Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cuma, Aralık 5, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Arzu KÖK

Eğitim ve Köy Enstitüleri

Arzu KÖK Yazar Arzu KÖK
19 Nisan 2018
Arzu KÖK
0
400
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

Anadolu’da nisan ayı kutsal bilinir. Nisan ayında toprak ürperir çünkü, umutlar sonradan savrulup gitse de. Hele 17 Nisan’da bir uğultu gelir toprağın derinlerinden. Masallardaki yeşil yaprak çıkar gibi olur yeryüzüne karanlık kuyulardan, kabaran sularla. “Yeşil yaprağı görünce korkmayacaksın” der masal: “Korktun mu taş kesilirsin.” 17 Nisan’da bir müjde şimşeği parlayıp söner; mutsuzlar mutlu düşler görür; toprak uğrunda ölen, üstünde çalışan yoksullara gülümser; yılanlar, çiyanlar, sülükler, keneler yoktur o gün görünürde.
17 Nisan’da yer demir, gök bakır değildir henüz; Yaşar Kemal’in, Fakir Baykurt’un köy anaları acı karamsarlıklarından sıyrılıp ağayı, muhtarı, imamı ve kaderi bir başka gözle ve daha az kuşkuyla görürler. 17 Nisan’da insan insanı sömürmez oluverir birden; özgürlük soyut bir ülkü, bir palavra olmaktan çıkıp büyük çoğunluğun yaşama, okuma hakkı, kömürü topraktan çıkaranların kömürle ısınma hakkı olur; eşitlik Sivas’ın Sivrialan köyündeki Aşık Veysel’in belki çok akıllı kızıyla, İstanbul’un büyük adasındaki tüccar ile Veysel’in belki çok akılsız kızının ayni yükselme olanaklarını bulmaları anlamına gelir o gün. Mevlâna ile Yunus, Baki ile Karacaoğlan, Şeyh Galip’le Muhyi. Orhan Veli ile Başaran kol kola girerler, köylü kentli bir uğurda savaşır 17 Nisan’da. Bir yaman imece kurulur ki o gün Edirne’yle Erzurum ilk kez el ele verir; horon, halay, bar, zeybek yeni Türkiye’nin ortak harman yerinde oynanır; o gün türkülerin her türlüsü hep birlikte alaturkaya düşmeden söylenir. Ruhi Su koro başı olmuş gibi. Müziğe durur yer gök…

17 Nisan Köy Enstitülerinin kuruluş yıl dönümü bilinen üzere. Günümüzde ayaklar altında çiğnenen bir eğitim sistemi olunca insan ister istemez idealde kalanı saygıyla anmadan, hakkını anımsamadan geçemiyor. İçinde yaşadığımız sürecin eğitim anlayışı ve eğitim politikası ne kadar berbat ve iç karartıcı ise Köy Enstitüleri’ni oluşturma anlayışı da o denli iç açıcı bir içeriğe sahipti.

Morca dağlı, başıboş ırmaklı, gökçe topraklı ülke emeğe yanıktı…

Atatürk, insanımızın ve ülkemizin derdini derinden duyuyor, ağrılarına son verecek çareler düşünmekteydi. Düşünürdü ki: “Bu gazap bizde kara güçten, çıkar azgınlığındandır. Savaş olsun bunlara karşı. Kafası ışımamış tek kişi kalmasın. Kara gücün beli kırılsın ve gökçe toprak ve ala buğday ve halk kurtulsun.”

17 Nisan’dan itibaren, köyün nasırlı eli, sımsıcak türküleri, içleri kımıldatan oyunları, nakışları, sazı sözü yollara döküldü. Savaşa katılmak üzere dört bir yanda toplandı: “Baktılar taş üstünde taş yok, baktılar bir yozluk, bir bırakılmışlık, bir acılık…”
Ve dediler ne güne dururuz: Ve Kızılçullu’da ve Çifteler’de ve Kepirtepe’de ve Arifiye’de ve Aksu’da ve Akpınar’da ve Akçadağ’da ve Beşikdüzü’nde ve Cılavuz’da ve Düziçi’nde ve Dicle’de ve Ernis’te ve Gönen’de ve Gölköy’de ve Hasanoğlan’da ve İvriz’de ve Ortaklar’da ve Pazarören’de ve Pulur’da ve Savaştepe’de ve Pamukpınar’da cümlesi ellerine “tu”dedi: “Yaman vuruldu kazmalar yere, karanlığın kökü oynadı…”

