Yüzyıllardır Koçhisar’ı güneşin doğuşuyla selamlayan Sultan Alâaddin Camii
Anadolu beylikleri döneminde Şereflioğulları beyliği ve Koçoğulları beyliğinin Tuz Gölünün yakınlarında şu anda bulundukları yere yerleşmeleri ile kurulmuştur. Daha sonra Anadolu Selçuklu devletine bağlanmışlardır. Koçhisar’ın içinde bulunan Alaaddin Camii o dönemden kalan tek tarihi eserdir.
Yüzyıllardır Koçhisar’ı güneşin doğuşuyla selamlayan Sultan Alaaddin Caminin taştan yapılmış minberi basit süslemelere sahiptir. Mihrap ve minberi çok etkileyici bir sanat abidesidir. Yapım tarihi kesin olarak bilinmeyen cami, ilk olarak Selçuklu devrinde yapılmış olmalıdır. Kapısındaki 1869 tarihli kitabe, muhtemelen caminin yeniden yapım tarihini bildirmektedir. Su basman seviyesine kadar olan temel duvarlarının beden duvarlarından daha eski olması, caminin tarihini XIII. yüzyıla kadar indirmektedir.
Sarıkaya Mahallesi’nde bir teras üzerinde yer alan cami, kare planlı ve tek kubbeli bir yapıdır. Caminin beden duvarları tamamen kesme yontu taştan yapılmıştır
Basık kemerli giriş kapısının çevresinde sivri kemerli geniş bir silme dolaşmaktadır. Taç kapının üst kısmında kitabe, kenarlarında geç dönem özelliği taşıyan bazı motifler vardır. Güney tarafa eyvan şeklinde girinti yapan mihrap mekânının üzeri beşik tonozla örtülmüştür. Sade görünümlü taş mihrap, taç kapı ile aynı üslupta yapılmıştır.
Tarih Kokan Ana Bina Müzesi
Şereflikoçhisar’da tarih kokan bir yer vardır ki Sultan Alaaddin (Kurşunlu) Camii’nden sonra ikinci tarihi eserdir. Kurtuluş Savaşı’nın askeri karargâhı ve Şereflikoçhisar isminin kararının alındığı yerdir. Benim de ortaokul da eğitim aldığım binadır. İki katlı olan müze, misafirlerini yeşil bir bahçe ile karşılıyor. Müzeye her giden, mutlaka ziyaret defterine adını soyadını yazdırıyor. Böylelikle tüm ziyaretçilerin müzeye gitme tarihi kayıt altına alınıyor.
Binanın giriş duvarında Atatürk’ün fotoğrafı, Türk bayrağı, Belediye bayrağı ve kılıçlar asılı. İlk katta 3 oda bulunuyor. Odanın birinde TV, daktilolar, dikiş makinesi, süt makinesi, telefonlar, tarlada kullanılan dirgen, yaba, elek gibi araçlar, ikinci odada; minder, yastık, 1970 yılında giyilen gelinlik ve kıyafetler, radyolar, tv’ler, üçüncü odada yine müzelik kıyafetler, müzelik araç ve gereçler bulunuyor.
İkinci katta da odanın biri toplantı salonu bulunurken, ikinci ve üçüncü oda ise tuz müzesi olmak için bekliyor.
Bahçesinde kamelyaların bulunduğu müzeye, mutlaka uğrayın. Tarih kokusu üzerinize sindikten sonra günbatımı yaklaşırken belediyeye ait olan ve Koçhisar’ı geniş açıdan izleyebileceğiniz Güneş Tepe’ye çıkın. Çayınızı kahvenizi yudumlayın. Çok acıktığınızda Koçhisar’a özgü yemekler tadın. Gün batmak üzereyken “Güneş, Nemrut’tan Doğar, Tuz Gölü’nden Batar“ sözlerini hatırlayın. Doğanın ikramı olan bu güzelliği doyasıya izleyin ve alkışlayın. Bir bozlak dinleyin. Açın açın radyonuzun sesini Üstat Neşet Ertaş’ın “ Türkülerimin hakkını vererek okuyan halk müziğimizin tartışmasız kraliçesi” dediği Gülşen Kutlu‘yu dinleyin, “Doyulur mu doyulur mu?” türküsünün namelerinde bakarsınız uzaklara… Bu türkü herkesi oynatsa da sevgiliye söylenebilecek en güzel sözlere sahiptir.
Koçhisar türküleri dinlerken elinizle ritim tutarsınız. Eliniz elinizde, ayaklarınız sizde değildir. Tahta kaşık sesleri gelir türkülerin arka fonunda…
Kültür ve Turizm Bakanlığı Anadolu Medeniyetleri Müzesi kayıtlarında Antik Parnasoso Kenti
“Ankara ili, Şereflikoçhisar ilçesi, Değirmenyolu Köyünde yer alan ve Eski Tunç Çağına ait olduğu düşünülen Höyük ve çevresi Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 12.01.1993 tarih ve 2823 sayılı kararla I. ve III.Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescil edilmiştir.
