tutar ki, parmağınızı minik elinden kurtarmakta güçlük bile çekebilirsiniz. İnsanoğlunun doğasını bu küçük örnek ile anlayabiliriz. Herkes, tıpkı bu yeni doğan bebek gibi alıcıdır. Bebeğinden yaşlısına insan her zaman sahip olmak ister. Sahip olduğundaysa daha fazlasını ister. Sahip olmanın sırrının ise vermekten geçtiğini çok az kişi bilir. Size bu yazımda vermenin öneminden bahsetmek istiyorum.

Doğanın kuralı yaratılan boşluğun mutlaka yerinin doldurulmasıdır. Boşluk yaratmadığınızda ise kısmetimizi de bu kural ile bağlantılı olarak kapatmış olursunuz. Nasıl mı? Şöyle düşünün; yeni bir mobilya almak istiyorsunuz, ama onu koyacak bir yeriniz yok. O zaman ne olur? Tabii ki yeni almak istediğiniz mobilya kendisine evinizde yer bulamaz ve dışırıda kalır. Aynı şekilde elbise dolaplarınızda, çekmecelerinizde boş yer olmadığından yenileri tabii ki de gelmeyecektir.

Eğer yaşantınızı yenilemek istiyorsanız size tavsiyem kullanmadığınız herşeyinizi atmanız olacaktır. Bu şekilde boşluk yaratarak, yeniliğe yer açmış olursunuz. Boşalttığınız zaman, boşaltıklarınızın yerine kendiliğinden yenileri gelecektir. Vermeyerek kısmetinizi, geleceğinizi kapatmakta olduğunuzu lütfen farkedin.

Verici olmaya en basitinden dolaplarınızı, çekmecelerinizi gözden geçirmekle başlayabilirsiniz. Evinize bir bakın, kullanmadığınız bir sürü eşya ile karşılaşacaksınız. Kullanmadıklarınızı ayırıp muhtaç insanlara vermeyi deneyin. Depolamayın! İstifçi olmayın! Verin! Yer açın! Bu tavır değişikliğinin yaşantınıza getirilerini izleyin, değişiklik ve yenilik verme eylemlerinizi mutlaka takip edecektir. Verdiğinizde size verecekler, sizin için yeni birşeyler alacaklar, ya da siz kendinize yeni birşeyler alma fırsatı yaratacaksınız.

Boşluk kelimesini çok iyi anlayıp hayatınızın her alanına dahil etmelisiniz.

Hepimiz zengin olmak istiyoruz. Bu arzumuzu gerçekleştirmek için “bir elden gelen diğer elden gider” çarkına uyum göstermeliyiz. Giden şeyin yerine mutlaka yenisinin geleceğine inanmalısınız. Bir hortum hayal edelim. Musluğun açık olduğunu ve suyun aktığını düşünelim. Neden hortumun diğer tarafını kapatıyorsunuz? “Kapatmıyorum” diyerek karşı çıkabilirsiniz. Peki o zaman, verici misiniz diye sormalıyım sizlere. Size gelen şeyi, aynen hortum misali diğer tarafa (yani başkalarına) aktarıyor musunuz? Akışa dikkat etmeli, direnmemeliyiz. ‘Elimizi açmayı’ öğrenmeli ve ‘suyun’ akmasına izin vermeliyiz. Size gelen şeylerin bir kısmını kullanın, diğer kısmını ise verin, hediye edin, dağıtın… Verici olun. Diğer insanlara yardım edin, hizmet edin, bir çiçek, bir hediye ile neşe yaratın. Maddi olarak birşeyler veremezseniz bile güzel sözler söyleyin, sevginizi gösterin, insanları mutlu edin, güldürün, rahatlatın, affedin ya da onlar için dua edin… Verici olduğunuz zaman çark dönmeye devam eder ve bu şekilde herkesin pay almasına yardımcı olursunuz. Böylelikle verdikleriniz yine size geri döner. Ama cimrilik yapıp elinizi kapatmak, geleceğinizi, ilerlemenizi, kısmetinizi, herşeyinizi etkiler, engeller, kapatır. Bu basit kurala dikkat ederek, almaktan çok vermeye çalışın ve size geri gelenleri keyifle karşılayın.