Birinden öbürüne yardım ekipleri koştu ve öğrencilerin ve usta öğreticilerin ve öğretmenlerin ve müdürlerin geceyi gündüze geçiren çabalarıyla yirmi bir Köy Enstitüsü kuruldu. Yirmi bir mutluluk ve esenlik tezgâhı. Yaz demez, kış demez, sıcak demez… Soğuk demez uğul uğul işlerdi bu yirmi bir kovan… Her biri kendi kesimine de yayardı uğultusunu. Toprak uyanmağa halk gönenmeğe başlamıştı. Kendi şafağı içindeydi insan…

Kökü oynamıştı karanlığın…

Boş durmazdı ağzı karalar: “Oğulu ataya koğlar, bir nice kara çalardı görklü islere…” 

Karanlık kovuklarda, düşman pusudaydı…

Atatürk’e ve devrimlerine karşı olanlar Enstitülere de karşıydı. Başlayan eğitim kirizmasını çıkarları bakımından zararlı görüyorlardı. Siyasi ve ekonomik güçlerini seferber ederek, tekrar diplomalı tüketiciler yetiştiren, yalnız varlıklıları eğitim nimetlerinden yararlandıran, yöneticilerin hep aynı aşınmış kattan gelmesini sağlayan, geniş halk yığınları içindeki yeteneklerin ortaya çıkıp gelişmesine imkân vermediği için gittikçe ulusu yozlaştıran bugünkü düzene dönüldü.

Ne acıdır ki, yıllarca ve yıllarca halktan oy alınan bir demokraside, milyonlarca köylünün oyu ile beslenen bir halk yönetiminde, cumhuriyetin en halkçı eğitim kurumları, ulusal bir eğitim denemesinin başarılı odakları, Köy Enstitüleri yerden yere vuruldu. Adları, harcına Türk halkının ve binlerce sevgili köy çocuğunun alın teri, emeği, umudu karışmış o güzelim yapıların şerefli alınlarından kazındı. Sanki, ulusal bir suç işlenmiş gibi Köy Enstitüleri unutturulmak istendi. Ulusun yarattığı bir kurum, o ulusun gözleri önünde suçlandı, taşa tutuldu. Ne garip bir çelişki, ne acı bir ters talihtir bu.

Yazıktır ki, Köy Enstitülerini halk adına aydınlar kurdu, halk adına yine aydınlar yıktı. Halk Köy Enstitülerini istiyordu da aydınlar onun için kurdu demek gerçeğe ne kadar aykırıysa, halk istemiyordu da aydınlar onun için yıktı demek de o kadar aykırıdır. Ama kuranlar mı gerçekten halktan yanaydılar, yıkanlar mı? Bu sorunun karşılığını vermek bize ama; Bakılsın bakalım, kuranlar mı yıkanlar mı daha çok özel çıkar peşindeydiler, kuranların kişisel kazancı ne oldu, yıkanların ki ne? İşte o zaman anlaşılacaktır doğrusu eğrisi…

Kapatılan Köy Enstitüleri değil, halk çoğunluğunun bilgisizliğe itilmesiydi…

O günlerin ardından eğitim sistemimizin geldiği durum ortadadır. Tamamı ile ezberci bir eğitim sistemi. Laiklik kavramına uzak bir eğitim sistemi. Atatürk ve devrimlerinin unutturulmaya çalışıldığı bir eğitim sistemi. Zorunlu olarak ve ücretsizce devlet tarafından verilmesi gereken ancak özelleştirmeye çalışılan bir eğitim sistemi. Özel okul sayısındaki artış bunun en güzel kanıtıdır. Eğitim alanında geri kalmış on ulusun sonuncularındanız bugün.

Durum böyle iken şimdi soruyorum: Köy Enstitüleri’nin bin hatası olsa da (ki yok), bugünün ‘vizyon’una değişmez misiniz?

