Marks’ın “Asya tipi üretim tarzı.” diye bilmediği coğrafyayı bir torbaya doldurmasına hep hayıflanarak baktım.
Aslında bilmemek bazen işe yarar. Bazen de bilmeden konuşmak “bir çuval inciri berbat eder.”
Klasik iktisat tarihi öğreticiliği yada ekonomi biliminin temelleri sanki Avrupa’da atılmış gibi öğretiler hep oradan başlar. Felsefe yada siyaset bilimi de aynıdır. Oysa Çin Devletinin varlığı Roma’dan çok önceleridir. Makedon İskender ortada yokken Ahamenişler koca bir imparatorluk kurmuştu. Fenike ise koloniyalizmi Akdenizde başlattığında Akdeniz’de bende varım diyen tek devlet yoktu.
Yazının bilinen ilk kaynağı Sümer, bir Asya bölgesi Mezopotamya’da ortaya çıktı. Batılı kendini öyle kötü tanımlar ki tüm aldığı referanslarda o kadar berbattır.
Kendini Aryan hisseder. Ama Afrika’dan gelen dedelerini görmez. Kuzey’den gelen toplulukları ve içinde eriyenleri kanı saymaz. Oysa Avrupa tüm araştırmalarda 10.000-20.000 yıl kadar bir tarihleme ile şekillenmiş insan kütlelerini haber veriyor.
İktisat ilk insanla başlar.
Ekonomi bilimi bir kadının akşam için yiyeceği nasıl korurum eylemi ile başlamıştır bile.
Bizim Adam Smith ile başlayan “Milletlerin Zenginliği.” İle protestan ahlakını edinme çabamız ekonomi biliminin temelini oluştururken. Marks yada Neo Liberal ne varsa içine alınmış bir Kapitalist düzen enjektesi üzerine Keynesyen “para, faiz ve istihdam teorisi” temel iktisat politikamızı oluşturdu.
Sonuç?
Türkiye için elbette koca bir hüsran.
İktisadi geri kalmışlık ile yozlaşma at başı gidiyor.
Oysa iktisat dilimiz biraz daha özgür olsaydı, biraz daha sosyo halkçı ve hakçı olsaydı belki çok zengin bile olmasak
“mutlu” olacaktık.
En azından John Maurice Clark’ın “denge ve uzlaşı.” İçindeki ekonomi yolunu denemeliydik. Ama adamın kendisi bizim ekonomi literatürümüze bile girmediği için mahrumiyet çok derin.
Biz “merkantilist.” modeli bile bir sömürü düzenine çevirdik. Kendi halkını sömüren Anadolu!.. Ama, emperyal Batı Afrika ve Amerika, hatta Asya’yı sömürmek için
“Laissez-faire laissez-passer” derken, kendi açlığına hırs teması yazıyordu. Adam Smith dün haklıydı. Trump’ta bugün haklı.
Batı kendi “paganizmini” her zaman korudu. Yoksa Asya’dan aldığı İncil ve yolunda gittiği İsa böyle “kötülükler” ekin demiyor.
Dünün büyük başkenti Hattuşaş varken Avrupa’da tek büyük kent yoktu. Ekmek mi altın mı? 180 çeşit ekmek yapabilen bir medeniyet elbette bir ordu ve bürokrasi sınıfına sahipti. Bin Tanrılı Anadolu’nun ilk imparatorluğu başkentide 50.000 nüfusu ile sadece askerleri ve bürokratları barındırıyordu kerpiç duvarları arkasında.
Tüm güçlü ekonomiler birer organizasyondur aslında.
Peygamber Muhammed ile başlayan Arap İslam organizasyonu 100 yılda Maveraünnehir’den Atlas kıyısına ulaştığında ekonomik bir istila da at başı gitti kılıç şakırtılarının arkasından.
İslam Ekonomi Doktrini Muhammed Bakır Es Sadr gibi bir iktisat alimini bile tanımayız. Bin sayfalık eserinde ne yazmış demeyiz. Ya Yusuf Has Hacip, Farabi, veya Nizamül Mülk siyaset mi kaleme aldı? Parası olmayanın siyaseti olur mu? Ekonomi olmadan güçlü bir devlet, organizasyon, medeniyet nasıl yeşerir, güçlenir?
Maya’ların, İnka’ların ve Aztek’lerin hangi ritüelleri ekonomik yada siyasi kültürel hatta dini? Yada daha farklı soralım. Bilinmezin koca Amerika’sı on binlerce sene hangi ekonomik kıstaslara göre yaşadı?
Bugünün Çin’i acaba Mao’nun esinlendiği Marks’ın Sosyalizmi mi yoksa 5000 senelik ekokültürel temelleri olan içinden koca Konfüçyüs çıkmış bir niş medeniyet eserimidir?
Bugün kendi içinde sosyal devlet olgusunu ve yüksek vergilerle ekonomisini ayakta tutan İsveç, Norveç ve Danimarka için ne kadar neoliberal yada kapitalizmin bir yerlerinde öyle bir şey mi diyeceğiz. Sosyalist desen sosyalist değil. Kapitalist desen kapitalist değil. En azından Amarikan Vahşi Batısı olmadığı kesin.