Birine bir şeyler verdiğim zaman mutlaka hemen başkasından bir hediye alır ve her defasında teşekkürlerimi dile getirirken şöyle düşünürüm: “Doğa kurallarına bir bak! Nasıl da muntazam bir şekilde çalışıyor?” Yardım ettiğimde, birilerinin işlerini kolaylaştırdığımda, hiç zorluk çekmeden işlerimin nasıl yolunda gittiğini görüyorum. Siz de bunu bir ölçü olarak değerlendirebilirsiniz; eğer işleriniz sürekli birileri ya da birşeyler tarafından engelleniyorsa, biliniz ki bu aralar pek de verici değilsiniz.

Bu konuyu bir de zihin ve meditasyon açısından ele alalım. Zihnimizi de her zaman boş tutmanın önemi büyüktür. Herşeyi minimuma getirmeliyiz; minimum düşünce, minimum titreşim, minimum kelime (konuşma)… Gevezelik, dedikodu gereksiz sözler vb.eylemler sadece ve sadece enerjimizi boşaltır.

Çok dolu bir mekan, içimizi daraltıp nefes almamızı engellerken, kalabalık olmayan, açık, ferah mekanlar bize huzur verir, zihnimizi sakinleştirir. Eminim ki bu duyguyu yaşamınızda defalarca kez deneyimlemişsinizdir. Ama mekanların vb. yarattığı bu huzur ya da huzursuzluğun asıl sebebini şimdiye kadar hiç düşündünüz mü? Nesneler, bulundukları ortamın enerjisini azaltır. Aynı şekilde zihnimizi dolduran gereksiz iç konuşmalar, düşünceler (olumlu ya da olumsuz farketmez) geçmiş ve gelecek kaygısı vb. eylemler zihnimizi yorar ve onu huzursuz ve dalgalı hale sokar. Halbuki zihnimiz rahat ve huzurlu olmalıdır. Zihnin şu andaki halini, bir sürü post it yapıştırılmış bir panoya benzetebiliriz. Bu notları kim okumak ister ki? Belirli belirsiz notların yarattığı karmaşa arasından önemli olanları nasıl ayırtedebiliriz?

Konuya başka bir açıdan daha göz atalım istiyorum. Aslında bizler Tanrı’nın elinde birer aracız. Bu nedenle de Tanrı’nın kendi işlerini yaparken bizi kullanmasına izin vermeliyiz. Bir araç, onun aracı olmalıyız. Karşımıza çıkan kişilere iyi davranmalı, onlara yardım etmeli, onlara karşı olan sorumluluklarımızı mükemmel bir şekilde yerine getirmeliyiz. Becerimizi kullanarak elimizden gelen herşeyi yapmalıyız. Kendimizi sorumlu hissetmeliyiz; çünkü karşımıza çıkan kişileri bize Tanrı gönderir. Karşılaştığımız kişi, rızkını bizden almak için gönderilmiş olabilir. Bu nedenle “Tanrı beni kullanarak kendi işlerini gerçekleştirir” diyerek bu durumu bir hizmet fırsatı olarak görmeli ve değerlendirmeliyiz.

Verici olduğunuzda hayatınızın nasıl yavaş yavaş değiştiğini göreceksiniz. Ruh haliniz, enerjiniz, bilinciniz, şansınız vb. birdenbire değişecektir. Mutluluk, refah, iyi talih… Her şeyiniz bu basit davranış değişikliğine bağlanabilir. Bu nedenle, ister manevi ister maddi olarak ilerlemek istiyorsanız, size tavsiyem: “verici olun”.

“Sahip olduğum her şey zamanla gitti, bana sadece verdiklerim kaldı. Çünkü asıl zenginliğimiz verdiklerimizdir, sahip olduklarımız değil.”

Yeni doğan bir bebek berrak göremez, konuşamaz, yürüyemez; fakat avucuna dokunduğunuzda hemen parmağınızı sıkıca tutar. Hatta öylesine güçlü bir şekilde tutar ki, parmağınızı minik elinden kurtarmakta güçlük bile çekebilirsiniz. İnsanoğlunun doğasını bu küçük örnek ile anlayabiliriz. Herkes, tıpkı bu yeni doğan bebek gibi alıcıdır. Bebeğinden yaşlısına insan her zaman sahip olmak ister. Sahip olduğundaysa daha fazlasını ister. Sahip olmanın sırrının ise vermekten geçtiğini çok az kişi bilir. Size bu yazımda vermenin öneminden bahsetmek istiyorum.