Anadolu’da nisan ayı kutsal bilinir. Nisan ayında toprak ürperir çünkü, umutlar sonradan savrulup gitse de. Hele 17 Nisan’da bir uğultu gelir toprağın derinlerinden. Masallardaki yeşil yaprak çıkar gibi olur yeryüzüne karanlık kuyulardan, kabaran sularla. “Yeşil yaprağı görünce korkmayacaksın” der masal: “Korktun mu taş kesilirsin.” 17 Nisan’da bir müjde şimşeği parlayıp söner; mutsuzlar mutlu düşler görür; toprak uğrunda ölen, üstünde çalışan yoksullara gülümser; yılanlar, çiyanlar, sülükler, keneler yoktur o gün görünürde.
17 Nisan’da yer demir, gök bakır değildir henüz; Yaşar Kemal’in, Fakir Baykurt’un köy anaları acı karamsarlıklarından sıyrılıp ağayı, muhtarı, imamı ve kaderi bir başka gözle ve daha az kuşkuyla görürler. 17 Nisan’da insan insanı sömürmez oluverir birden; özgürlük soyut bir ülkü, bir palavra olmaktan çıkıp büyük çoğunluğun yaşama, okuma hakkı, kömürü topraktan çıkaranların kömürle ısınma hakkı olur; eşitlik Sivas’ın Sivrialan köyündeki Aşık Veysel’in belki çok akıllı kızıyla, İstanbul’un büyük adasındaki tüccar ile Veysel’in belki çok akılsız kızının ayni yükselme olanaklarını bulmaları anlamına gelir o gün. Mevlâna ile Yunus, Baki ile Karacaoğlan, Şeyh Galip’le Muhyi. Orhan Veli ile Başaran kol kola girerler, köylü kentli bir uğurda savaşır 17 Nisan’da. Bir yaman imece kurulur ki o gün Edirne’yle Erzurum ilk kez el ele verir; horon, halay, bar, zeybek yeni Türkiye’nin ortak harman yerinde oynanır; o gün türkülerin her türlüsü hep birlikte alaturkaya düşmeden söylenir. Ruhi Su koro başı olmuş gibi. Müziğe durur yer gök…

17 Nisan Köy Enstitülerinin kuruluş yıl dönümü bilinen üzere. Günümüzde ayaklar altında çiğnenen bir eğitim sistemi olunca insan ister istemez idealde kalanı saygıyla anmadan, hakkını anımsamadan geçemiyor. İçinde yaşadığımız sürecin eğitim anlayışı ve eğitim politikası ne kadar berbat ve iç karartıcı ise Köy Enstitüleri’ni oluşturma anlayışı da o denli iç açıcı bir içeriğe sahipti.

Morca dağlı, başıboş ırmaklı, gökçe topraklı ülke emeğe yanıktı…

Atatürk, insanımızın ve ülkemizin derdini derinden duyuyor, ağrılarına son verecek çareler düşünmekteydi. Düşünürdü ki: “Bu gazap bizde kara güçten, çıkar azgınlığındandır. Savaş olsun bunlara karşı. Kafası ışımamış tek kişi kalmasın. Kara gücün beli kırılsın ve gökçe toprak ve ala buğday ve halk kurtulsun.”

17 Nisan’dan itibaren, köyün nasırlı eli, sımsıcak türküleri, içleri kımıldatan oyunları, nakışları, sazı sözü yollara döküldü. Savaşa katılmak üzere dört bir yanda toplandı: “Baktılar taş üstünde taş yok, baktılar bir yozluk, bir bırakılmışlık, bir acılık…”
Ve dediler ne güne dururuz: Ve Kızılçullu’da ve Çifteler’de ve Kepirtepe’de ve Arifiye’de ve Aksu’da ve Akpınar’da ve Akçadağ’da ve Beşikdüzü’nde ve Cılavuz’da ve Düziçi’nde ve Dicle’de ve Ernis’te ve Gönen’de ve Gölköy’de ve Hasanoğlan’da ve İvriz’de ve Ortaklar’da ve Pazarören’de ve Pulur’da ve Savaştepe’de ve Pamukpınar’da cümlesi ellerine “tu”dedi: “Yaman vuruldu kazmalar yere, karanlığın kökü oynadı…”

