Sevgili okurlarım, çocuklarımızın yaşam sürecinin içinde nasıl üretken bir insan olabileceklerini, sizlerle paylaşmak istedim.
Çocuklarımızın almış oldukları eğitim-öğretimle, kazanmış oldukları becerileri bir araya getirdiğinde, kendilerine has beceri alışkanlıkları kazanmış olurlar. Bu kazanımlarını yaşamın içinde uygulamaya koyabilirlerse, sorumluluklarını yerine getirmiş olurlar.
Tabi ki bu oluşumun gerçekleşmesi ancak ve ancak, devleti yönetenlerin planlı uygulamaları sonucunda gerçekleşir. Planlı ve düzeyli uygulamalar, toplumumuzun gelişmesine ve fertlerin kalkınmasına sebep olur. Tabi planlı bir sistem içinde, ilkokuldan başlayarak bütün çocuklara ve gençlere gerekliliği şart olan bilgilerin verilmesi diye bir plana sahip olmamız şarttır.
Buradaki amaç, çocukların ve gençlerin düşünsel melekelerini geliştirmek, onların bilgi yüklü ve donanımlı olmalarını sağlamaktır. İlkokuldan başlayarak her kademedeki okullarda okuyan öğrencileri tarih ve kültür mekânlarına götürerek, bilgilenmeleri sağlanmalıdır. Kültür mirasımızın, korunması yönünde de önemli kazanımlarsağlanmalıdır.
İhtiyaç duyduğumuz olumluluğun oluşması için, ailelerinde çocuklarını çok iyi yetiştirilmesi gerekmektedir. Öğrencilere kazandırılması gereken pozitif davranışlarla birlikte, kişilik ve karakter yeteneğinin de kazandırılması
gereklidir. Bir insanın bilgi ve beceri sahibi olabilmesine matematik olarak bakıldığında; anne karnından başlayan sürecin, yedi yaşına kadar geçen zaman dilimi içinde, kişilikli bir adam olmasının bilgi ve davranış düzeyi yüzde ellidir. On sekiz yaşına kadar geçen zamanda ise yüzde yirmi ilaveyle yüzde yetmişe ulaşır. Yüzde yüzlere ulaşması söz konusu olursa, o verinin sonucunda üstün zekâlı ve dâhilik taşıyan bilim insanları yetiştirilmiş olur. Anca o zaman bilinçli bir toplumun oluşması ve gelişmesi gerçekleşir.
Sorarım sizlere, bizde böyle bir pozitif insanın yetiştirilmesi gayret ve çabası var mıdır?
Eğer var olmuş olsaydı, çeşitli okullarımızdan mezun olan diplomalı işsiz güçsüz gençlerimiz sokaklarda dolaşıp, kahvehanelerde boyun bükmezlerdi. Genç yaşta, ülke ekonomisine katkı sunmaları gerekirken, hayata küsmezlerdi. Ne yazık ki çocuklarımızın geleceği iyiye gitmediği bu gerçekler ışığında ortada durup duruyor.
Gördüğüm odur ki, iktidara talip olanlar milli gerçekleri bir kenara koyarak, kendi düşüce ve görüşlerine göre eğitim- öğretim programı yazarak “Milli Eğitim’i” milli olmaktan çıkarmış oldular. Eğitim-öğretim programını yaz- boza çevirirdiler. Bu nedenle istenilen hedeflere ulaşmak imkânsızlaşmıştır. Bir eğitimci olarak isteğim odur ki çağdaş, laik ve ekonomik odaklı çocukların yetiştirilmesine sahip olalım.
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair





















