Sanatın beslendiği iki ana kaynak varsa biri aşk diğeri de yalnızlık duygusu demek mümkündür sanırım. Her ikisi de bizi derinden etkileyen, hatta bazen rotamızı şaşırtan duygulardır. Ancak aşkın ve yalnızlığın karmaşıklığı, tek bir tanımlarının olmayıp her bir kişide yaşattıklarının ayrı ayrı tarif edilebilirliği bir şekilde benzerlik gösterse de, aşkın üretkenliğinin yanında yalnızlığın tüketimi, aşkın ileriye doğru gidişinin yanında yalnızlığın geriletmesi bu iki duygunun nasıl da farklı aktığını göstermektedir.
“Yalnız olduğunun farkında olan tek varlık insan”… denmiştir.Evet bu duygu insana özgüdür, bu dünyadaki varoluşumuzu, varolamama haliyle anlatan bir duygudur yalnızlık… Yoğun ve derin duyguların yaşandığı bir ruh halidir. Sevilmediğimizi başkalarının gözünde varolamadığımızı hissettiğimiz, belki de kendi kendimize oluşturduğumuz bir yanılsamadır. Çözmek için çabaladığımız karmaşık bir düğüm, zihnimizin, kalbimizin derinliklerinde biriktirdiğimiz duygu, düşünce çöplüklerinde bizi oyalayan ve çevremize o çöplükten kötü kokular yayılmasına neden olan bir duygudur.
Aynı zamanda adil bir duygudur da yalnızlık; güzel- çirkin, genç- yaşlı, zengin- fakir ayrımı yapmaz. Günün hangi saatinde, ayın hangi gününde, yılın hangi ayında geleceğini ve ne kadar süreceğini pek bilemeyiz. Bazen tek başına iken, bazen kalabalıkların arasında hapsediverir bizi kendi kendimize. En acısını da kalabalıklar arasında bu duygudan kaçmaya çalışırken yaşarız. Ancak her tek başına olduğumuzda yalnızlık duygusu hissedeceğiz demek değildir. Tek başına olup hiç yalnızlık duygusu yaşamamak mümkündür. Hatta en verimli, en üretken olduğumuz anlar çoğunlukla tek başına olduğumuz anlardır. Yalnızlık duygusunda ise kendi içimize doğru bir yolculuk yaparız ki içinde durakları ve ne zaman inileceği belli olmazsa bu yolculuk üreten değil tüketen bir yolculuğa dönüşebilir.
Peki neden ve ne zaman yalnız hissederiz?
Kendimizi güvende hissettiğimiz aile, arkadaş, eş dost vb kişilerden ölüm ya da uzaklık anlamında ayrılmalar,
Yeni ve yabancı bir çevreye girmemiz,
Geçmiş ilişkilerdeki düş kırıklıklarımız,
Reddedilme korkumuz,
Duygusal ilişkilerde yaşadığımız başarısızlıklar,
Bizi anlayacak insanların olmadığını hissetmek vb sayamadığımız pek çok neden yalnızlık duygusu yaşamamıza sebep olabilir.
Hatta pek çoğumuzun mutlulukla karşılayacağını düşündüğümüz mezuniyet, evlilik, terfi etme gibi küçük büyük pek çok yaşamsal değişimler, bazı kişiler için hüzünle karşılanan ve yalnızlık duygusu yaşatabilecek değişimlerdir.
Çünkü bu değişikliklerin hepsi bir şeylere “merhaba” derken aynı zamanda bir şeylere “hoşçakal” demek, bir şeylere başlarken bir başka şeyleri sonlandırmak, kısacası yaşamımızda bir şeylere veda etmek anlamına gelir… Yaşanılan her kayıp da genellikle içinde hüzün, üzüntü ve yalnızlık duygularını da barındırır…
Ergenlik dönemi ve yaşlılık yılları da, genellikle kendimizi daha yalnız hissettiğimiz yaşam dönemleridir… Ergenlik döneminde, ilk kez, birey olduğumuzun bilincine varırız…Çocukluktaki anne babaya bağımlılığımızın yerini “ben sizden farklıyım”, size çok da ihtiyacım yok diyen bağımsızlık haykırışları alır. Ancak bu haykırışlarımızın ardında “kimse beni anlamıyor” diye yakınan ve yine kendimizi yalnız hissettiren bir ruh hali de vardır…
Yaşlılık dönemi ise yaptıklarımızla yapamadıklarımızın muhasebesini içerir, yolun çoğu gidilmiş, belki de yürünecek az bir yol kalmıştır; geçen zamanla birlikte çevremiz, insanlar ve hayatlar değişmiştir; ve kendimizi yalnız hissederiz…
Öz güven ve öz saygı eksikliğimizde, kendimizi değersiz ve boşlukta hissetmemize neden olarak yalnızlık hissine zemin hazırlar… Başkalarından sevgi, saygı ve onay görme ihtiyacı içinde olduğumuzda hem onlara daha bir bağımlı olur, hem de sürekli kendimizden taviz verip biz olmaktan çıkarak, kendi içimizdeki yabancılaşmayla birlikte yalnızlık duygusu yaşamaya mahküm oluruz. Sayılan sayılamayan pek çok nedeni vardır elbette bize bu duyguyu yaşatan, kendi içimizde saklı olan ve tanımı yapılamayan….
Şayet son zamanlarda kendimizi yalnız hissediyorsak, şu soruların cevaplarını düşünmeye başlamamızın da tam zamanıdır diyebilirim..Son zamanlarda;
• “Kimse beni sevmiyor, kimse benden hoşlanmıyor gibi genelleyici düşüncelerimiz mi var?( İyi düşünelim, hiç kimse mi?)
• Yalnızlığımızın sebebi olarak sürekli değiştirilemeyecek şeyleri suçluyor, onları mı sorumlu tutuyoruz? (Arada bir kendimize dönüp, biz neler yapıyoruz diye düşünsek mi?)
• Bize hiç ihtiyaç duyulmadığını ve başkalarından farklı olduğumuzu mu hissediyoruz? (Kimbilir belki de yalnızlığımız, insanlara el uzatıp onlarla bir arada olmamız gerektiğini hatırlatıyor olmasın?)
• Eleştirilmekten, alaya alınmaktan ve yetersiz görünmekten mi korkuyoruz?(Küçük denemeler korkuyu da küçültür, hafifletir; neden kaçarak korkuyu büyütelim ki?)
• Yalnızlık bir arıza ya da değişmez bir kişilik özelliğimiz midir? ( Ara ara girdiğimiz ve bazen de yeniden yapılanmamızı sağlayan, üstelik de kimsenin yabancı olmadığı bir duygu değil midir?)
• Yalnızlık duygumuz, belki de kendi yaşamımızda önemli bazı gereksinimlerimizin karşılanmadığına dair dikkate alacağımız önemli bir işaret olamaz mı? (Haydi isteklerimizin bir listesini yapalım mı?)
• Neden sürekli başkaları tarafından sevilmeyi, değer görmeyi, aranmayı bekliyoruz? Sevdiğimizi, değer verdiğimizi gösterip, biz arayabiliriz? (Reddedilmeleri kişisel almamıza gerek var mı? Mümkündür ki bizi değil, teklifimizi reddediyordur, öyle olmasa bile o şekilde düşünmenin çok da zararı olmaz….)
• Yeni insanları, geçmiş ilişkilerimize dayanarak yargılamaya devam mı edelim, yoksa her yeni tanıştığımız insana yepyeni bir perspektiften mi bakmaya çalışalım. (Her insan farklıdır.Yakın arkadaşlıklar da yavaş yavaş, insanlar duygularını paylaşmaya başladıkça oluşur. Acele etmeye gerek yok, süreci doğal akışına bırakmamız yeterli olacaktır.)
Hepimiz biliyoruz ki bu dünyaya yalnız geldik ve yalnız gideceğiz. Yalnızlık duygusunu aşmamızın ve yaşamımızı anlamlandırabilmemizin en etkili yolu, yaratıcı ve amaçlı olmakta yatmaktadır. Hedefsiz bir insansak dümensiz araba kullanan insandan farkımız kalmaz. Küçük hedefler, bizim canlı enerjik olmamızı sağlayan hayat dallarıdır. Bize verilen bu yaşam diliminin süresinin ne olduğundan çok bu dilimi nasıl geçirdiğimiz çok daha önemli değil mi?
Yaşadığımız, hissettiğimiz hiçbir şey boşuna değildir, yeter ki onu iyi değerlendirmesini bilelim……