Birinden öbürüne yardım ekipleri koştu ve öğrencilerin ve usta öğreticilerin ve öğretmenlerin ve müdürlerin geceyi gündüze geçiren çabalarıyla yirmi bir Köy Enstitüsü kuruldu. Yirmi bir mutluluk ve esenlik tezgâhı. Yaz demez, kış demez, sıcak demez… Soğuk demez uğul uğul işlerdi bu yirmi bir kovan… Her biri kendi kesimine de yayardı uğultusunu. Toprak uyanmağa halk gönenmeğe başlamıştı. Kendi şafağı içindeydi insan…

Kökü oynamıştı karanlığın…

Boş durmazdı ağzı karalar: “Oğulu ataya koğlar, bir nice kara çalardı görklü islere…” 

Karanlık kovuklarda, düşman pusudaydı…

Atatürk’e ve devrimlerine karşı olanlar Enstitülere de karşıydı. Başlayan eğitim kirizmasını çıkarları bakımından zararlı görüyorlardı. Siyasi ve ekonomik güçlerini seferber ederek, tekrar diplomalı tüketiciler yetiştiren, yalnız varlıklıları eğitim nimetlerinden yararlandıran, yöneticilerin hep aynı aşınmış kattan gelmesini sağlayan, geniş halk yığınları içindeki yeteneklerin ortaya çıkıp gelişmesine imkân vermediği için gittikçe ulusu yozlaştıran bugünkü düzene dönüldü.

Ne acıdır ki, yıllarca ve yıllarca halktan oy alınan bir demokraside, milyonlarca köylünün oyu ile beslenen bir halk yönetiminde, cumhuriyetin en halkçı eğitim kurumları, ulusal bir eğitim denemesinin başarılı odakları, Köy Enstitüleri yerden yere vuruldu. Adları, harcına Türk halkının ve binlerce sevgili köy çocuğunun alın teri, emeği, umudu karışmış o güzelim yapıların şerefli alınlarından kazındı. Sanki, ulusal bir suç işlenmiş gibi Köy Enstitüleri unutturulmak istendi. Ulusun yarattığı bir kurum, o ulusun gözleri önünde suçlandı, taşa tutuldu. Ne garip bir çelişki, ne acı bir ters talihtir bu.

Yazıktır ki, Köy Enstitülerini halk adına aydınlar kurdu, halk adına yine aydınlar yıktı. Halk Köy Enstitülerini istiyordu da aydınlar onun için kurdu demek gerçeğe ne kadar aykırıysa, halk istemiyordu da aydınlar onun için yıktı demek de o kadar aykırıdır. Ama kuranlar mı gerçekten halktan yanaydılar, yıkanlar mı? Bu sorunun karşılığını vermek bize ama; Bakılsın bakalım, kuranlar mı yıkanlar mı daha çok özel çıkar peşindeydiler, kuranların kişisel kazancı ne oldu, yıkanların ki ne? İşte o zaman anlaşılacaktır doğrusu eğrisi…

Kapatılan Köy Enstitüleri değil, halk çoğunluğunun bilgisizliğe itilmesiydi…

O günlerin ardından eğitim sistemimizin geldiği durum ortadadır. Tamamı ile ezberci bir eğitim sistemi. Laiklik kavramına uzak bir eğitim sistemi. Atatürk ve devrimlerinin unutturulmaya çalışıldığı bir eğitim sistemi. Zorunlu olarak ve ücretsizce devlet tarafından verilmesi gereken ancak özelleştirmeye çalışılan bir eğitim sistemi. Özel okul sayısındaki artış bunun en güzel kanıtıdır. Eğitim alanında geri kalmış on ulusun sonuncularındanız bugün.

Durum böyle iken şimdi soruyorum: Köy Enstitüleri’nin bin hatası olsa da (ki yok), bugünün ‘vizyon’una değişmez misiniz?

