Türk kamuoyu, 1950’ li yıllardan sonra Anayasa Mahkemesi ismini konuşmaya başlamıştır. Demokrat Partilini Gemiyi Azıya Alınamayan politikası, Başbakan Adnan MENDERES’ in bir oy patlamalarıyla, ardı ardına Başbakanlığa getirilmesi, hükümetin ve Mecliste partisinin tek adam durumuna girmesi, getirdiği her önerisinin yasa ve buyruk haline çıkarılması karşısında, Demokrasi bir nevi askıya alınmış gibiydi. Temel hak ve özgürlükler ise fantezi gibi konuşuluyordu. Menderes ve çok yakın şürakasınca verilen heremre ve buyruğa verilen yanıtlar “ Emredersiniz Başbakanımız, Emredersiniz Genel Başkanımız” olurdu. Meclisteki muhalefet, sayısal olarak güçsüzdü ama başlarında İsmet Paşa bulunuyordu. İsmet Paşa Anadolu’ yu adeta tarıyordu. Kongreler, toplantılar, mitingler birbirini takip ediyordu. İsmet Paşa’yı yüz binler karşılıyordu. Ama ne yapsın ki iktidar acımasızdı. Kestiği kestik, ettiği ettikti.
DP. İktidarını oyla devirmek kolay değildi ve öyle anlaşılıyordu. Nitekim bu iktidar 10 yıl sürmüştü. Oy zayiatı oluyordu ama, iktidar DP’ lirlin ellerinde duruyordu. ,Cumhuriyet Halk Partililer, İsmet Paşa ve bu partinin birbirinden değerli parlamenterlerin, siyasi gücü çok yüksekti, demokrasiyi adeta hatmetmişlerdi. İsteseler her biri üniversite kürsülerinde dersverirlerdi. Çoğu Batı kültürü almış, Batı’ da öğrenim görmüşlerdi. İşte CHP’ sinin bu kadroları, demokrasinin olmazsa olmazları arasına giren bazı kurum ve kuruluşların Türk Demokrasisine getirmesi lazım geldiğini savunuyorlardı.
Anayasa Mahkemesi, o günlerde söylenen dil ile Hâkim Teminatı, üniversite muhtariyeti, çift meclis, seçimlerde nispitemsil her gün siyasilerin ve siyasetle uğraşanların dilinden düşmüyordu. Bunlara Türk Demokrasisinin sadre şifa kuruluşları olarak bakılıyordu. Bunlarla Türk Demokrasisinin kurulabileceğini, yerleşebileceğini ve bunların varlığı ile demokrasinin geleceğine inanıyordu.
Laiklik, İnsan Hakları, Basın Hürriyeti’de dillerden düşmüyordu. Hatta ispat hakkını getirmek isteyenlere karşı çıkan demokratlar “ Ne o, İsmail Hakkı mı “ diyecek kadar alay ediyorlardı.
Demokrasimizin şifa getireceği inanılan kuruluşlar 27 Mayıs ihtilalinden sonra Türk
Demokrasisine, Türk Anayasasına ve Yasalarına girdi.
Anayasa Mahkemesi 27 Mayıs ihtilalini takip eden ilk seçimlerden itibaren kuruldu. Şimdiye dek kuruluşundan bu yana 16 Başkan bu makamda görev aldı. İlk Başkan, Sünuhi ARSAN Darülfünun ( İstanbul Üniversitesi) Hukuk Mektebi mezunudur. Bunlardan beşi İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezunu, 10’ u Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olup, sonuncusu olan Haşim KILIÇ’ da Eskişehir İkdisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunudur ve tek iktisat çıkışlı başkandır. Ve Başkan Tülay TUĞCU’da mahkemenin tek kadım başkanı olmuştur.
İstanbul Hukuktan mezun olan başkanlar, İbrahim Hilmi SENİL, Kani VRANA, Hasan Semih ÖZMERT, Şefket MÜFTİGİL, Orhan ONAR olup, diğer Başkanlar ise Lütfü AKADLI, Muhittin TAYLAN, Ahmet Hamdi BOYACIOĞLU, Mahmut CUHRUK, Necdet DARICIOĞLU, Yekta Güngör ÖZDEN, Ahmet Necdet SEZER, Mustafa BUMİN, Tülay TUĞCU Ankara Hukuk Fakültesinden mezun olmuşlardır.
Bu Başkanlar ve Üyeler içinde çok değerli hukukçular, ülke hukukuna ve yargısına damgalarını vurmuşlardır. Biz bu Başkanların, hemen hemen hepsini tanıyıp, görüşmüş ve konuşmuşuzdur. .