İskandinav kanı Odin’in Vikinglerinin geleneksel tarihsel akıcılığına uygun yaşıyorlar. Küçük bir gemide fırtınalara birlikte dayanıyorlar. Aynen öyle kuzey kutup dairesine yakın önemsiz ama bir arada devletler. Bir yelkenli gibiler.
Batı’nın kendini Helenik dünyaya konumlandırması ve kendini ıradan başlatması aslında mermerden heykellere, güzel granit binalara mı yoksa Sokrates, Aristo ve Eflatun üçlemesine mi hayranlık bilinmez. Ama Batı için Ahameniş Pers ne kadar kötü ise Makedon İskender/ Alexander o kadar iyidir. Oysa bu savaşların hepsinde ekonomik tavırlar yatar. Keşke Lidya’lılar parayı icat etmeseydi diyeceğim. Ama, ilk para kimin icadı o bile kuşkulu. Aslında dillerine giren Hint/ Aryan kelimelerle Avrupa’nın etnik kimliği bile aldığı dillerden daha karmaşık. Çünkü kelimelerin çoğu belki Darius zamanında Batıya doğru geldi.
İran’ın ekonomik geçmişi bile incelenmemişken biz bir İpek Yolu güzergahının bile derin değişimleri taşıdığını nasıl bileceğiz. Sadece ipek. Öyle mi? O zaman yazılar nasıl taşındı? Kelimeler ile insanlarda hep topluluk anlamında karışmaya meyillidirler. Bir evde sarışın, kumral ve esmer üç kardeş bir anadan bir babadan. Tıpkı Adem ile Havva. Aslında ilk ekonomik eylemimizi Havva annemiz başlattı. “yasak elmayı.” yemek ona ölümsüzlüğü verecekti.
Para kazanma hırsımız aslında ilahi bir yan taşır. Faizcilerin de “yasak elmayı.” yediklerini hem biz biliriz hem kendileri. Buna rağmen “ölümsüzlük.” anlamında kısa yoldur “tefecilik.” güce ulaşmanın.
” İnsan insanın kurdu./ homo homini lupus./” dese de Thomas Hobbes aslında hiç bir kurt ailesi sosyo ekonomik davranış anlamında ailesine “ihanet.” etmez.
Aslında insanın ekonomik davranışları hep ” ihanettir.” Yaratıcı bu ihanetleri bildiği için başta son dinine “Zekatı.” Temel bir direk olarak sosyo ekonomik kanun olarak koymuş. Zekat bir tavsiye değil emirdir.
Kapitalizm hele hele neokapitalizm artık devrini tanımladı. Sosyalizm ise ütopik bir baş ağrısı olarak kayboldu gitti. Kore, Küba ve Çin örnekleri sosyalizm sosunda başka ekonomik iradelerdir. Hepsinde despotizm kokan farklı naftalinlenmeler bulunur.
Peki Türkiye bu yozlaşmış yapı ile hangi ekonomik boyutta? Nerede? İnanın bilmiyorum. Tanım dışı! Zombi şirketleri ile kapitalist, en büyük holdingi TMSF ile bir komunist, yönetim biçimi ile pestisit ama gönüllerdeki islamiz ile ütopik.
Ne Batıda ne Doğuda. Bayırda Türkiye.
Kültürel temellerimizi yitirmişiz.
Yitmiş gitmişiz.
Yarınlar adına ne konuşalım?
Hangi ilkeler ışığında yürüyeceğiz.
Sabri Ülgener’in ruhunu mu dirilteceğiz.?! Zihniyetimizi yeniden tanımla. Hangi izm?Bizim ki izm değil “her şey bizim” ci bir dünya. Bize sanırım en iyi yakışan jakobenizm. Çünkü biz halkını sömüren bir iktisadi oportimizmi keşfettik. Tiranlar bile düşünemezdi.
Yarınlara dair hiç bir iktisadi temellendirmeye sahip değiliz.
İnsanlığımızı mı kurtaracağız? Yoksa insan denen açlık kurtluğumuzu mu? Belki Hobbes insanın içindeki tenyayı, kurdu kastetti. Çünkü bizler birbirimizi soymayı, yalan ile elindekini almayı bir ekonomik faaliyet olarak görüyoruz.
Sonuç?
Kısır döngü.
Ayağımızın altından kayan gelecek.
Oysa ekonomi faaliyettir. Ama, üretimi olmayan bir ekonomi yükselmeye yeter mi? Yetmediği İspanyol İmparatorluğunun çöküşünden belli değil mi? Amerika’yı soyan, altını, gümüşü İspanya’ya dolduran koca devlet kuzeyindeki sanayi devlerine karşı yıkıldı.
Bugün Çin Sosyalist kimlik üzerinden üretim ekonomisi yürütüyor. Dünya’nın jandarması ABD ürettiği malları zorla satarak parayı yürütüyor.
Sen neredesin Türkiye?
İslam memleketleri siz neredesiniz?
Ekonomi, bir faaliyettir.
Günümüzde üretim ekonomisi olmayan ülkeler güçlü olamazlar.
Küçük İsviçre, Küçük Tayvan büyük üreticilerdir.
Üretmeyenin ekonomik karşılığı, gücü olamaz.
İktisat bir bilimdir.
Ama, çok yönlü bakışı gerektirir.