Anadolu’da nisan ayı kutsal bilinir. Nisan ayında toprak ürperir çünkü, umutlar sonradan savrulup gitse de. Hele 17 Nisan’da bir uğultu gelir toprağın derinlerinden. Masallardaki yeşil yaprak çıkar gibi olur yeryüzüne karanlık kuyulardan, kabaran sularla. “Yeşil yaprağı görünce korkmayacaksın” der masal: “Korktun mu taş kesilirsin.” 17 Nisan’da bir müjde şimşeği parlayıp söner; mutsuzlar mutlu düşler görür; toprak uğrunda ölen, üstünde çalışan yoksullara gülümser; yılanlar, çiyanlar, sülükler, keneler yoktur o gün görünürde.
17 Nisan’da yer demir, gök bakır değildir henüz; Yaşar Kemal’in, Fakir Baykurt’un köy anaları acı karamsarlıklarından sıyrılıp ağayı, muhtarı, imamı ve kaderi bir başka gözle ve daha az kuşkuyla görürler. 17 Nisan’da insan insanı sömürmez oluverir birden; özgürlük soyut bir ülkü, bir palavra olmaktan çıkıp büyük çoğunluğun yaşama, okuma hakkı, kömürü topraktan çıkaranların kömürle ısınma hakkı olur; eşitlik Sivas’ın Sivrialan köyündeki Aşık Veysel’in belki çok akıllı kızıyla, İstanbul’un büyük adasındaki tüccar ile Veysel’in belki çok akılsız kızının ayni yükselme olanaklarını bulmaları anlamına gelir o gün. Mevlâna ile Yunus, Baki ile Karacaoğlan, Şeyh Galip’le Muhyi. Orhan Veli ile Başaran kol kola girerler, köylü kentli bir uğurda savaşır 17 Nisan’da. Bir yaman imece kurulur ki o gün Edirne’yle Erzurum ilk kez el ele verir; horon, halay, bar, zeybek yeni Türkiye’nin ortak harman yerinde oynanır; o gün türkülerin her türlüsü hep birlikte alaturkaya düşmeden söylenir. Ruhi Su koro başı olmuş gibi. Müziğe durur yer gök…

17 Nisan Köy Enstitülerinin kuruluş yıl dönümü bilinen üzere. Günümüzde ayaklar altında çiğnenen bir eğitim sistemi olunca insan ister istemez idealde kalanı saygıyla anmadan, hakkını anımsamadan geçemiyor. İçinde yaşadığımız sürecin eğitim anlayışı ve eğitim politikası ne kadar berbat ve iç karartıcı ise Köy Enstitüleri’ni oluşturma anlayışı da o denli iç açıcı bir içeriğe sahipti.

Morca dağlı, başıboş ırmaklı, gökçe topraklı ülke emeğe yanıktı…

Atatürk, insanımızın ve ülkemizin derdini derinden duyuyor, ağrılarına son verecek çareler düşünmekteydi. Düşünürdü ki: “Bu gazap bizde kara güçten, çıkar azgınlığındandır. Savaş olsun bunlara karşı. Kafası ışımamış tek kişi kalmasın. Kara gücün beli kırılsın ve gökçe toprak ve ala buğday ve halk kurtulsun.”

17 Nisan’dan itibaren, köyün nasırlı eli, sımsıcak türküleri, içleri kımıldatan oyunları, nakışları, sazı sözü yollara döküldü. Savaşa katılmak üzere dört bir yanda toplandı: “Baktılar taş üstünde taş yok, baktılar bir yozluk, bir bırakılmışlık, bir acılık…”
Ve dediler ne güne dururuz: Ve Kızılçullu’da ve Çifteler’de ve Kepirtepe’de ve Arifiye’de ve Aksu’da ve Akpınar’da ve Akçadağ’da ve Beşikdüzü’nde ve Cılavuz’da ve Düziçi’nde ve Dicle’de ve Ernis’te ve Gönen’de ve Gölköy’de ve Hasanoğlan’da ve İvriz’de ve Ortaklar’da ve Pazarören’de ve Pulur’da ve Savaştepe’de ve Pamukpınar’da cümlesi ellerine “tu”dedi: “Yaman vuruldu kazmalar yere, karanlığın kökü oynadı…”

Birinden öbürüne yardım ekipleri koştu ve öğrencilerin ve usta öğreticilerin ve öğretmenlerin ve müdürlerin geceyi gündüze geçiren çabalarıyla yirmi bir Köy Enstitüsü kuruldu. Yirmi bir mutluluk ve esenlik tezgâhı. Yaz demez, kış demez, sıcak demez… Soğuk demez uğul uğul işlerdi bu yirmi bir kovan… Her biri kendi kesimine de yayardı uğultusunu. Toprak uyanmağa halk gönenmeğe başlamıştı. Kendi şafağı içindeydi insan…