Ancak, Ahmet Hamdi BOYACIOĞLU, Yekta Güngör ÖZDEN, Ahmet Necdet SEZER, Mustafa BUMİN, Tülay TUĞCU, Haşim KILIÇ’ la biz ismen, cismen konuşmuş birlikte çalışmalarımız olmuş, çok defa yıllar içinde yayılmış, birçok hukuk kongrelerinde, toplantılarında, dinleyici, konuşmacı ve tebliğ sunucusu olmuşuzdur. Yekta Güngör ÖZDEN’ in Başkanlığında Anayasa Mahkemesinin yaptığı bir hafta süren etkinliklerde, Hatay’ da bizde bu
mahkeme heyetiyle birlikte bulunmuş ve konuşmacı olmuştuk. Bize de ödül sunulmuştu. Bir zamanları Demokratik Barış Hareketinin aleyhine açıldığı kapatma davasında, bu partinin Genel Başkanı olarak, partiyi mahkeme huzurunda savunmuş, bin sayfayı aşan ve 4 – 5 saati geçen savunmamızla 1 oy lehte farkla partimizin kapatılma davası red edilmişti.
Oyıllardan beri partiler, sık sık Anayasa mahkemesince kapatılırken, bizim son derece hummal ı çalışmalarımız, Ülke hukukçularıyla birlikte, yabancı hukukçu, bilim adamları ve siyasetçilerinin görüşlerini mahkeme huzuruna getirmemiz, onlara dair çok sayıda dosya, doküman, kitap ve makaleleri Yüksek mahkemeye sunmamız ve bilimsel görüşleri açıklamamız nedeniyle, parti kapatılmaktan kurtulmuştu. Burada yeri gelmişken açıklamak isteriz.
Demokratik Barış Hareketi aleyhine açılan kapatılma davası, “parti programında bulunan Diyanet İşleri Başkanlığının, devlet çarkı içerisinden çıkarılmasını istiyorduk. Yüz bini aşan Diyanet personelinin devlet bütçesinden almış olduğu paranın iki katrilyonu çoktan aştığını, bunun devlet bütçesine çok büyük yükler getirdiğini, Eski Türklerde itibaren Osmanlı döneminde 600 yıl süren süre içinde, diyanetin ve onun hocası, imamı, hatibi ve tüm personelinin fahri çalıştığını veya cemaatler, vakıflar marifetiyle ihtiyaçların giderildiğini ve diyanete lazım gelen bir cümle cami, mescit ve ibadethanelerin bu kanallarla yapıldığını ve devlet bütçesine yük olmadığını açıklamış ve bununda dinler arasında eşitliği ve adaletin hakkaniyetin getirdiğini açıklamıştık. Neden Cumhuriyet döneminde de bu yol takip edilmesin, neden diyanete dair hükümler Anayasanın içine konularak, bir nevi tartışma dışına çıkarılsın bunu doğru bulmuyor ve onaylamıyoruz ve keza , “Devlet Çarkı İçinde Diyanetin Bulunmasını Laiklikle Bağdaştıramıyoruz” demiştik.
Şimdi bu fikirlerimizin ve parti programında bulunan hükümlerin daha çok gündeme geldiğini ve su yüzüne çıktığını görmekteyiz.
Sırası gelmişken küçük ve kısa bilgilerle bu parti hakkında açıklamalar yapmak istiyoruz. Biz Demokratik Barış Hareketinin Genel Başkanlığını yaptığımız ve onu Genel Başkan olarak temsil ettiğimiz yıllarda, Anadolu’ da çok sayıda toplantılar, kongreler, mitingler ve basın toplantıları yapmıştık. Stadyumları ve meydanları, hele hele Ankara’ da ki 19 Mayıs Stadyumunda toplanan binlerce insan türbinleri değil, sahayı tıklım tıklım doldurmuştu.
Ünlü spiker Tuna HUŞ ve Hüsniye ÇINAR ile birlikte, onbinlerce insana parti tanıtılıyor, programı okunuyor, bildiriler, tebliğler açıklanırken gökte uçan uçaklar ve helikopterler onbinlerin üzerine karanfiller yağdırmıştı. .Bu mitinglerden birini Balıkesir’ de yapmıştık. Bu parti de kurucusu, örgütçüsü ve ilk Genel Başkanı Ali Haydar VEZİROĞLU ile çok sayıda alevi babaları ve dedeleri ve Aleviler bulunuyordu. Ünlü sanatçı Arif SAĞ ve oğlu Tolga ve bugünkü AKP Millet vekili Reha ÇAMUROĞLU’ na değin, Serpil AKILLIO ĞLU ( TV. Yapımcısı) Hüsniye ÇINAR( Sunucu) Ayten ALAGÖZ( Sanatçı) Ekrem ALTUN, Hıdır YILDIZ, Selahattin GÜLER, Doğan GÖK, Ali SARIGÜL, İbrahim KURTULMAZ, Veli AYTAÇ gibi, eski parlamenterler, yazarlar, sanatçılar, hukukçular ve gazetecilerin hâkim olduğu bir kadroyla çalışmalarını sürdürüyordu.
Başlangıçta Alevilerin yoğun olduğu bu parti için, Alevi partisi deniliyordu. Parti aleyhine kapatma davası açılınca ben ve yukarıda bir kısmını sayabildiğim arkadaşlarımız Genel Başkan, Genel Başkan Yardımcısı, Merkez Yürütme Kurulu Üyeliklerine seçilerek Demokratik Barış Hareketindekalmış, kapatma davasını önlemek ve tesirsiz kılmak görevini üstlenmiştik. Ana Parti olarakda, bizim dışımızda Barış Partisi kurulmuştu.
Demokratik Barış Hareketinin Çankaya’ da ki Cinnah Caddesi No: 98/ 4’ debulunan Genel Merkezinde çalışmalarını sürdürmeye başlamıştı. Bu partide kalan bir avuçm insandık ama, yüz binlerce mektup, kitap, broşür, faks ve telgrafları ülke içine ve dışınayağmur gibi yağdırıyor, meclisimizden Hükümete, yüksek mahkemelerden bilim çevresine, Büyük Elçiliklere, Yabancı Üniversitelere, Basının her katmandaki temsilcilerine, partiyi anlatıyor, kapatma davasının yersizliğini açıklıyor ve bunun Türk Demokrasisinin ayıbı olacağını söylüyorduk.
Bu çalışmalarımız sırasında, daha ziyade bana, “ Siz bu partinin Genel Başkanlığına seçildiniz, bu parti Alevi partisi olarak biliniyor.
Sizde Alevi misiniz, Alevi Partisini nasıl temsil ediyorsunuz.” Demişlerdi. Kimler mi? İnanınız binler, belki onbinler. Bende yanıt olarak, “Evet Alevilerin Partisi diyebilirsiniz. Ancak, o kadar da Sünnilerin Partisiyiz” bu iki kanadı ve ülkemiz düzeyindeki partimize kayıtlı birçok kanatları onurla, mutlulukla, coşkuyla temsil ediyoruz, derdim.
Anayasa Mahkemesinden bahsederken, nereden nereye geldik. Anayasa
Mahkemesinde kapatma davasında yasalar gereği partiyi, Genel Başkanlar temsil eder. Genel Başkanlardan başka içeride kimse bulunamaz. Yahut da Genel Başkanın Avukat olarak tayinettiği vekil veya yine Genel Başkanın seçtiği parti temsilcisi katılabilir. Sonuçta Anayasa Mahkemesi Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER, Haşim KILIÇ, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU’ nun oyları ile partinin kapatılma davası red edilmiş, bunun karşısında Selçuk TÜZÜN, Ahmet Necdet SEZER, Yalçın ACARGÜN, Ali HÜNER ve Lütfü TUNCER ise kapatma kararının verilmesini istemişlerdi. Kapatmaya karşı gelenler arasında Haşim KILIÇ, Yekta Güngör ÖZDEN, Mustafa BUMİN gibi, Başkanlarda bulunuyordu. Parti 1 oyla kapatma kararından kurtulmuştu ama ömrü fazla sürdürülmedi, kendi örgütünün oyları ile hem Barış Partisi, Hen de Demokratik Barış Hareketi kapatılmıştı.
Yazımız ile bu sayfalarda sunduğumuz fotoğraflarda Mahkeme Başkalarından Yekta Güngör ÖZDEN, Ahmet Hamdi BOYACIOĞLU ve Mustafa BUMİN görülmektedir. bu Başkanlar ve çok sayıda üyeler Balıkesir’ e, Balıkesir Barosunun ardı ardına yaptığı çok sayıdaki hukuksal etkinliklerde tören, kongre ve kokteyllerde bulunmuşlar ve Balıkesir halkı ve ileri gelenleriyle tanışmışlar ve Balıkesir’ de yılın hukukçusu, son yüz yılın ünlü hukukçuları Balıkesir’ de bulunmuşlardı. Balıkesir’ den çok tatlı anılarla ayrıldıklarını dile getirmişler, bunlarla da yetinmeyerek yazdıkları yazı ve anılarıyla Balıkesir’e yer vermişlerdir.
Bir daha ki yazılarımızda Demokratik Barış Hareketinin ne denli çağdaş hükümler taşıdığını ülke insanlarını, “ Adlarımız FARKLI, Soyadımız TÜRKİYE” sloganıyla nasıl bütünleştirebileceğini Alevi konusuna, Diyanet konusundaki çarpıcı ve reformüs görüşlerle nasıl çözümler getirdiğini açıklamak isteriz. Türk halkının aceleci mizacına uygun verilen feshi kararının ne kadar yersiz olduğunu belirtmeye çalışacağız.
Bu parti için çalışanları, emek verenleri ve gece gündüz uğraşanları inançlı üye ve taraftarlarını sevgiyle, saygıyla kutlarız. Her birine bu yazımızda ayrı ayrı selam ve şükranlarımızı göndeririz.
Elemsiz yaşasınlar. Kedersiz yaşasınlar.