1999 yılında 57. Ecevit Hükümetinde Başbakan, Başdanışmanlığı görevine atanmıştım. Kısa bir süre sonra, Körfez depremi oldu. İstanbul’un da ciddi bir deprem tehdidi altında olduğu aşikar idi. İstanbul’un 2 milyona yakın yapı
stoğu deprem riski altındaydı. Bir kısmı şehir 2. derece deprem bölgesi olarak sınıflandığında inşa edilmişti. Büyük bir bölümü mimarlık mühendislik hizmeti almadan inşa edilen gecekondular ve kaçak yapılardı. Ruhsatlı binaların betonarme hesapları yetersiz olduğu anlaşılan eski Deprem Yönetmeliğine göre yapılmıştı. Yapım teknikleri ve malzemeler çağdışı idi. Nervürlü demir henüz yoktu. Betonlar şantiyede elle karılıyor, kum denizden çekiliyordu. Tehlike yalnız Istanbul için değildi. Aynı kaderi paylaşan birçok büyük kentimiz vardı. İzmir bunların başında geliyordu.
İstanbul ve benzer kentlerimizi kısa sürede depreme hazırlamanın birbirini tamamlayan iki yolu vardı.
Birincisi; çarpık yapılanmış düşük gelirli bölgeler için, ‘süperprefabrikasyon’ olarak adlandırdığım endüstrileşmiş bina üretimi, diğer bir deyişle konutların fabrikalarda üretilip arsalarda yerine takılması idi. Bu amaçla ‘Kapsül Evler’ projesini hazırladım.
Bu yazıda ele aldığım ikinci yol ise orta ve yüksek gelirli bölgelerin yenilenebilmesi için imar haklarının bölgesel ve kademeli olarak yükseltilmesi idi. Aklı başında hiçbir şehirplancı kentin yoğunluğunu artırmak istemez. Ancak burada tercih hakkı yoktu. Büyük bir deprem İstanbul’u bitirir, Ülkeyi de çökertirdi.
Projemin ismini ‘Proje 3G’ koydum. Genç, Güzel, Güvenli kentler.
Kısaca anlatayım. 1965 yılında kat mülkiyeti kanunu çıktı. Bahçeler içindeki güzelim evlerimizi, köşklerimizi verip kat karşılığı beton apartmanlar yaptırdık. Ancak bugün bu apartmanları tekrar yıkıp yeniletme imkanımız yok. Binalar imar haklarını doldurmuş durumda. Müteahhidin masraf ve karını karşılamak için verecek bir şey yok. Maliklerin binalarını kat karşılığı vermeden yıktırıp masrafı kendileri karşılayarak yeni bina yaptıracak maddi kaynakları da yok. Bu nedenle ruhsatlı, ruhsatsız eski apartmanlar kaderini bekleyen betonarme tabutlara dönmüş durumda.
Depreme dayanıklı olmak, altına garaj ve sığınağını koymak, enerji duyarlı yapılmak ve karbon salınımı düşük olmak kaydıyla eski binalara bölgesine göre ‘ilave imar hakkı’ verilmesi maliklere binalarını müteahhitlere yeniletme imkanı verir. Istanbul hiçbir kaynak gerekmeden kendi kedini parsel parsel yenileyecektir. Istanbul 1-2 kat yükselecektir, ancak bölge bölge genç, güvenli, güzel bir kent olacaktır
Avantajlar şunlar:
Otofinans ve kazan-kazan bir strateji, yerli veya yabancı fonlara, borçlara gerek yok.
Binalarımız depreme dayanıklı olacak,
Yeni malzeme ve teknoloji gelecek
Binalarımız sıfır olacak, sıcak soğuk su akacak, rutubet çatlak patlak gidecek,
Etkin izolasyon ile dairelerimiz daha az enerji ile kışın ısınacak, yazın serinleyecek,
Daha az ısıtma kullanılacağından hava kirliliği daha azalacak,
Sokaklara parkeden arabalar bina altına girecek, yollar rahatlayacak, arabalar güvende olacak,
Yollar genişleyince ambulans, itfaiye sokaklarda sıkışıp kalmayacak, ulaşım daha hızlı akacak,
Eski püskü, ruhsuz binalarımız gidecek, yeni tasarımlarla şehir çağdaş bir estetik kazanacak,
Bina stoğu yenileneceğinden milli servete katkı olacak,
Lokomotif inşaat sektörü ekonomiyi canlandıracak, işsizlik azalacak.
2002 yılı genel seçimlerinde MHP Istanbul milletvekili adayı iken projemi açıkladım. TV lerde defalarca anlattım, gazeteler kullandı. Bazı kupürleri ekliyorum. O yıl MHP baraj altında kaldığından seçilemedim. Ancak, ‘Proje 3G’ yi her fırsatta ısrarla dile getirmeye devam ettim. Büyükşehir Belediye Başkanlığına dilekçe verdim. Başka çaremiz yok dedim.
Kimse oralı olmadı…
Sene 2010… Sn Başbakan’ımız ve Sn Büyük Başkan’ımız doğruyu nihayet gördüler.
Ancak 8 yıl kaybettik…..Öyleyse hemen başlayalım…