Dedem Hacı Feyzi ve oğlu Mehmet her ikisi de ülke savunmasında birçok cephede görev yapmışlardır. Çok ilginç bir tesadüf sonucu her ikisi de sakaya meydan savaşlarında haymanada askerdir.
Kısaca Sakarya Meydan Savaşları’ndan bahsederek devam edeceğim.
SAKARYA Meydan Savaşları 23 Ağustos 1921′ de başlayan ve 12 Eylül 1921′ de sona eren ve 22 gün 22 gece süren dünya meydan savaşları içerisinde en uzun süreli olan,
Sakarya Meydan Savaşı’nda Haymana’da askerdir.
Haymana Kurtuluş Savaşının önemini açıklayan bir delildir.Mustafa Kemal, meclisi Ankara’ da toplayarak Ankara’yı Türk devletinin başkenti yapmış İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanlılar yeni bir devletin kuruluşunu baştan engellemek için işgal ettikleri batı topraklarımızdan Ankara’ ya doğru büyük bir harekât başlatmışlar. Bu harekâtın sonunda Türk ordusu aldığı bir kararla birliklerini geri çekmeye başlamıştır,
Ta ki Haymana’ ya kadar…
Başkomutanlık karargâhı Ankara -Polatlı karayolu üzerindeki Alagöz köyünde kurulur.Haymana’nın kaltaklı mıntıkasını koruyacaktı. 24.Ağustos’ ta muharebe 90 Km.lik bir cephede şiddetine ulaştı. Ağırlık merkezi Beylik köprü’den itibaren güneye doğru idi. Mevziler sürekli olarak el değiştiriyordu. Yunanlıların karşılaştıkları bu inatçı direniş karşısında ilk ümit kırıklarını 25.ağustos’ ta duydukları sanılır
Fakat Türk birlikleri yine de çekilmedi. Türk ordusu savaşın en kritik gününü 1 Eylül 1921′ de yaşamıştır. Yunan ordusu Haymana ve Çaldağ yönlerinde önemli gelişmeler göstermiştir. Türk Baş Komutanlığı bütün yedek birliklerini bu bölge de savaşa sürmüştür. Türk birlikleri haymana’nın elden çıkmaması için çok kan dökmüştür,
İşte bu savaşta Feyzi Gençay ve oğlu Mehmet’in yaşanmış bir anısını paylaşarak devam etmek istiyorum. Her insanın hayatında anlatılacak çok anılar vardır, bu anılar bazen güldürür, bazen ağlatır. İnsan aklına gelince gözyaşlarına hâkim olamaz. İşte bizim ailenin bu anısı da her aklımıza düştüğünde gözyaşlarımızı tutamadığımız türdendir.
HACI FEYZİ VE OĞLU MEHMET her ikisi de Kurtuluş Savaşı’nda Ankara Haymanada askerdir,
Ama ikisinin de birbirinden hiç haberleri yoktur.
Birlikler arası posta dağıtımı yapan posta askeri, her ikisiyle yaptığı ayrı görüşmeler ve sohbetlerden bunların baba oğul olduğunu düşünür,
Baba Feyzi’ye bir gün derki, senin bir oğlun var mı adı Mehmet?
Oda evet var der.
Posta askeride ona falanca birlikte bir asker var o senin oğlun Mehmet olabilir, lakabı da garip Mehmet.
Feyzi bu sözü duyunca şok olur ama yinede emin olmak için ona bir liste hazırlar bu arada Hacı Feyzi okuryazardır. O dönemlerde okuryazar çok azdır. O listeye kaç kardeşin var, isimleri sırayla nedir, annesinin adı ne, birde tarlaların isimlerini sor yaz, getir der.
O posta askeri bir zaman sonra gelir, ve o dediği gerçekten oğlu Mehmet’tir.
İlk fırsatta oğlu Mehmet’in olduğu birliğe gitmeye karar verir.
Bir gün bir fırsatını bulur izin alır. Çokta heyecanlıdır, oğlunu, kuzusunu yani Mehmet’ini görecekti onu koklayacaktı kolay mı?
Yıllardır görmediği Mehmet’i çok yakındaydı baba haberini almıştı baba yüreği kolay dayanır mı?
Feyzi kendisi levazım çavuşudur. Giderken eli boş gitmez. Oğluna elbise, bot, iç çamaşırı gibi giysiler alır.