Kökü oynamıştı karanlığın…

Boş durmazdı ağzı karalar: “Oğulu ataya koğlar, bir nice kara çalardı görklü islere…” 

Karanlık kovuklarda, düşman pusudaydı…

Atatürk’e ve devrimlerine karşı olanlar Enstitülere de karşıydı. Başlayan eğitim kirizmasını çıkarları bakımından zararlı görüyorlardı. Siyasi ve ekonomik güçlerini seferber ederek, tekrar diplomalı tüketiciler yetiştiren, yalnız varlıklıları eğitim nimetlerinden yararlandıran, yöneticilerin hep aynı aşınmış kattan gelmesini sağlayan, geniş halk yığınları içindeki yeteneklerin ortaya çıkıp gelişmesine imkân vermediği için gittikçe ulusu yozlaştıran bugünkü düzene dönüldü.

Ne acıdır ki, yıllarca ve yıllarca halktan oy alınan bir demokraside, milyonlarca köylünün oyu ile beslenen bir halk yönetiminde, cumhuriyetin en halkçı eğitim kurumları, ulusal bir eğitim denemesinin başarılı odakları, Köy Enstitüleri yerden yere vuruldu. Adları, harcına Türk halkının ve binlerce sevgili köy çocuğunun alın teri, emeği, umudu karışmış o güzelim yapıların şerefli alınlarından kazındı. Sanki, ulusal bir suç işlenmiş gibi Köy Enstitüleri unutturulmak istendi. Ulusun yarattığı bir kurum, o ulusun gözleri önünde suçlandı, taşa tutuldu. Ne garip bir çelişki, ne acı bir ters talihtir bu.

Yazıktır ki, Köy Enstitülerini halk adına aydınlar kurdu, halk adına yine aydınlar yıktı. Halk Köy Enstitülerini istiyordu da aydınlar onun için kurdu demek gerçeğe ne kadar aykırıysa, halk istemiyordu da aydınlar onun için yıktı demek de o kadar aykırıdır. Ama kuranlar mı gerçekten halktan yanaydılar, yıkanlar mı? Bu sorunun karşılığını vermek bize ama; Bakılsın bakalım, kuranlar mı yıkanlar mı daha çok özel çıkar peşindeydiler, kuranların kişisel kazancı ne oldu, yıkanların ki ne? İşte o zaman anlaşılacaktır doğrusu eğrisi…

Kapatılan Köy Enstitüleri değil, halk çoğunluğunun bilgisizliğe itilmesiydi…

O günlerin ardından eğitim sistemimizin geldiği durum ortadadır. Tamamı ile ezberci bir eğitim sistemi. Laiklik kavramına uzak bir eğitim sistemi. Atatürk ve devrimlerinin unutturulmaya çalışıldığı bir eğitim sistemi. Zorunlu olarak ve ücretsizce devlet tarafından verilmesi gereken ancak özelleştirmeye çalışılan bir eğitim sistemi. Özel okul sayısındaki artış bunun en güzel kanıtıdır. Eğitim alanında geri kalmış on ulusun sonuncularındanız bugün.

Durum böyle iken şimdi soruyorum: Köy Enstitüleri’nin bin hatası olsa da (ki yok), bugünün ‘vizyon’una değişmez misiniz?