Doğanın kuralı yaratılan boşluğun mutlaka yerinin doldurulmasıdır. Boşluk yaratmadığınızda ise kısmetimizi de bu kural ile bağlantılı olarak kapatmış olursunuz. Nasıl mı? Şöyle düşünün; yeni bir mobilya almak istiyorsunuz, ama onu koyacak bir yeriniz yok. O zaman ne olur? Tabii ki yeni almak istediğiniz mobilya kendisine evinizde yer bulamaz ve dışırıda kalır. Aynı şekilde elbise dolaplarınızda, çekmecelerinizde boş yer olmadığından yenileri tabii ki de gelmeyecektir.

Eğer yaşantınızı yenilemek istiyorsanız size tavsiyem kullanmadığınız herşeyinizi atmanız olacaktır. Bu şekilde boşluk yaratarak, yeniliğe yer açmış olursunuz. Boşalttığınız zaman, boşaltıklarınızın yerine kendiliğinden yenileri gelecektir. Vermeyerek kısmetinizi, geleceğinizi kapatmakta olduğunuzu lütfen farkedin.

Verici olmaya en basitinden dolaplarınızı, çekmecelerinizi gözden geçirmekle başlayabilirsiniz. Evinize bir bakın, kullanmadığınız bir sürü eşya ile karşılaşacaksınız. Kullanmadıklarınızı ayırıp muhtaç insanlara vermeyi deneyin. Depolamayın! İstifçi olmayın! Verin! Yer açın! Bu tavır değişikliğinin yaşantınıza getirilerini izleyin, değişiklik ve yenilik verme eylemlerinizi mutlaka takip edecektir. Verdiğinizde size verecekler, sizin için yeni birşeyler alacaklar, ya da siz kendinize yeni birşeyler alma fırsatı yaratacaksınız.

Boşluk kelimesini çok iyi anlayıp hayatınızın her alanına dahil etmelisiniz.

Hepimiz zengin olmak istiyoruz. Bu arzumuzu gerçekleştirmek için “bir elden gelen diğer elden gider” çarkına uyum göstermeliyiz. Giden şeyin yerine mutlaka yenisinin geleceğine inanmalısınız. Bir hortum hayal edelim. Musluğun açık olduğunu ve suyun aktığını düşünelim. Neden hortumun diğer tarafını kapatıyorsunuz? “Kapatmıyorum” diyerek karşı çıkabilirsiniz. Peki o zaman, verici misiniz diye sormalıyım sizlere. Size gelen şeyi, aynen hortum misali diğer tarafa (yani başkalarına) aktarıyor musunuz? Akışa dikkat etmeli, direnmemeliyiz. ‘Elimizi açmayı’ öğrenmeli ve ‘suyun’ akmasına izin vermeliyiz. Size gelen şeylerin bir kısmını kullanın, diğer kısmını ise verin, hediye edin, dağıtın… Verici olun. Diğer insanlara yardım edin, hizmet edin, bir çiçek, bir hediye ile neşe yaratın. Maddi olarak birşeyler veremezseniz bile güzel sözler söyleyin, sevginizi gösterin, insanları mutlu edin, güldürün, rahatlatın, affedin ya da onlar için dua edin… Verici olduğunuz zaman çark dönmeye devam eder ve bu şekilde herkesin pay almasına yardımcı olursunuz. Böylelikle verdikleriniz yine size geri döner. Ama cimrilik yapıp elinizi kapatmak, geleceğinizi, ilerlemenizi, kısmetinizi, herşeyinizi etkiler, engeller, kapatır. Bu basit kurala dikkat ederek, almaktan çok vermeye çalışın ve size geri gelenleri keyifle karşılayın.

