Kudüs‘ün bugünki haline yeniden baktığımda, sonuç ederine bir şey söylemek gerekliliği duydum. Sünni İslam‘ın sorunu şudur: içinde insan yok. Fakat hep taşlar var. Efsunlar var. Süsleme var. İslam‘ın anıldığı her yerde hep süsleme vardır. Hiç insan yoktur içinde. Hep şekil, hep kaporta. Bu noktada bir sonuç daha üretebiliriz. Aslında İslam diye bir şey yok. İçinde olması gerekli olan olmadığına göre kendisi de yok hükmündedir.
6-7 sene önce, bir ara esti İstanbul‘a gittim. Sadece gezmek ereği ile. Raslantının ilginçliğine bakınız; Beyazıt tarafların gezerken, İslami bir Kitap fuarına denk geldim. Bir bakayım dedim. Dolandım dolandım. Bakındım edindim. Hemen hemen her dini kitap, o kadar cafcafalı o kadar süslemeliydi ki az kalsın kusacaktım. Sadece Kuranıkerimlere bakayım dediğimde de aynı şeyi gördüm. Cafcafalı, altın yaldızlı, alacalı bulacalı süslemeli. Özellikle altın yaldızlı olanları dikkatimi çekti.
Kuranıkerim altın madeni hakkında çok kesin ifadelerle doludur. Altın denen madenin bir toz zerresini bile hırsile, bilmem ne ile elinde tutan gırtlağından lavları geçer bitmez bulur.
En başta söylediğime gelmek için bu son örneği verdim. Hep şekil, hep süsleme, hep cafcafa… fakat insan yok. Olan şey ise: Put.
[youtube id=”WiEOIbpel5s” width=”490″ height=”300″]
-23:34–14:05:2018
_._
02322830707 nolu telefon
Saat 10.12 gibi aradılar. Açmadım. İnternette baktım bu numara nedir, diye. GoodBye deyip kapatıyorlarmış.
-10:22–14:05:2018
_._
Psikolojik_karşıtlar->>
İnsanın gerçek kendi çok derinlerdedir. O derinlerdeki şeye, kelebeğe dönüşmesi beklenen tırtıl olarak da bakabiliriz. Ama ne yazık ki, o orada, hep gizli şekilde -tutuk edilmiş- durur. Peki ya duvarlar nedir? Demir parmaklıklar nedir? Onlar, insanların ördüğü duvarlardır; sisten duvarlar; boğucu duvarlar. O iç karşıt psikoloji bileşenleri de seni, “sen mişsin” gibi kandırır. Senin adına, o karşıtlar konuşur. Ne yapacaksın, bir türlü dışarı çıkamamış gerçek sen? o kalın sis duvarlarının hemen yakınında kendi başına konuşan is”imsi ışığımsı oynaşmalar… dinlersin, anlam veremezsin. Karşıtlarını bile onlar kurmuştur. O zindanlarda senin adına bir şeyler konuşur, sen ise zeklenirsin onları bir papağan gibi. Doğru bildiğin şeyi onlar kurmuştur. Yanlış bildiğin şeyi onlar kurmuştur. Yıllar geçer de anca anlarsın bir sebeple…bir an. Sen değilsindir döğüşen. Senin dilin döğüşür. Sen sevmezsin senin dilin sever. Bir gün gelir, bir sebeple, ansızın anlarsın, niyedir bilinmez, ansızın anlarsın. Kendinle döğüşünü bile onlar kurmuştur. Kızarsın; hiçbir şeye kızarsın. Seversin; hiçbir şeyi seversin. Huzur duyarsın; huzur, gerçekte, geçici olarak susmasıdır o yalan kurmacanın. Susan bile sen değilsindir. Huzur duyan bile sen değilsindir.
-21:49–12:05:2018
_._
Dübel Mes’elesi:
Çocukken, dübeller ilgilimi çekerdi. Füzeye benzetirdim dübelleri. Daha mesafeleri tam anlamamışken elimde tuttuğum bir dübelin Ay”a gidip gidemeyeceğini düşünürdüm. Birkaç kibritin kimyasal kısmını kazıyıp dübelin içine doldururdum. Sonra, yakardım. 1-2 metre uçardı. İlk füze denemelerim öyleydi yani.
_._