Evimde konuk olan arkadaşım yüzmeye giderken;
“Acaba motel, pansiyonların kişi başı fiyatları ne kadardır?” diye sordu.
“Bilmiyorum canım. Ama öğrenebiliriz. Hadi gel, sahilde 3-4 motelin odalarını hem görelim hem de konaklama bedellerini öğrenelim.”
İlk motelin fiyatları uçmuştu, bakmadık bile.
İkincisini görelim, dedik. Ayaklarımız bizi İstanbul Motel’e götürdü.
Resepsiyonda kimsecikler yoktu.
“Kimse yok muu?” Diyerekten ilerledik.
Uzun camlı koridoru geçip restoran bölümüne gelmiştik ki,
“Evet buyrun” diye bir ses duymuştuk. Sonradan adının Özkan olduğunu öğrendiğimiz yetkili bir bey karşımızda belirivermişti:
“Buyrun…”
Arkadaşım,
“Odalarınızı görebilir miyim?” Diye sordu.
“Tabi ki, ama 5 dakikanızı rica edeceğim sizden..” dedi önce kibar bir sesle.
Sonra da ortadan kayboldu. Bize kal gelmişti.
Sonra başını tepeden üçgen bir tülbentle bağlamış 60’lı yaşlarda bir kadın belirdi.
“Buradan buyrun. Odalarınızı ben göstereceğim size.”
Bizi ardına katmıştı. Geldiğimiz o camlı koridoru yeniden katettik.
Nedense resepsiyonda anahtarlık panosunu görememiştik. Kadın belli ki, odaları temizliyordu. Bize oda göstermede isteksizdi.
Bunu bize öyle aşikar beden diliyle belirtiyordu ki, arkadaşım hafiften başıyla çıkışı işaret etti.
Keşke ona tabi olsaydım da Akçay’da Turizimin yüzkarası bir kareyi yaşadığını görmeseydik.
Kadın halâ açtığı çekmecede oflaya puflaya,
“İlk defa oda göstereceğim. Anahtarları bulamıyorum.” Diyerekten otel yönetimine, biraz da bize atıflarda bulunuyordu.
Nihayet anahtar destesini buldu. Bizi ardına kattı.
İlk oda çift kişilikti. Havasız ve küçüktü. İkinci oda tek kişilikti, mobilyası çok eskiydi. Üçüncü oda iki kişilik mi, 4 kişilik midir, anlamamıştık.
Arkadaşım son odayı beğenmişti. Sesli düşüncelerini bana bakarak iletince kadın,
“Zaten o odalar tek gecelikti.” Demez mi?!
Yine bir şey anlamamıştık. Fiyatlarını sorunca, ben bilmem Özkan Beye sorun, dedi.
Yine o uzun cam koridoru geçerken arkadaşım haklı tepkisini sesli olarak gösterdi.
“Bir resepsiyon görevlisi yerinde değil. Üstelik müşteri elini kolunu sallayarak motelde onu arıyor. Odayı gösterme ona yük geliyor. Ve biz şimdi de oda ücreti için yine onu arayacağız, öyle mi? Bu nasıl işletme ya?”
Kadın görevlinin adını don lastiği gibi uzatarak bağırıyor.
” Özkaannn Beeyyyy !”
Adam birden karşımızda beliriyor.
“Odaları gösterdin mi?”
“Evet, üç odaya da baktılar.”
Bize dönüyor.
“Beğendiğiniz bir oda var mı?”
“Var. 2 kişilik 2 yatak olan odanın ücretini öğrenebilir miyim?” Diyor sesini kontrol ederek.
“Siz ne iş yapıyorsunuz?” Diye soruyor nedense adam.
Arkadaşım kibarlığını halâ koruyor. Şaşkınım bu arada. Öyle ya, odanın ücretini sormakla kişinin mesleğindeki ilinti neydi?”
” Mimarım,” diyor sabırla.
İşte o an Özkan Bey el kol işareti yapıyor. Sesi de yüksek. Yüz ifadesi de berbat bir kesekağıdı buruşukluğunda.
“Haydi haydi başka kapıya! Sana verilecek odam yok benim.”
O an yüzüm donuyor.
Öfke saç diplerimi acıtıyor.
Arkadaşım da bu ani gelişen yabanıl tepkiye şaşırıp bana dönüyor:
“Nedir bu ya? Ne dedim ki şimdi ben?”
Baktım ortam daha kötü olacak.
“Gel canım. Gidelim buradan. Zaten güzel değildi odalar. Adamlar resmen halka ait sahilleri işgal etmişler. Havalılar. Sanki buranın tek oteli burası. Gidelim. Boşver canım!”
Dediysem de incinmiştik.
Utanmıştım otel görevlisinin böylesi basit insanlara verilen tepkisi karşısında.
“Zaten siz isteseniz de kalmam otelinizde.” Dedi.
Ben halâ onuru incinmiş arkadaşıma “onun adına özür canım. Haksızdı. Sorduğun oda ücretiydi. Yanlış davrandı.”
Şimdi klavyeden yazarken dünkü yaşadıklarımızı anımsıyor arkadaşım adına daha çok üzülüyordum.
Kimi kime şikayet edebilirdik ki?
Her işletme kafasına göre sahilleri kaplamış işletmekteydi.
Yanlıştın İstanbul Moteli, yanlış!
Hem de Turist Kaçıran olarak çok da başarılıydın.
Şimdi adını öfkeyle yazdım anı defterime.
Ne demiştin?
“Hadi hadi başka kapıya!”
Seni hiç de iyi anımsamayacağız birlikte.
Yazık…
Emine Pişiren






















Kendini tahta bir kasnağın kokuşmuş derisi zanneden bu ve benzeri soytarılara, haddini aşan bir görev verirseniz olacağı bu. Aslında bu mevzunun geldiği yere, kırda bayırda hayvan otlatmaya geri göndereceksiniz. Çünkü çobanlık sopasını bırakıp bu dala atlayınca, NE OLDUM moduna girenden bu tür hal ve hareket sadır olur. Ne beklenebilir ki?