Anadolu’da nisan ayı kutsal bilinir. Nisan ayında toprak ürperir çünkü, umutlar sonradan savrulup gitse de. Hele 17 Nisan’da bir uğultu gelir toprağın derinlerinden. Masallardaki yeşil yaprak çıkar gibi olur yeryüzüne karanlık kuyulardan, kabaran sularla. “Yeşil yaprağı görünce korkmayacaksın” der masal: “Korktun mu taş kesilirsin.” 17 Nisan’da bir müjde şimşeği parlayıp söner; mutsuzlar mutlu düşler görür; toprak uğrunda ölen, üstünde çalışan yoksullara gülümser; yılanlar, çiyanlar, sülükler, keneler yoktur o gün görünürde.
17 Nisan’da yer demir, gök bakır değildir henüz; Yaşar Kemal’in, Fakir Baykurt’un köy anaları acı karamsarlıklarından sıyrılıp ağayı, muhtarı, imamı ve kaderi bir başka gözle ve daha az kuşkuyla görürler. 17 Nisan’da insan insanı sömürmez oluverir birden; özgürlük soyut bir ülkü, bir palavra olmaktan çıkıp büyük çoğunluğun yaşama, okuma hakkı, kömürü topraktan çıkaranların kömürle ısınma hakkı olur; eşitlik Sivas’ın Sivrialan köyündeki Aşık Veysel’in belki çok akıllı kızıyla, İstanbul’un büyük adasındaki tüccar ile Veysel’in belki çok akılsız kızının ayni yükselme olanaklarını bulmaları anlamına gelir o gün. Mevlâna ile Yunus, Baki ile Karacaoğlan, Şeyh Galip’le Muhyi. Orhan Veli ile Başaran kol kola girerler, köylü kentli bir uğurda savaşır 17 Nisan’da. Bir yaman imece kurulur ki o gün Edirne’yle Erzurum ilk kez el ele verir; horon, halay, bar, zeybek yeni Türkiye’nin ortak harman yerinde oynanır; o gün türkülerin her türlüsü hep birlikte alaturkaya düşmeden söylenir. Ruhi Su koro başı olmuş gibi. Müziğe durur yer gök…

17 Nisan Köy Enstitülerinin kuruluş yıl dönümü bilinen üzere. Günümüzde ayaklar altında çiğnenen bir eğitim sistemi olunca insan ister istemez idealde kalanı saygıyla anmadan, hakkını anımsamadan geçemiyor. İçinde yaşadığımız sürecin eğitim anlayışı ve eğitim politikası ne kadar berbat ve iç karartıcı ise Köy Enstitüleri’ni oluşturma anlayışı da o denli iç açıcı bir içeriğe sahipti.

Morca dağlı, başıboş ırmaklı, gökçe topraklı ülke emeğe yanıktı…

Atatürk, insanımızın ve ülkemizin derdini derinden duyuyor, ağrılarına son verecek çareler düşünmekteydi. Düşünürdü ki: “Bu gazap bizde kara güçten, çıkar azgınlığındandır. Savaş olsun bunlara karşı. Kafası ışımamış tek kişi kalmasın. Kara gücün beli kırılsın ve gökçe toprak ve ala buğday ve halk kurtulsun.”

17 Nisan’dan itibaren, köyün nasırlı eli, sımsıcak türküleri, içleri kımıldatan oyunları, nakışları, sazı sözü yollara döküldü. Savaşa katılmak üzere dört bir yanda toplandı: “Baktılar taş üstünde taş yok, baktılar bir yozluk, bir bırakılmışlık, bir acılık…”
Ve dediler ne güne dururuz: Ve Kızılçullu’da ve Çifteler’de ve Kepirtepe’de ve Arifiye’de ve Aksu’da ve Akpınar’da ve Akçadağ’da ve Beşikdüzü’nde ve Cılavuz’da ve Düziçi’nde ve Dicle’de ve Ernis’te ve Gönen’de ve Gölköy’de ve Hasanoğlan’da ve İvriz’de ve Ortaklar’da ve Pazarören’de ve Pulur’da ve Savaştepe’de ve Pamukpınar’da cümlesi ellerine “tu”dedi: “Yaman vuruldu kazmalar yere, karanlığın kökü oynadı…”

Birinden öbürüne yardım ekipleri koştu ve öğrencilerin ve usta öğreticilerin ve öğretmenlerin ve müdürlerin geceyi gündüze geçiren çabalarıyla yirmi bir Köy Enstitüsü kuruldu. Yirmi bir mutluluk ve esenlik tezgâhı. Yaz demez, kış demez, sıcak demez… Soğuk demez uğul uğul işlerdi bu yirmi bir kovan… Her biri kendi kesimine de yayardı uğultusunu. Toprak uyanmağa halk gönenmeğe başlamıştı. Kendi şafağı içindeydi insan…

Kökü oynamıştı karanlığın…

Boş durmazdı ağzı karalar: “Oğulu ataya koğlar, bir nice kara çalardı görklü islere…” 