Değirmenyolu Köyü ve çevresinin antik kaynaklarda ve haritalarda Parnassos Antik Kentiolarak lokalize edilmesi ve köyün eski adının da Parlasan olması, Değirmenyolu Köyünün Antik Parnassos Kenti olduğunu doğrulamaktadır. Parnassos kenti, Constantinopolis’den (İstanbul) başlayıp Nicaia (İznik) – Ankyra (Ankara) – Tatta Limne (Tuz Gölü) –Tarsos (Tarsus)- Antiocheia (Antakya) üzerinden Judaea (Kudüs) ya kadar uzanan ve Hacı Yolu olarak bilinen yol üzerinde önemli bir duraktır.”
Peçenek çayı, Şereflikoçhisar’dan geçip nazlı nazlı Tuz Gölü’ne dökülür…
Peçenek deresi, Şereflikoçhisar’ın 40 km güneydoğusundan doğar. Camişli Göl denilen yerden yan yana birkaç yerden doğan pınarlardan ve güzergâhı boyunca etrafındaki dağlardan çıkan küçük akarsularla beslenir, kış, ilk ve sonbahar aylarında yağmur ve kar yağışlarından beslenir ve kaynağını alır.
Kuzeybatıya doğru düz bir yatak içinde aktıktan sonra Şereflikoçhisar yakınında Peçenek Boğazını aşarak Koçhisar ovasına; ova üzerindeki Menderesli yatağını takip ederek batıya doğru akar ve nazlı nazlı Tuz Gölü’ne dökülür.
Anadolu Türkülerinin bağrı Şereflikoçhisar ve Hüseyin Andaç(1928 – 27 Kasım 1976)
Radyoda bir anons duyarsınız. ”Hüseyin Andaç’tan alınan bir türkü,Kara Kaş Altına Çekmiş Sürmeler” sevdayı, aşkı anlatan, Muzaffer Sarısözen’in 1950 yılında derlediği türkü sözleri sizi alıp götürür. 1958 yılında “Cilalı İbo” filminde Türk halk müziğinin çok büyük değerlerinden Neriman Altındağ Tüfekçi’nin seslendirdiği bu türkü², tarihinin önemli bir yapıtı olarak TRT’deki yerini almıştır.
Görme engelli ozanımız Hüseyin Andaç’ı; genellikle türküleri ve şiirleri ile tanırız. Bu güzel eserlerinin yüreğinden nasıl döküldüğü yaşadıkları ile yakından ilgili olmalı. Ozanımızın çoğu kişi tarafından bilinmeyen gündelik yaşantısı, hayatın acımasızlığını da gözler önüne seriyor. “Şereflikoçhisar’ın Sarıkaya Mahallesindeki kerpiçten, küçük ve bakımsız evinde, gören gözlere inat yaşam mücadelesi vermiş, iri-yarı cüssesi ve hiç kapanmayan gönül gözüyle hayata veda etmiş. Yaşadığı süre içinde, kimsenin yardımına ihtiyaç duymamış, hırçın ve öfkeli bir eş olan Atike Andaç’tan şikayet bile etmemiş, gururlu bir ozandır. Gönül gözü, her gün aynı yoldan gidip geldikleri bir komşu kızını görüp sevdalanmış, sevdasını bir çift güzel sözle anlatmış fakat karşılığında gördüğü tepki şiddet olmuştur. Kesin bilinmez ancak, “Kalp” adlı şiiri bu yaşanmış olaya tanıklık eder gibidir.”
KALP
“Neyin var şu cihanda, dertlerle dolu kalbim
Manasız bir ümmetin ve aşkın yolu kalbim Gülmek sana yakışmaz, bahtına otur ağla
Yar uğruna kırılmış, kanadı kolu kalbim.” Yaşanmışlıklar daha nasıl anlatılabilir ki? Hem özünden hem sözünden dökülmüş.
Bizler de; Her 27 Kasım’ı “Hüseyin Andaç Anma ve Anlama Günü” olarak takvimlere kaydetmiş bulunuyoruz.
Sesi de sazı gibi anlamlı Selçuk Esen
1954 yılında Şereflikoçhisar’da doğan Selçuk Esen, ilkokulu Şereflikoçhisar Cumhuriyet İlkokulunda okuduktan sonra Hasanoğlan Öğretmen Okulunda yatılı olarak okumaya başladığı yıllarda müzikle tanışır. Ankara Erkek Öğretmen Lisesini ve Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümünde keman, piyano eğitimi alır. Şereflikoçhisar’ın sosyal yaşamında sazı ve sözü ile aktif rol almıştır. Çok sayıda topladığı halk türküsünü, mani ve deyişleri arşivlemiş ve Kültür hayatımıza kazandırmıştır. Hem çalan hem söyleyen, doğduğu toprağın rengini, izini taşıyan, sesi de sazı gibi anlamlı olan değerli üstadımız, yakalandığı akciğer kanseri nedeniyle 12 Mayıs 2014 tarihinde Anadolu türkülerini bize bırakarak yaşama veda etmiştir.
Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.
Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.
Yayın Kurulu
Kent Akademisi Dergisi
Ayın Kitabı
Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,
Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.