Güzel bir sabaha uyandım. Sağlıklıyım. Sevdiklerim sağlıklı. Nevale derdinde de koşmuyorum.
“Evde kal. Hayatta kal. Koru, korun.” ilkesinden de taviz vermiyorum.
Elbette işini kaybeden insanlar, 24 saat aralıksız nöbet tutan sağlık çalışanları, hastalar, acı çekenler ve her koşulda işlerinin başında olanlar geliyor aklıma. Ancak o sıra işin şükür kısmındayım, sadece elimden bir şey gelmediği için suçluluk duyuyorum…
Biliyorum her durumda yapılacak bir şeyler vardır. İnsanlara maddi manevi destek olunabilir.
Büyükşehir belediyelerinin bağış ilanlarına bakıyorum. Yardım kolisi hazırlıyorlar adınıza. Yüz elli lira karşılığında.
Köylerde ödeyemeyenlerin borcunu kapatan gizli hayırseverleri okuyorum.
Medyadaki iyi niyetli yardım çağrılarından umutlanıyorum.
Durumu iyi olanların ücretli öğretmenlik yapanlara sponsor olma önerisi iyi insanlar çok dedirtiyor bana.
Arka arkaya iyi haberler alıyorum dayanışma adına…
Bizim kültürümüzde “bir elin verdiğini diğer el duymaz” ama iyiliğin bulaşıcı olduğuna inanarak paylaşmak istiyorum…
Şimdi göğsümü gere gere yaptığım iyiliği açıklama zamanı. Aslında görev mi demeliydim? Zira oldukça önce aklıma koyduğum ancak harekete geçiremediğim bir meşgaleydi…
Görme engelliler için sesli kitap okuma denemesi kaydı yapıp GETEM’e gönderdim…
Boğaziçi Üniversitesi’ne bağlı olan kurumda öyle çok kitap okutma talebi var ki, daha önce yapmadığınız için kendinize kızabilirsiniz…
Bence tam burada, bu zamanda yapılmalı bu iş… Harekete geçme zamanı…





