Birine bir şeyler verdiğim zaman mutlaka hemen başkasından bir hediye alır ve her defasında teşekkürlerimi dile getirirken şöyle düşünürüm: “Doğa kurallarına bir bak! Nasıl da muntazam bir şekilde çalışıyor?” Yardım ettiğimde, birilerinin işlerini kolaylaştırdığımda, hiç zorluk çekmeden işlerimin nasıl yolunda gittiğini görüyorum. Siz de bunu bir ölçü olarak değerlendirebilirsiniz; eğer işleriniz sürekli birileri ya da birşeyler tarafından engelleniyorsa, biliniz ki bu aralar pek de verici değilsiniz.

Bu konuyu bir de zihin ve meditasyon açısından ele alalım. Zihnimizi de her zaman boş tutmanın önemi büyüktür. Herşeyi minimuma getirmeliyiz; minimum düşünce, minimum titreşim, minimum kelime (konuşma)… Gevezelik, dedikodu gereksiz sözler vb.eylemler sadece ve sadece enerjimizi boşaltır.

Çok dolu bir mekan, içimizi daraltıp nefes almamızı engellerken, kalabalık olmayan, açık, ferah mekanlar bize huzur verir, zihnimizi sakinleştirir. Eminim ki bu duyguyu yaşamınızda defalarca kez deneyimlemişsinizdir. Ama mekanların vb. yarattığı bu huzur ya da huzursuzluğun asıl sebebini şimdiye kadar hiç düşündünüz mü? Nesneler, bulundukları ortamın enerjisini azaltır. Aynı şekilde zihnimizi dolduran gereksiz iç konuşmalar, düşünceler (olumlu ya da olumsuz farketmez) geçmiş ve gelecek kaygısı vb. eylemler zihnimizi yorar ve onu huzursuz ve dalgalı hale sokar. Halbuki zihnimiz rahat ve huzurlu olmalıdır. Zihnin şu andaki halini, bir sürü post it yapıştırılmış bir panoya benzetebiliriz. Bu notları kim okumak ister ki? Belirli belirsiz notların yarattığı karmaşa arasından önemli olanları nasıl ayırtedebiliriz?

Konuya başka bir açıdan daha göz atalım istiyorum. Aslında bizler Tanrı’nın elinde birer aracız. Bu nedenle de Tanrı’nın kendi işlerini yaparken bizi kullanmasına izin vermeliyiz. Bir araç, onun aracı olmalıyız. Karşımıza çıkan kişilere iyi davranmalı, onlara yardım etmeli, onlara karşı olan sorumluluklarımızı mükemmel bir şekilde yerine getirmeliyiz. Becerimizi kullanarak elimizden gelen herşeyi yapmalıyız. Kendimizi sorumlu hissetmeliyiz; çünkü karşımıza çıkan kişileri bize Tanrı gönderir. Karşılaştığımız kişi, rızkını bizden almak için gönderilmiş olabilir. Bu nedenle “Tanrı beni kullanarak kendi işlerini gerçekleştirir” diyerek bu durumu bir hizmet fırsatı olarak görmeli ve değerlendirmeliyiz.

Verici olduğunuzda hayatınızın nasıl yavaş yavaş değiştiğini göreceksiniz. Ruh haliniz, enerjiniz, bilinciniz, şansınız vb. birdenbire değişecektir. Mutluluk, refah, iyi talih… Her şeyiniz bu basit davranış değişikliğine bağlanabilir. Bu nedenle, ister manevi ister maddi olarak ilerlemek istiyorsanız, size tavsiyem: “verici olun”.

“Sahip olduğum her şey zamanla gitti, bana sadece verdiklerim kaldı. Çünkü asıl zenginliğimiz verdiklerimizdir, sahip olduklarımız değil.”

Yeni doğan bir bebek berrak göremez, konuşamaz, yürüyemez; fakat avucuna dokunduğunuzda hemen parmağınızı sıkıca tutar. Hatta öylesine güçlü bir şekilde tutar ki, parmağınızı minik elinden kurtarmakta güçlük bile çekebilirsiniz. İnsanoğlunun doğasını bu küçük örnek ile anlayabiliriz. Herkes, tıpkı bu yeni doğan bebek gibi alıcıdır. Bebeğinden yaşlısına insan her zaman sahip olmak ister. Sahip olduğundaysa daha fazlasını ister. Sahip olmanın sırrının ise vermekten geçtiğini çok az kişi bilir. Size bu yazımda vermenin öneminden bahsetmek istiyorum.

