6. BÖLÜM -2. KISIM
BABAM BANA SU VERMEDİ
Babam yapmış olduğum yaramazlıklarım ve becerilerimden dolayı, beni çok seviyordu. O sevgiden olsa gerek ki, hapishanede bile beni çok özlemişti. Her sefer olduğu gibi görüşüne giden ağabeyime, gelecek haftadaki görüşde, Mürsel’imi çok özledim, mutlaka getir diye haber tehbihlemişti! Babamın isteği üzerine, İsa abim gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra, birlikte Kars’ın yolunu tuttuk. Bir gece ve iki gündüzün sonunda Kars’a ulaştık. Öküzleri hana bağlayıp yemledikten sonra, gidip Taşdemir’in otelinde yattık. Sabahın erken kalkarak öküzleri yemleyip ve suyunu içirdikten sonra, görüş zamanı gelmeden önce, mahpushaneye gittik. Görüş zamanı gelip çattığında, gidip kendimizi yazdırdık. Görevlide, görüşçünüz var diye babama bildirildi. Sonrasında bizi görüş salonuna aldılar. O esnada babam haberi alır almaz, Seydican köyünden olan Abdo Ağa ve Koçköy’ünden Ahmet Ağayla birlikte geldiler. Beni kucaklayıp sardılar. Saçımı okşadılar. Sonrasında yanıma oturturdular. Babam saçlarımı okşarken, bak hele görmeyeli ne kadar büyümüşsün, deyip saçlarımda parmaklarını dolaştırmaya başladı. Bu arada arkadaşları ne isteyip istemediğimi sordular. Hiçbir şey istemediğimi söyledimse de, Abdo Ağa isteksizliğime aldırış etmeden, kantine giderek birçok yiyecekler alıp getirdi.
Ben bu yiyeceklerden bazılarını yedikten sonra, su istedim. Tabi bana hiç biri su vermek istemedi. Benim içim yanmaya başladı. Bana su getirin, içim yanıyor su içmek istiyorum, diye avaz avaz bağırmaya başladım.
Babam, bak oğlum burasının suyunu içme dedi. Bu su kaderine yazılır. Bir başka zaman, burada içmiş olduğun su, bir gün seni tekrar buraya bu suyu içmeye getirir. O nedenle burada akan suyu içmeni istemiyorum dedi.
Ne var ki benim midem yanıyordu. Böyle olunca da hep su isteyip duruyordum. Sonrasında bu isteğime daha fazla dayanamadılar ve görüşme salonunun dışındaki geniş avluda boşa akan bir çeşmeden, Abdo Ağa gidip bir maşrapa su getirdi. O sudan bir damla bile bırakmadan, hepsini içtim. Tabi su içtikten bir müddet sonra, midem bulanmaya başladı. O anda bütün yediklerimi dışarı çıkardım. Ben öğürken, babam başımdan ve anlımdan tutmaktaydı. Öyle bir durum oldu ki, ateşimden ter su içinde kaldım. Her yanım yanıyor gibiydi. Belikli yolda üşütmüştüm. O anda bütün yediklerimi dışarı çıkarttıktan sonra, azda olsa rahatlamış oldum. Babam durumuma haddinden fazla üzülmesine rağmen, istifra edişime sevinmişti.
İstifra etmen çok iyi oldu, burasının suyu ve yiyeceği kursağında kalmadı. Çok şükür bu uğursuzluktan kurtuldun, dedi.
Tabi o gün bana niçin böyle söylediğini anlamamıştım. Yolda abime sorduğum halde, o da bir şey demedi. Benimde o söz aklımda kalıp gitti.
Sonrasında bana bir muşamba içinde yer alan, bir cep defteri verdi. Bu defterde kendi el yazısıyla yazdığı, İmamı azam duası vardı. Al bunu cebine koy, bu defteri hiçbir zaman yanından ayırma, dedi.
(O tarihten otuz yıl sonra, on iki eylül darbesi sonucunda tutuklandığımda aklıma ilk gelen söz, babamın bana buradaki suyu içme oğlum, içersen kaderin seni buralara getirir), dediği geldi! O gün babamın söylediği nasılda gerçekleştiğini uzun uzun düşünüp durdum!… O zaman anladım ki babam bana neden su vermemişti. Babamın inancını yeniden düşünmeye başladım. Babamla o görüş günü mahpushanede özlem gidermiştim. Babamın ve babamla gelenlerin sevgisine muhatap olmuştum. Uzun zaman babamdan uzak kalmanın ne denli zor bir iş olduğunu, o gün daha iyi anlamıştım. Bir ara babam, annemin hal ve hatırını sorup sual etti. Belli ki annemin ne yaptığını merak ediyordu!
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair





















