“Öğretmenlik kutsaldır. Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum. Öğretmenler; yeni nesil sizlerin eseri olacaktır.”
Bu sözlerle büyüdük. Bu sözlere inandık.
Aslında olan neydi ve hangi yöne doğru ilerliyorduk?
Gündem gereği arkadaşlarla tartıştık. Biri bana öğretmenlerin yüreklere dokunabilen yegane grup olduğunu söyledi. İlham veren, yönlendiren, ışık tutan.
Elbette bize de öğretilen milattan önceki çağlardan beri önemli kişilerin hayatlarında öğretmenlerinin önemli bir yer tuttuğu. Aradan 2000 yıldan fazla geçmesine rağmen pek bir şey değişmemişti. Her öğrencinin etkilendiği, unutamadığı, rol model seçtiği bir öğretmeni mutlaka vardı.
Son yıllarda ise çok hızlı bir değişim, başkalaşım yaşadık. Hiç duymadığımız meslekler hızla hayatımıza girdi. Birkaç yıl önce “metin madenciliği” kavramıyla tanıştığımda çok şaşırdığımı hatırlıyorum. Özellikle internete dayalı yeni hayatlar, adını hiç duymadığımız yüzlerce yeni meslek grubunun varlığından bizleri haberdar etti.
Bizim de öğretmen olarak zorunlu meslekler listesindeki yerimiz gerilemeye başladı. Şöyle ki, ilkokula başlayacak çocuk sadece iki aylık bir programla internetten doğru bir şekilde okuma yazmayı öğrenebiliyor. Bilgiye ulaşmak artık iki tuş kadar uzağımızda. Ayrıca interaktif programlar sayesinde bilimin her dalında kolayca ders alabiliyor, istediğimiz alanda ilerleyebiliyoruz.
“Öğretmenlik sadece öğretme işi değildir. Eğitim de çok önemli” diye düşünürseniz; maalesef orada da ailenin sosyal yapısı ön plana çıkıyor ve ailedeki sosyal öğrenme elimizi kolumuzu bağlıyor. Özellikle çocuklarını evrenin merkezine koyan aileler nedeniyle, her biri bir prens veya prenses olarak yetiştirilen çocukların egolarını törpülemekle geçiyor zamanımız.
Davranışını değiştiremediğimiz, bilgiye de biz olmasak bile kolayca ulaşabilen öğrencilerin bizlere ihtiyacı var mı gerçekten…
Çocuklar sosyal dünyaya doğmadılar. Sanal dünyada bizim varlığından bile haberimizin olmadığı kahramanların, sitelerin, oyunların esiriler. Tableti, dışarıda oynamaya tercih ediyorlar.
Onlarla olan bağımız da hızla kopuyor.
Peki bunca olumsuzluğun içinde bir motivasyon kaynağı bulabilir mi biz öğretmenler?
Bunun cevabını bir örnekle vermek istiyorum. Hayatında önemli bir yer tuttuğum bir öğrencim vardı.Bir nedenle sınıfa geç girdiğimde uzun süre gözyaşlarını dindirememiştim. Benim başıma bir şey geldiğini sanmış. Arkadaşları da onu susturamamış…
Tüm gelişmelere rağmen öğretmenler değer kaybetmeyecek. Ancak gözüne hiç bakılmamış, ihmal edilmiş, örselenmiş ve yeterince sevilmemiş çocuklar için. Yani biz artık yalnızca kıyıdaki çocukların ışığı, onların yol gösterenleriyiz…