Doğanın kuralı yaratılan boşluğun mutlaka yerinin doldurulmasıdır. Boşluk yaratmadığınızda ise kısmetimizi de bu kural ile bağlantılı olarak kapatmış olursunuz. Nasıl mı? Şöyle düşünün; yeni bir mobilya almak istiyorsunuz, ama onu koyacak bir yeriniz yok. O zaman ne olur? Tabii ki yeni almak istediğiniz mobilya kendisine evinizde yer bulamaz ve dışırıda kalır. Aynı şekilde elbise dolaplarınızda, çekmecelerinizde boş yer olmadığından yenileri tabii ki de gelmeyecektir.

Eğer yaşantınızı yenilemek istiyorsanız size tavsiyem kullanmadığınız herşeyinizi atmanız olacaktır. Bu şekilde boşluk yaratarak, yeniliğe yer açmış olursunuz. Boşalttığınız zaman, boşaltıklarınızın yerine kendiliğinden yenileri gelecektir. Vermeyerek kısmetinizi, geleceğinizi kapatmakta olduğunuzu lütfen farkedin.

Verici olmaya en basitinden dolaplarınızı, çekmecelerinizi gözden geçirmekle başlayabilirsiniz. Evinize bir bakın, kullanmadığınız bir sürü eşya ile karşılaşacaksınız. Kullanmadıklarınızı ayırıp muhtaç insanlara vermeyi deneyin. Depolamayın! İstifçi olmayın! Verin! Yer açın! Bu tavır değişikliğinin yaşantınıza getirilerini izleyin, değişiklik ve yenilik verme eylemlerinizi mutlaka takip edecektir. Verdiğinizde size verecekler, sizin için yeni birşeyler alacaklar, ya da siz kendinize yeni birşeyler alma fırsatı yaratacaksınız.

Boşluk kelimesini çok iyi anlayıp hayatınızın her alanına dahil etmelisiniz.

Hepimiz zengin olmak istiyoruz. Bu arzumuzu gerçekleştirmek için “bir elden gelen diğer elden gider” çarkına uyum göstermeliyiz. Giden şeyin yerine mutlaka yenisinin geleceğine inanmalısınız. Bir hortum hayal edelim. Musluğun açık olduğunu ve suyun aktığını düşünelim. Neden hortumun diğer tarafını kapatıyorsunuz? “Kapatmıyorum” diyerek karşı çıkabilirsiniz. Peki o zaman, verici misiniz diye sormalıyım sizlere. Size gelen şeyi, aynen hortum misali diğer tarafa (yani başkalarına) aktarıyor musunuz? Akışa dikkat etmeli, direnmemeliyiz. ‘Elimizi açmayı’ öğrenmeli ve ‘suyun’ akmasına izin vermeliyiz. Size gelen şeylerin bir kısmını kullanın, diğer kısmını ise verin, hediye edin, dağıtın… Verici olun. Diğer insanlara yardım edin, hizmet edin, bir çiçek, bir hediye ile neşe yaratın. Maddi olarak birşeyler veremezseniz bile güzel sözler söyleyin, sevginizi gösterin, insanları mutlu edin, güldürün, rahatlatın, affedin ya da onlar için dua edin… Verici olduğunuz zaman çark dönmeye devam eder ve bu şekilde herkesin pay almasına yardımcı olursunuz. Böylelikle verdikleriniz yine size geri döner. Ama cimrilik yapıp elinizi kapatmak, geleceğinizi, ilerlemenizi, kısmetinizi, herşeyinizi etkiler, engeller, kapatır. Bu basit kurala dikkat ederek, almaktan çok vermeye çalışın ve size geri gelenleri keyifle karşılayın.

Birine bir şeyler verdiğim zaman mutlaka hemen başkasından bir hediye alır ve her defasında teşekkürlerimi dile getirirken şöyle düşünürüm: “Doğa kurallarına bir bak! Nasıl da muntazam bir şekilde çalışıyor?” Yardım ettiğimde, birilerinin işlerini kolaylaştırdığımda, hiç zorluk çekmeden işlerimin nasıl yolunda gittiğini görüyorum. Siz de bunu bir ölçü olarak değerlendirebilirsiniz; eğer işleriniz sürekli birileri ya da birşeyler tarafından engelleniyorsa, biliniz ki bu aralar pek de verici değilsiniz.