Karanlık kovuklarda, düşman pusudaydı…

Atatürk’e ve devrimlerine karşı olanlar Enstitülere de karşıydı. Başlayan eğitim kirizmasını çıkarları bakımından zararlı görüyorlardı. Siyasi ve ekonomik güçlerini seferber ederek, tekrar diplomalı tüketiciler yetiştiren, yalnız varlıklıları eğitim nimetlerinden yararlandıran, yöneticilerin hep aynı aşınmış kattan gelmesini sağlayan, geniş halk yığınları içindeki yeteneklerin ortaya çıkıp gelişmesine imkân vermediği için gittikçe ulusu yozlaştıran bugünkü düzene dönüldü.

Ne acıdır ki, yıllarca ve yıllarca halktan oy alınan bir demokraside, milyonlarca köylünün oyu ile beslenen bir halk yönetiminde, cumhuriyetin en halkçı eğitim kurumları, ulusal bir eğitim denemesinin başarılı odakları, Köy Enstitüleri yerden yere vuruldu. Adları, harcına Türk halkının ve binlerce sevgili köy çocuğunun alın teri, emeği, umudu karışmış o güzelim yapıların şerefli alınlarından kazındı. Sanki, ulusal bir suç işlenmiş gibi Köy Enstitüleri unutturulmak istendi. Ulusun yarattığı bir kurum, o ulusun gözleri önünde suçlandı, taşa tutuldu. Ne garip bir çelişki, ne acı bir ters talihtir bu.

Yazıktır ki, Köy Enstitülerini halk adına aydınlar kurdu, halk adına yine aydınlar yıktı. Halk Köy Enstitülerini istiyordu da aydınlar onun için kurdu demek gerçeğe ne kadar aykırıysa, halk istemiyordu da aydınlar onun için yıktı demek de o kadar aykırıdır. Ama kuranlar mı gerçekten halktan yanaydılar, yıkanlar mı? Bu sorunun karşılığını vermek bize ama; Bakılsın bakalım, kuranlar mı yıkanlar mı daha çok özel çıkar peşindeydiler, kuranların kişisel kazancı ne oldu, yıkanların ki ne? İşte o zaman anlaşılacaktır doğrusu eğrisi…

Kapatılan Köy Enstitüleri değil, halk çoğunluğunun bilgisizliğe itilmesiydi…

O günlerin ardından eğitim sistemimizin geldiği durum ortadadır. Tamamı ile ezberci bir eğitim sistemi. Laiklik kavramına uzak bir eğitim sistemi. Atatürk ve devrimlerinin unutturulmaya çalışıldığı bir eğitim sistemi. Zorunlu olarak ve ücretsizce devlet tarafından verilmesi gereken ancak özelleştirmeye çalışılan bir eğitim sistemi. Özel okul sayısındaki artış bunun en güzel kanıtıdır. Eğitim alanında geri kalmış on ulusun sonuncularındanız bugün.

Durum böyle iken şimdi soruyorum: Köy Enstitüleri’nin bin hatası olsa da (ki yok), bugünün ‘vizyon’una değişmez misiniz?

Paylaş
Etiketler: aşık veyselatatürkEğitim ve Köy Enstitüleri - Arzu KÖKFakir BaykurtKaracaoğlanmevlanaŞair-Yazar_Eğitimci Arzu KÖKYaşar Kemal
Önceki Yazı

Ne Kadar Sağlıklı O Kadar İyi: Mikrobiyota

Sonraki Yazı

Ördek Meselesi

Arzu KÖK

Arzu KÖK

İlişkili Yazılar

Arzu KÖK

Kökleri Unutmak.

07 Aralık 2021
5k
Anı / Günce

Kökleri Unutmak…

11 Eylül 2021
5k
Arzu KÖK

Gençlerden Mesaj!

18 Mayıs 2021
5k
Arzu KÖK

Şaşırmak…

09 Mayıs 2021
5k
Sonraki Yazı

Ördek Meselesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025
Yaşlı Adam Yanıyor

Yaşlı Adam Yanıyor

05 Aralık 2025
Yörüklerin Harika Öğütleri

Yörüklerin Harika Öğütleri

05 Aralık 2025
Sen veya Sizlere

Sen veya Sizlere

04 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap