Hemen herkesin eğitim ile ilgili söyleyebileceği bir şeyler vardır.
İnsan hayatının her devresinde bir sonraki nesil için “kendince en
iyisini bildiği” yanılsamasıyla ve bir heykeltraş edası ile
şekillendirmek ister çocukları.
Her toplum için gelecek demek, çocuk demektir, binlerce yıldır süregelen
belki de en temel gerçek budur. Zamanın kronolojik ilerlemesi konu
“eğitim” olunca sanki bir an’da takılı kalır ve heykeltraşlar dönemin en
modern yaklaşımlarına ve toplumun ihtiyaçlarına göre başlarlar
çalışmaya, malzemeye şekil vermeye.
Tam da bu noktada her sanatçının istediği en temel şeyi istiyorlar
belki, iyi malzeme ve ilham. Hani bilirsiniz ya, malzeme iyi olduğunda
en kötü usta bile eserinin şahaneliği karşısında hayranlık duyar.
Şimdi esere sorma zamanı, eğer heykel kendi kendini
şekillendirebilseydi, neler olurdu?
Heykelin heykeltıraşlığa soyunduğu
zaman olsa, hani hayal bu ya…
Şimdi bir de ben ekleme yapayım hayale, ekleyiverelim zeka, hatta “üstün zeka” kavramını sürece… Eğitim kavramı ile “üstün zeka” birleştiği zaman akıllarda şimşekler çakmasına neden olan mucizevi bir eser canlanıveriyor zihnimizde, değil mi?
Tüm toplumlar ve eğitmenler için üstün zeka tam da aradıkları şey sanki.
Hani uzaktan uzağa gün batımını seyredip hayranlıkla gördüklerini tuale yansıtmaya çalışan ressamın asla o doğal anı yakalamayacağını bilmesi ama en yakınsak noktaya gelme çabasının verdiği muazzam iç tatmini ve başarı hissi gibi. Üstün zekalı çocuklar, öğrenciler ya da bireyler eğitimde işte tam da bu en mükemmele yakınlık hissini uyandırıyor. Peki cidden öyle mi? Herhangi bir fikriniz ya da duygunuz var mı bu konuya dair? Hiç üstün zekalı bir çocuk ya da birey ile sohbet ettiniz mi?
Şimdi durun ve bir düşünün lütfen hiç bu konuda bilginiz var mı,
okudunuz mu? Onların dünyasını biliyor musunuz? Üstün zekalı olmak nasıl bir duygu? Sizin ya da aile bireylerinden birinin üstün zekalı olmasını ister misiniz? “Üstün” kelimesi duygu dünyanızda nasıl bir renge sahip?
Hayal edin, düşünün, araştırın ama hepsinden daha hızlısı ve sanırım en
pratiği bir sonraki paragrafı okumaya başlamak ve o dünyaya adım atmak.
Merakla geçtiğiniz bu satırlar sizin beklentilerinizi karşılamayabilir,
baştan uyarmam gerekiyor. Hatta belki de hiç ummadığınız bir limana
yanaşacak ve bilmediğiniz topraklara adım atacaksınız bir denizci
misali. O zaman şimdi, adımınızı atın ve lütfen beni takip edin…
Üstün zeka toplumun %2’lik dilimini temsil eden bir zeka katsayısı. Zeka
ölçülmesi ve puanlaması kısmına hiç girmeden en temel anlamda her
100.000 kişiden 2.000 kişi, her 1.000.000 kişiden ise20.000 kişi üstün
zekalı. Çok da azımsanacak rakamlar değil gördüğünüz gibi. Şimdi nereden
başlasak?
Konu geniş ancak bir yerden de başlamak lazım. Zekadan
bahsedelim öncelikle o zaman. Zekanın öğrenme kapasitesi ve
farklılıklara adaptasyon özellikleri dışında farklı özellikleri de var.
Biliyor musunuz büyük çoğunluğu çocuk yaşlardan itibaren
farklılıklarının farkında ancak anlamlandıramadıkları ve/veya azınlık
kaldıkları için kendilerini problemli, defolu ve anlaşılmaz
hissedebiliyorlar. En çok kullandıkları kelimelerden bazıları
“anlamıyorlar/anlatamıyorum…” Neden anlaşılmıyorlar peki? Mesela
duygularını yoğun ve derin yaşıyorlar. Dışarıdan abartılı ya da
şımarıklık olarak adlandırılabilecek kadar duygu derinlikleri var. Bu
durum hakkında yapılan araştırmalar sonucu birkaç alanda “aşırı
duyarlılık” ları olduğu anlaşılmış. Merak edenler Dabrowski’nin
“overexcitabilities (aşırı duyarlılık)” alanında yaptığı araştırmaları
inceleyebilirler. Hatta üstün zekanın bu aşırı duyarlılık alanlarının
özelliklerini bilmeyen alan uzmanları bile yanlış değerlendirmeler
yapabiliyorlar. Bu konu ile ilgili olarak da “Misdiagnosis of Gifted
(Üstün zekalılarda yanlış tanılamalar)” konusunda araştırma yapmanızı da öneririm. Diğer taraftan duyuları da oldukça hassas. Seslere, kokulara ve tenlerine değen kıyafetlere karşı hassaslar. Örneğin teneffüslerde elleri ile kulaklarını kapatmış bir öğrenci gördüğünüzde bir de bu açıdan bakın derim. Anaokulu yaşlarında gösteri kıyafetleri kaşındırıyor diye ağlayan çocukları bir de bu açıdan değerlendirin derim. Burada sevmediğim farklı bir koku var diyen birine “sana öyle geliyor, yok öyle
bir şey demeden” önce, bir kez daha düşünün derim.
Genel anlamda kaygı seviyeleri de yüksek olan üstün zekalı çocukların ve bireylerin doğada sakinleşmelerine ve doğa ile başbaşa kalmalarına izin vermenizin değerini tahmin edemezsiniz. Lütfen hafta sonu planlarınızı bir de bu açıdan düşünün. En sevdiği arkadaşının düğününden yüksek müzik nedeni ile kalkmak zorunda kalan annenin “Biz de çocuk yetiştirdik, seninki bir acayip” söylemlerini duyduğunuzda artık sanırım bir başka açıdan daha bakacaksınız.
Şimdi devam edelim o zaman, “mükemmeliyetçilik” nasıl da harika geliyor
kulağa değil mi? Mükemmel olmayacaksa hiç başlamamayı tercih ederim düşüncesiyle hareket edebiliyorlar. Biz de belki de en iyi mühendisleri, hekimleri, modacıları, sanatçıları, lojistik uzmanlarını, turizm çalışanlarını, bilim adamlarını baştan kaybediyoruz. O yüzden üstün
zekalılara hedef koyarken ya da beklentilerinizi dile getirirken bir kez
daha düşünün. Başarısız olacağıma hiç yapmam, o zaman başarısız olma
riskini de sıfırlarım diyen çok üstün zekalı gençle çalıştım.
Dinleyin onları, bu dünya için harika çözüm önerileri var. Tahmin
edemeyeceğiniz kadar global problemlere çözüm bulmak için uğraşıyorlar.
İklim değişiklikleri, hayvanlar üzerine yapılan deneyler, çevre
kirliliği, sokakta yaşayan hayvanlar ve evsizler vb. birçok problem
içlerini acıtıyor. “Dünyayı onla mı kurtaracak, sistem böyle ne
yapabilirler ki” demeden lütfen dinleyin ve destek verin. Örneğin
belediyelerle görüştürün, apartmanda kullanılmayan kıyafetleri toplamalarına izin verin, hayvan barınaklarına götürün, çantanızda sokak hayvanları için mama taşıyın, evsizler için fikirlerini dinleyin ve hayata geçirmesi için üzerine konuşun, çözümleri için destek olun. İnanamayacağınız kadar büyük bir şey yapmış olacaksınız. Unutmayın!
Hepimiz temelde iki duyguyu hissetmek istiyoruz “değerli” ve “yeterli” olduğumuzu. Bunun ilk şartı dinlemek ve sonrası yargılamamak ve destek olmak.
Onlar proje değiller! Onların ilgi alanları ve yapmak istedikleri var.
Küçük yaşlardan beri bitmek bilmeyen soruları var, meraklılar, hayal güçleri muhteşem ve yaratıcılık becerileri çok yüksek. Bu yüzden de
büyük kısmı fantastik öğelere müthiş bir ilgi duymaktalar. Teknoloji çağında oynadıkları dijital oyunlardaki karakter seçimleri de bunu destekler nitelikte olabiliyor.
İlgi alanlarını destekledikçe onlar da yeteneklerinin farkına vararak, yeteneklerini mesleğe dönüştürmek yolunda adım atacaklar. İki akademisyen ve mühendis arkadaşımın muazzam tarih ilgisi ve yeteneği karşısında “bu çocuk bize çekmedi” diye serzenişlerini hatırlıyorum.
Neden sizin düşündüğünüz en doğru olsun ki? Eminim siz de mutsuz ama
işlerinde çok başarılı olan kişiler tanımışsınızdır. Diğer taraftan
işine aşık ve çok başarılı kişilerle de karşılaşmışsınızdır elbette.
Fark şu, biri tamamen akışta yaşarken, diğeri tüm hayatını bir
zorunluluk ve sürtünme ile yaşamış durumda. Bu konu ile ilgili Mihaly Csikszentmihalyi‘nin “Flow theory (Akış teorisi)” ni incelemenizi öneririm.
Evet, bu Zat eğitimi bu açıdan ele alıyor. Lezzet gönüle indi ise , konu
akla takıldı ve “aaa” dedirtip şaşkınlık yaratıp hiç bu açıdan
bakmamıştım dedirtti ise ben amacıma ulaştım. O zaman bu adım attığımız toprakları tanıma zamanı. Tanımak anlamanın, anlamak yadırgamamanın, yadırgamamak yargılamamanın, yargılamamak kabulün, kabul ise onların
yani üstün zekalılıarın kendilerini gerçekleştirmelerine izin verilmesinin ön koşuludur.
Anlamak, yadırgamamak, yargılamamak, kabul etmek ve kendilerini gerçekleştirmelerine izin vermek.
Rota belli, şimdi bu yolculukta hem kendinizi hem de onları tanıma
zamanı. Neden mi? Çünkü biz yetişkinler heykeltıraşlığa soyunduk!
Dr. Ugur Zat
Üstün Zekalı ve Yetenekli Çocuklar Aile Eğitim Uzmanı