Baba düşer yola, o birliği bulur ve oradaki askerlere oğlunu tarif eder.
Aldığım bir habere göre buradaymış der. Oradaki askerlerde duyduklarınız doğru şuanda nöbette, az sonra nöbeti biter gelir derler.
Ama derler bizim senden küçük bir isteğimiz var
Babada buyurun der sen bizim aramıza otur. Mehmet fark edecek mi bakalım ne yapacak maksadımız az şakalaşmak.
Babada bunu kabul eder garip Mehmet bütün masumluğu üzerinde gelir, bir köşeye çekilir çarıklarını soyar onları dikmeye başlar arkadaşları Mehmet ne yapıyorsun az başını kaldır yüzünü görelim diye takılırlar oda az işim var çarıklarımı sırımlıyorum der.
Komutanda hafif gülümseyerek garip Mehmet baban geldi der.
Ama garip Mehmet inanamaz. Komutanım babam kim bilir nerede, hangi cephede, şehit mi gazimi, yaşıyor mu? Yaşasa da beni burada nasıl bulur der ve başını kaldırır ki babası tam karşısında.
Babasını gören Mehmet şaşkınlık içinde ne yapacağını bilemez koşar babasına sarılır.
Ve baba oğul başlarlar ağlamaya,
Baba bakar Mehmet’ine masum garip üstü başı perişandır.
Baba bir teneke kap bulur su ısıtır Mehmet’ini yıkar temizler giyindirir. Sonra komutanından izin alır araziye doğru yürürler. Baba oğul sohbete başlarlar.
Çünkü baba köyden ayrılalı uzun bir zaman olmuştur. Köyden haber almak ister. Sen ne zaman geldin, ne kadar oldu der Mehmet’e. Beş altı ay önce hastalandım köye hava değişimine gittim geldim.
Evdekiler nasıl konu komşu iyiler mi nasıllar der
Herkes çok iyi der, insanların tek korkusu geceleri eşkiyalar köye baskın yapıyorlarmış, evlerden yiyecek içecek istiyorlarmış. Vermezler ise fırsat bulurlarsa zulüm ettiklerini anlatır der.
Baba biraz durgun, nenen nasıl, oda iyimi der. Mehmet’e oda iyi der.
Nenen dediği babasının eşidir. Mehmet’in annesi öldüğü için babasının sonraki eşidir yani. Annesine
Anne değil de nene derlerdi. Hatta bende nene derdim.
Mehmet cevap verir, oda çok iyi hatta konu komşuya da sahip çıkıyor. Evde mavzeri var. Eşkiya baskın yaptığında kendini sipere alıp onları evin etrafından o mavzeri ile kovalıyor.
Hatta ben köydeyken eşkıyalar komşuların evini basmışlardı bir ses duyduk yataktan fırladım nenem yavaş ol diye işret etti ses komşulardı onlar neneme bağırıyorlardı arif yetiş diye
Nenemde onları beşli mavzerle kovaladı
Nenemin gerçek adı Arife ama o zamanlar komşular Arif diye seslenirmiş çünkü eşkıyalar onu erkek sansınlar diye düşünürlermiş.
Sonra Mehmet baba sen nasılsın baba nasıl iyi misin diye hal hatır ederler
Bu güzel buluşmanın ardında biraz burukta olsa ayrılık vakti yaklaşmıştır.
Döner Mehmet’ine oğlum gitme vakti geldi, hakkını helal et, ben fırsat buldukça yine gelirim. Kendine dikkat et, kazamız mübarek olsun, rabbimiz yardımcımız olsun. Olur ya benden önce gidersen herkese selam söyle kısmette varsa görüşürüz olur ya ben dönemezsem kardeşlerine ve nene sahip ol onlar sana emanetimdir der ve yavaş, yavaş uzaklaşırken Mehmet ardından garip, garip bakar ve içlenir. Ama kader der sineye çeker
Her ikisi de yunanlıları İzmir de denize döküldükten sonra sağ salim memlekete dönerler
Yıllar sonra Mehmet’e gazilik unvanını ve madalyası verilir amma aradan geçen zaman içinde Mehmet’in hava değişiminden geç dönmesi askerden firar kabul edilir ve Mehmet’in madalyası geri alınır hatta gazilik maaşı da kesilir
Bu olayı her dinlediğimde ve her aklıma geldiğinde duygulanır ağlarım
Hasan Gençay

