Bu konuyu bir de zihin ve meditasyon açısından ele alalım. Zihnimizi de her zaman boş tutmanın önemi büyüktür. Herşeyi minimuma getirmeliyiz; minimum düşünce, minimum titreşim, minimum kelime (konuşma)… Gevezelik, dedikodu gereksiz sözler vb.eylemler sadece ve sadece enerjimizi boşaltır.

Çok dolu bir mekan, içimizi daraltıp nefes almamızı engellerken, kalabalık olmayan, açık, ferah mekanlar bize huzur verir, zihnimizi sakinleştirir. Eminim ki bu duyguyu yaşamınızda defalarca kez deneyimlemişsinizdir. Ama mekanların vb. yarattığı bu huzur ya da huzursuzluğun asıl sebebini şimdiye kadar hiç düşündünüz mü? Nesneler, bulundukları ortamın enerjisini azaltır. Aynı şekilde zihnimizi dolduran gereksiz iç konuşmalar, düşünceler (olumlu ya da olumsuz farketmez) geçmiş ve gelecek kaygısı vb. eylemler zihnimizi yorar ve onu huzursuz ve dalgalı hale sokar. Halbuki zihnimiz rahat ve huzurlu olmalıdır. Zihnin şu andaki halini, bir sürü post it yapıştırılmış bir panoya benzetebiliriz. Bu notları kim okumak ister ki? Belirli belirsiz notların yarattığı karmaşa arasından önemli olanları nasıl ayırtedebiliriz?

Konuya başka bir açıdan daha göz atalım istiyorum. Aslında bizler Tanrı’nın elinde birer aracız. Bu nedenle de Tanrı’nın kendi işlerini yaparken bizi kullanmasına izin vermeliyiz. Bir araç, onun aracı olmalıyız. Karşımıza çıkan kişilere iyi davranmalı, onlara yardım etmeli, onlara karşı olan sorumluluklarımızı mükemmel bir şekilde yerine getirmeliyiz. Becerimizi kullanarak elimizden gelen herşeyi yapmalıyız. Kendimizi sorumlu hissetmeliyiz; çünkü karşımıza çıkan kişileri bize Tanrı gönderir. Karşılaştığımız kişi, rızkını bizden almak için gönderilmiş olabilir. Bu nedenle “Tanrı beni kullanarak kendi işlerini gerçekleştirir” diyerek bu durumu bir hizmet fırsatı olarak görmeli ve değerlendirmeliyiz.

Verici olduğunuzda hayatınızın nasıl yavaş yavaş değiştiğini göreceksiniz. Ruh haliniz, enerjiniz, bilinciniz, şansınız vb. birdenbire değişecektir. Mutluluk, refah, iyi talih… Her şeyiniz bu basit davranış değişikliğine bağlanabilir. Bu nedenle, ister manevi ister maddi olarak ilerlemek istiyorsanız, size tavsiyem: “verici olun”.

“Sahip olduğum her şey zamanla gitti, bana sadece verdiklerim kaldı. Çünkü asıl zenginliğimiz verdiklerimizdir, sahip olduklarımız değil.”

Yeni doğan bir bebek berrak göremez, konuşamaz, yürüyemez; fakat avucuna dokunduğunuzda hemen parmağınızı sıkıca tutar. Hatta öylesine güçlü bir şekilde tutar ki, parmağınızı minik elinden kurtarmakta güçlük bile çekebilirsiniz. İnsanoğlunun doğasını bu küçük örnek ile anlayabiliriz. Herkes, tıpkı bu yeni doğan bebek gibi alıcıdır. Bebeğinden yaşlısına insan her zaman sahip olmak ister. Sahip olduğundaysa daha fazlasını ister. Sahip olmanın sırrının ise vermekten geçtiğini çok az kişi bilir. Size bu yazımda vermenin öneminden bahsetmek istiyorum.

Doğanın kuralı yaratılan boşluğun mutlaka yerinin doldurulmasıdır. Boşluk yaratmadığınızda ise kısmetimizi de bu kural ile bağlantılı olarak kapatmış olursunuz. Nasıl mı? Şöyle düşünün; yeni bir mobilya almak istiyorsunuz, ama onu koyacak bir yeriniz yok. O zaman ne olur? Tabii ki yeni almak istediğiniz mobilya kendisine evinizde yer bulamaz ve dışırıda kalır. Aynı şekilde elbise dolaplarınızda, çekmecelerinizde boş yer olmadığından yenileri tabii ki de gelmeyecektir.

Eğer yaşantınızı yenilemek istiyorsanız size tavsiyem kullanmadığınız herşeyinizi atmanız olacaktır. Bu şekilde boşluk yaratarak, yeniliğe yer açmış olursunuz. Boşalttığınız zaman, boşaltıklarınızın yerine kendiliğinden yenileri gelecektir. Vermeyerek kısmetinizi, geleceğinizi kapatmakta olduğunuzu lütfen farkedin.

Verici olmaya en basitinden dolaplarınızı, çekmecelerinizi gözden geçirmekle başlayabilirsiniz. Evinize bir bakın, kullanmadığınız bir sürü eşya ile karşılaşacaksınız. Kullanmadıklarınızı ayırıp muhtaç insanlara vermeyi deneyin. Depolamayın! İstifçi olmayın! Verin! Yer açın! Bu tavır değişikliğinin yaşantınıza getirilerini izleyin, değişiklik ve yenilik verme eylemlerinizi mutlaka takip edecektir. Verdiğinizde size verecekler, sizin için yeni birşeyler alacaklar, ya da siz kendinize yeni birşeyler alma fırsatı yaratacaksınız.

Boşluk kelimesini çok iyi anlayıp hayatınızın her alanına dahil etmelisiniz.

Hepimiz zengin olmak istiyoruz. Bu arzumuzu gerçekleştirmek için “bir elden gelen diğer elden gider” çarkına uyum göstermeliyiz. Giden şeyin yerine mutlaka yenisinin geleceğine inanmalısınız. Bir hortum hayal edelim. Musluğun açık olduğunu ve suyun aktığını düşünelim. Neden hortumun diğer tarafını kapatıyorsunuz? “Kapatmıyorum” diyerek karşı çıkabilirsiniz. Peki o zaman, verici misiniz diye sormalıyım sizlere. Size gelen şeyi, aynen hortum misali diğer tarafa (yani başkalarına) aktarıyor musunuz? Akışa dikkat etmeli, direnmemeliyiz. ‘Elimizi açmayı’ öğrenmeli ve ‘suyun’ akmasına izin vermeliyiz. Size gelen şeylerin bir kısmını kullanın, diğer kısmını ise verin, hediye edin, dağıtın… Verici olun. Diğer insanlara yardım edin, hizmet edin, bir çiçek, bir hediye ile neşe yaratın. Maddi olarak birşeyler veremezseniz bile güzel sözler söyleyin, sevginizi gösterin, insanları mutlu edin, güldürün, rahatlatın, affedin ya da onlar için dua edin… Verici olduğunuz zaman çark dönmeye devam eder ve bu şekilde herkesin pay almasına yardımcı olursunuz. Böylelikle verdikleriniz yine size geri döner. Ama cimrilik yapıp elinizi kapatmak, geleceğinizi, ilerlemenizi, kısmetinizi, herşeyinizi etkiler, engeller, kapatır. Bu basit kurala dikkat ederek, almaktan çok vermeye çalışın ve size geri gelenleri keyifle karşılayın.

Birine bir şeyler verdiğim zaman mutlaka hemen başkasından bir hediye alır ve her defasında teşekkürlerimi dile getirirken şöyle düşünürüm: “Doğa kurallarına bir bak! Nasıl da muntazam bir şekilde çalışıyor?” Yardım ettiğimde, birilerinin işlerini kolaylaştırdığımda, hiç zorluk çekmeden işlerimin nasıl yolunda gittiğini görüyorum. Siz de bunu bir ölçü olarak değerlendirebilirsiniz; eğer işleriniz sürekli birileri ya da birşeyler tarafından engelleniyorsa, biliniz ki bu aralar pek de verici değilsiniz.

Bu konuyu bir de zihin ve meditasyon açısından ele alalım. Zihnimizi de her zaman boş tutmanın önemi büyüktür. Herşeyi minimuma getirmeliyiz; minimum düşünce, minimum titreşim, minimum kelime (konuşma)… Gevezelik, dedikodu gereksiz sözler vb.eylemler sadece ve sadece enerjimizi boşaltır.

Çok dolu bir mekan, içimizi daraltıp nefes almamızı engellerken, kalabalık olmayan, açık, ferah mekanlar bize huzur verir, zihnimizi sakinleştirir. Eminim ki bu duyguyu yaşamınızda defalarca kez deneyimlemişsinizdir. Ama mekanların vb. yarattığı bu huzur ya da huzursuzluğun asıl sebebini şimdiye kadar hiç düşündünüz mü? Nesneler, bulundukları ortamın enerjisini azaltır. Aynı şekilde zihnimizi dolduran gereksiz iç konuşmalar, düşünceler (olumlu ya da olumsuz farketmez) geçmiş ve gelecek kaygısı vb. eylemler zihnimizi yorar ve onu huzursuz ve dalgalı hale sokar. Halbuki zihnimiz rahat ve huzurlu olmalıdır. Zihnin şu andaki halini, bir sürü post it yapıştırılmış bir panoya benzetebiliriz. Bu notları kim okumak ister ki? Belirli belirsiz notların yarattığı karmaşa arasından önemli olanları nasıl ayırtedebiliriz?

Konuya başka bir açıdan daha göz atalım istiyorum. Aslında bizler Tanrı’nın elinde birer aracız. Bu nedenle de Tanrı’nın kendi işlerini yaparken bizi kullanmasına izin vermeliyiz. Bir araç, onun aracı olmalıyız. Karşımıza çıkan kişilere iyi davranmalı, onlara yardım etmeli, onlara karşı olan sorumluluklarımızı mükemmel bir şekilde yerine getirmeliyiz. Becerimizi kullanarak elimizden gelen herşeyi yapmalıyız. Kendimizi sorumlu hissetmeliyiz; çünkü karşımıza çıkan kişileri bize Tanrı gönderir. Karşılaştığımız kişi, rızkını bizden almak için gönderilmiş olabilir. Bu nedenle “Tanrı beni kullanarak kendi işlerini gerçekleştirir” diyerek bu durumu bir hizmet fırsatı olarak görmeli ve değerlendirmeliyiz.

Verici olduğunuzda hayatınızın nasıl yavaş yavaş değiştiğini göreceksiniz. Ruh haliniz, enerjiniz, bilinciniz, şansınız vb. birdenbire değişecektir. Mutluluk, refah, iyi talih… Her şeyiniz bu basit davranış değişikliğine bağlanabilir. Bu nedenle, ister manevi ister maddi olarak ilerlemek istiyorsanız, size tavsiyem: “verici olun”.

Paylaş
Etiketler: Bebekboşlukgençgüçlükhayathuzurlu yaşaminsaninsan doğasımutlakasahip olmaksırtavsiye etmekyaşlızaman
Önceki Yazı

Korkuyorum!

Sonraki Yazı

Yaratılışın Esaslarına Uygun Yaşamak

Sripad Ramaray DAS

Sripad Ramaray DAS

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

İlişkili Yazılar

Sripad Ramaray DAS

Yemek Yerken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar. Gıda-besin kombinasyonu…

31 Ocak 2013
5k
Sripad Ramaray DAS

Neden Bilgi Peşindeyiz…

20 Ocak 2013
5k
Sripad Ramaray DAS

Hey Zihnim Neredesin?

10 Ocak 2013
5k
Sripad Ramaray DAS

Tahta Olmayalım, Hortum Olalım

20 Aralık 2012
5k
Sonraki Yazı

Yaratılışın Esaslarına Uygun Yaşamak

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Bebeğim

Bebeğim

06 Aralık 2025
Güvenlik Görevlisi

Güvenlik Görevlisi

06 Aralık 2025
Aklımda Bir Ses Var

Aklımda Bir Ses Var

06 Aralık 2025
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap