Anayasa referandumuna az kaldı. Ne acıdır ki seçmenin büyük bir kesimi halen oylayacağı maddelerin içeriğinden bihaber. Değişiklik oylaması iktidar için güven oyuna dönüştürüldü.. Sokaklar, meydanlar ‘Evet’ veya ‘Hayır’ sloganlarıyla bezendi. Siyasi parti liderleri meydanlardan birbirlerine acımasızca haykırıyorlar. Genelde, iktidar yanlıları ‘Evet’, muhalefet tarafı ise ‘Hayır’ oyu istiyor. Ancak, çatlaklar da var. Parti tabanlarında kimi kesimler parti yönetimlerinin görüşünü benimsemiyor.
Özetle, algılanan tablo şu: Referandumdan ağırlıklı olarak ‘Hayır’ çıkarsa bu iktidarın, diğer bir deyişle AKP nin ölüm fermanı olur. ‘Evet’ çıkarsa iktidar güven tazeler ve önümüzdeki seçimlerin değişmez favorisi olur.
Işin ilginç tarafı da birkaç satırlık aynı madde için iktidar cephesi bu değişiklik ile ‘yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanıyor’ derken karşı taraflar ‘adalet iktidarın güdümüne sokuluyor’ savını savunuyor: 2 satır metin için birbirine tam zıt görüşler.
Basın, sivil toplum kuruluşları, ticaret, odalar, birlikler, dernekler, vakıflar, federasyonlar, köşe yazarlarımız, özetle Ülkenin tüm organ ve kuruluşları anayasa değişikliği konusunda görüşlerini bir bir ilan ediyorlar. Herkes bir pozisyon alıyor, taraf oluyor veya olmaya çalışıyor. Ancak seçmenin büyük ağırlığı hangi tarafın söylediği Ülke menfaatine anlayamıyor. Genelde, desteklediği siyasi parti, üyesi olduğu teşkilat ne diyorsa onun görüşünü benimsiyor. Sizin anlayacağınız bize özel garip bir referandum.
Universitelerimizden ise ses çıkmıyor. Amiyane tabiriyle ‘tık yok’.
Çocukluk yıllarımdan hatırlarım, bu gibi durumlarda büyük üniversitelerin Senato’ları toplanır ve yazılı deklarasyon yaparlardı. Ancak hemen altını çizeyim, Universitelerimiz bugünkü süreçte taraf olsun demek istemiyorum. Ülkemizin geldiği bugünkü çizgide bu yanlış olurdu, referandum bir siyasi ve ideolojik tercihe dönüştüğü için üniversite siyasete bulaşmış olurdu.
Ancak, içlerinde asırlık hukuk fakülteleri, siyasal bilgiler bölümleri, anayasa hukuku ana bilim dalları ve çok seçkin uzman hocalarımız bulunan Üniversitelerimiz değişiklik yapılacak maddelerin içeriği ve neticeleri hakkında tarafsız ve bilimsel açıklamalar yaparak seçmeni aydınlatsınlar demek istiyorum.
Ancak, bugün bununda yeterince olamayacağının da farkındayım. Hem 657 sayılı Memur Yasası hem de 2547 sayılı YÖK yasasının kıskacı altında çalışmaya çalışan üniversite hocalarının ve organlarının siyaset içerikli konularda fikir beyan etmesi yasak. YÖK yasasının Disiplin Yönetmeliği Demokles’in kılıcı gibi tepede bekliyor. Bu yönetmeliğe göre demeç vermek, görüş belirtmek, bildiri yayınlamak, TV ye çıkmak yasak. Hocaların her defasında Rektörlükten izin almaları gerekiyor. Rektör benzer bir eylem yapacaksa, onun da YÖK ten izin alması gerekiyor. Bu eylemler yapılmıyor mu, hocalar TV lere çıkıp konuşmuyorlar mı ? Yaygın bir biçimde yapılıyor, ancak görmemezlikten geliniyor. Ancak YÖK le arası bozuk bir rektör, rektörle arası bozuk bir hoca Disiplin Yönetmeliği’ne aykırı hareket ederse çark o zaman dönmeye başlayabiliyor. Rektör koltuğuna veda etmek zorunda kalabiliyor. Hoca üniversiteden ihraç ve akademik ünvanlarının geri alınmasına kadar giden cezalara muhatap kalabiliyor.
Bu tablo içinde de Üniversite organları ve özellikle devlet üniversitelerinde görevdeki hocalarımız, çok cesur olanlar hariç, bu hayati meselemizde ağzını açamıyor.
Deveye demişler neden boynun eğri, o da demiş nerem doğru ki…
Vaziyetimiz bu…