Küçücük bir anı, geri sarmak istersin bazen. Düzeltmek, telafi etmek, yeniden şekillendirmek…
Hepimiz biliriz, eczaneler genellikle bakımlı, aydınlık, ferah yerlerdir; özellikle şehir merkezlerinde…
İlaç almak için reçete ile yolüstü diye hiç uğramadığım bir yere girdim. Bir sağlık ocağının yakınlarında… Girdim ve alışmadığım atmosfer hemen etkisine aldı beni. Kasada oturan eczacı bayan bile, dip boyası gelmiş haliyle ortamı tamamlıyordu. Bir mahalle yoksul olur da, bu nasıl bir iş yerine yansır diye düşündüm. Eşyalar, raflar, hatta çalışanlar… Dört müşteri idik içeride. İki yaşlı amca; benden genç, biraz topluca, yazmalı bir bayan… Çalışanlar diğer müşterilerle ilgilenirken bayan eczacı ile konuştu. Dedi ki ben paranın bir kısmını versem, üzerini de yazdırsam… Avucundaki 50 lirayı gördüm o esnada, bir de eczacının elindeki veresiye defterini… Olayı anlamaya çalışırken eczacının “mümkün değil muayene parasının hepsini ödemek zorundasın” cevabının ardından usulca ayrıldı mekandan.
Ne kadının yüzündeki çaresizlik, ne eczacının kırmak istemeksizin sesini yumuşatarak konuşması gerçek derdim değildi o anda… Nasıl oldu da ağzımı açıp soramadım kaç para gerekli… Elimde aldığım ilaç torbası, arabanın içinde otururken aklım da ruhum da eczane de kalmıştı, gün boyunca da değiştirmek istediğim o an benimle birlikte dolaştı??
Ümmühan KÖROĞLU






















Çok zor. Bu durumda olan insanımız çok sayıda. Bakmayın gururlarından dolayı kimseye hisettirmiyorlar ama gerçek olan yokluk. Allah yardımcıları olsun. Yani bu insanları makarna ile pazar poşeti ile Ramazan yardımı ile kandırmak çokta zor olmuyor işte, sorun da bu.
Doğru söze ne denir…