Televizyonda “siyah lale” ile ilgili bir film izlemiş ve etkisinde kalmıştım. Filmde hasta çocuk siyah lale yetiştirebilirse düzelecekti.
Çocuk acaba siyah lale yetiştirebilecek miydi?
Çocuk, siyah lalesi sayesinde iyileşebilecek miydi?
O günden sonra laleye olan hayranlığım öylesine artmıştı ki, lale yetiştiriciliği yapmaya karar verdim. Bunun için, gerekli bilgileri toplamaya başladım. Öncelikle lale bahçelerini gezdim. Sonra lale yetiştiriciliği yapan birisini bulmaya çalıştım. Yetiştirici için önce lale soğanı satan yere gittim. Satıcı ile görüşmem çok yararlı oldu. Satıcı gerekli bilgileri verdi. Ayrıca tanıdığı yetiştiricilerden birinin adresini de aldım. Böylece istediğim bilgiyi elde ettim.
Bahçeyle bütünleşmiş olan babama lale soğanları için, küçük bir parça toprak ayırmasını istedim. Ayırdığı parçanın lale için, nasıl işleneceğini de izah ettim. Babamın iyimser tabiatı ve neşesini de kullanarak lale bahçesini elinden geldiğince hazırladı. Fakat lale soğanının dikilmesinden pek hoşlanmamıştı. Beni kırmama adına soğanları dikmeyi kabul etti. “Onları bahçenin kenarına öylesine atarım,” şeklinde düşünmüş. Babama göre, mısır, fasulye, sebze ve kabaktan başka toprağa atılacak bir bitkinin varlığını istemiyordu. Babam da haklıydı. Çünkü lâle yetiştiriciliği onun ilgi alanına girmiyordu. İşi benim yapmam gerekiyordu. O da görevim gereği mümkün değildi. Gidip de lale için toprağı eşeleyip düzeltip dikim aşamasına getirmeye zamanım uygun değildi.
O yıl toprak ve lale ile ilgili hemen her işi, doğal olarak babam yapmıştı. Babam her zaman ki, gibi toprakla uğraşmayı zevk biliyordu. Toprağı işlemek zevkli olduğu kadar da kolaydı. İşini ciddiye alır, gücünü kullanır ve severek yapardı. Bahçede üretilen her şey, onun için önemliydi. Sebzelerin çevresinde veya arasındaki yabani otları ve haşaratları temizlerdi. Bahçenin bakımını en iyi şekilde yapardı. Zaten hayali, sebzeleri büyütmek ama herkesin gözdesi haline getirmekti.
Babam yetiştirdiği ürünleri çok sevdiği için, ciddi çalışacağını bildiğimden Onun lale soğanlarına istemese de gereken değeri vereceğine inanıyordum. Bir nebze de olsa öylesine toprağa atacağını sevmeyeceği kuşkusunu da taşıyordum.
Soğanları aile fertleri sayısı kadar aldım. Paket yaptırdım. Üzerlerine isimlerimizi yazdırdım. Paketi kendim teslim etmek için köyün yolunu tuttum. Eve vardığımda sevinçle karşılandım. Sohbetten sonra lale soğanlarının olduğu paketi açtım. Soğanları hepimizin adına birer tane olduğunu söyledim.
Babam memnun oldu. Soğanlar için bahçenin hemen girişinde yer hazırladığını söyledi. Hatta gidip baktık. Çok güzel olmuştu. Kardeşim toprağa yeşil gübre karıştırmış, yabani otlar küçük de olsa ayıklamış. Böylece toprak temiz bir vaziyette soğanları bekliyordu.
Lale soğanlarını büyük bir özenle hazırlanmış alana dikkatle sıralayan babam, toprağın üzerine gübreyle karışık un gibi yaptığı ikinci bir toprağı daha serpti. Soğanları aile büyüğünden küçüğüne doğru sıraladı. Dikilen soğanların yanına isimlerimizin olduğu kazıkları çakarak levhaları astık. Etrafını sararak, zarar görmesini engelledik. O gün çok sevinçliydim. Çünkü bizim de lale bahçemiz vardı. Bahçeyi her gün kontrol ediyorduk. Bu kontrol günlerinde köyden ayrıldım. Günleri görevimin olduğu vilayette sayacaktım.
Laleler kırmızı mı? Yoksa siyah mı? Açacağını yorumlarken yalnız babamın adına dikilmiş olan, çimlenmiş, canlılık belirtisi göstermişti. Bir lalenin bile mevcudiyeti, güzelliği ve zarafeti bizlere yetmişti. Kırmızı rengiyle lale çevrenin odak noktası olmuştu. Her yıl aynı güzellikte açtı.
Yılın birinde bahar geldi, geçti; yaz çıktı, mevsim sonbahara döndü. Fakat kırmızı lalemiz açmadı. Lale bundan sonra da mevsimleri görmedi.
Çünkü o sonbaharın son günlerinde;
Babam, Hakkın rahmetine kavuşmuştu…