Savcılar Mahkemelerde Hâkimlerle Yan Yana Oturur Ve Ayağa Kalkmazlarsa!
Mahkeme salonlarında duruşma yargıcının oturduğu kürsüde, Cumhuriyet Savcıların bulunması, sanık ve müdahil avukatların ise, bu kürsünün altında ve karşısındaki salonda yer almaları yıllardır tartışma konusu olmaktadır. Davanın taraf avukatları nerede ve hangi koşullarda mahkeme salonunda bulunuyor ve görevini yapıyorsa, Cumhuriyet Savcılarının da aynı salonda ve taraf avukatlarıyla aynı koşulda ve aynı haklara sahip olarak görev yapması gerekmektedir. Burada yaşanan garabet yıllardır tartışma konusu yapılmakta ve bir türlü düzeltilmemektedir.
Mahkemelerde üç unsur vardır. Bunlardan ikisi, hukuk davalarında davacı ve davalılardır. Ceza davalarında ise şikâyetçi ve sanıklar davanın taraflarıdır. Mahkeme hâkimi üç unsurdan biridir ama bu iki unsurun üstünde karar veren makamdır. Yargıç üç eşitten birisi değildir. Üç unsurun başındadır, üstündedir. Şimdi bu durumda mahkeme hâkiminin yanında, Cumhuriyet Savcılarını oturtamazsınız. Mahkeme hâkimi gibi Cumhuriyet Savcılarını duruşma salonuna tepeden baktıramazsınız. Makam itibariyle adeta mahkeme hâkimiyle eş değere sokamaz ve tutamazsınız. Nitekim batı dünyasında, demokratik ülkelerde Cumhuriyet Savcıları diğer taraf avukatlarının bulunduğu yerde bulunurlar ve bu yerde otururlar, bu yerden duruşmalara katılırlar ve görevlerini yaparlar.
Yavru vatan dediğimiz KKTC’de daha da ileri gidilerek Cumhuriyet Savcıları, hazine avukatları gibi Barolara kayıtlıdırlar. Ve kamunun avukatları olarak görev yaparlar. Ve Savcı eksikliğinde, Barodan avukatları göreve davet ederler.
Türkiye’de ki savcıların duruşmadaki bu yeri ve konumu yıllardır sürerken, yıllarca süreceği de beklenmektedir. Bu ülkedeki zihniyetten kaynaklanmaktadır. “Nasıl olur da Cumhuriyet Savcıları avukatlarla eş değer tutulur.” denilmektedir. Cumhuriyet Savcılarının kürsüde hâkimlerle beraber oturmalarının ötesinde biz Cumhuriyet Savcılarının Adliyenin dışında ayrı bir binada görevlerini sürdürmelerini ve emrinde adli polis, adli tabiplik ve adli teknik eleman ve personelin bulunarak çalışmalarını yürütmeleri gerektiğini düşünürüz. Avukatların, Hâkimlere yakınlığı ve uzaklığı ne ise, ne ilişkiler içersinde ise, Savcılarında hâkim ve avukatlara yakınlığı ve uzaklığı aynı ölçüde olmalıdır.
Mahkemelerde sürdürülmekte bulunan bu şekli durumla yetinilmemekte, Savcılar, duruşma Hâkimiyle yan yana, burun buruna verilen bir çok kararları kendi aralarında çoğu kez görüşerek karara varmaktadırlar. Hatta, o kadar ki bazı kereler Savcılar mahkemelere hakim olmakta, bazı kereler mahkeme hakimleri duruşma Savcılarına hakim olmaktadırlar. Bu Türkiye’nin ve adaletin acı gerçeğidir. Bazı kereler insanın yaşanan olaylar karşısında bu mahkemede Savcıya gerek yok. Yahut Hâkime gerek yok denilecek kadar mahkemenin idaresi birinden birinin ağırlığı ile yürümektedir.
Türkiye’de zihniyet bu olduktan sonra duruşma devam ederken avukatın ayağa kalktığı koşullarda savcıların hemen hemen hiç kalkmadıkları, bazı kereler son mutaalarını açıkladıkları sırada kalkma olaylarına tanık olunmaktadır. Bazı Savcılar bir nevi kendilerini görev üstünlüğü açısından Hâkimlerle eş tutmaktadırlar.
Zihniyet sadece burada yaşanmamaktadır. Protokolde adalet, meclis ve hükümet temsilcilerinin birlikte kutlamaları kabul eden durumda olması gerekirken, yargıyı temsil eden Cumhuriyet Başsavcıları, Belediye Başkanından, General ve Amirallerden sonra gelmekte. Hele hele Hâkim ve Savcılar ise Rektör Yardımcılarından, Fakülte Dekan, Yüksek Okul Enstitü Müdürlerinden,Türk Silahlı Kuvvetler Temsilcilerinden, Vali Yardımcıları ve İl Emniyet Müdürlerinden sonra gelmektedirler. Bu protokol sıralamasını iptal eden Danıştay kararı varken ve yürürlüğü sürmekteyken!
Türkiye’de hâkim olan, yargıyı dışlayan, savunmayı hafife alan ve hatta fazla gören zihniyet, sadece yukarıdaki olaylarda yaşanmamaktadır.
Adalet Bakanlığının illerde ve ilçelerde temsilcisi olan Cumhuriyet Başsavcıları protokolde yargıyı temsil etmektedir. Adalet Bakanlığı yürütme fonksiyonun bir üyesidir. Adaleti hiçbir zaman temsil edemez. Yargıyı, olsa olsa İl ve İlçelerde Adalet Komisyonları Başkanları Hâkimler temsil eder. Yüksek Askeri Şura kararlarının ve keza Savcılar ve Hakimler kurulu kararlarının kesin olması, yargı yollarının tıkanmış olması yargıya olan güvensizliğin bir örneği değil midir. Askeri İdare Mahkemesinin kurulması, Askeri Yargıtay’ın varlığı sivil yargıya duyulan güvensizlikten kaynaklanmıştır. Keza buna benzer zihniyet Genel Kurmayın Milli Savunma Bakanlığına bağlanmamasında görülmektedir. Askeriyenin bütçesinin Mecliste müzakeresinin hafife geçmesinde de aynı zihniyet hâkimdir. Bırakınız bunları, yaşadığımız zihniyette en ağırını, ülke halkının protokol sıralamasında en sonraya bırakılması ve gerisinde başkaca makam ve unvanların bulunmamasında görmekte ve yaşamaktayız. Halk en son sıraya atılmıştır.


















