Dün, Manastır Koyu’na gittim. Minibüsle gitmemin bir sebebi vardı. Test ediyorum. Kırsal bir alanda neler gerekli olur diye düşünüşler gerçekleştiriyorum. Fazla bir şeye gerek yok aslında. Ereğim, keyif çatmak değil. Farklı ortamlarda farklı düşünceler bulabilmek. Millet de benim karavancılık yapacağımı zannediyor. Halbuki onlara defalarca söyledim. Karavancılık olayı bana ters, diye. Bunu dememe rağmen akılları hale koltuk söktürmeye, yatak attırmaya gidiyor. İnsanların, ağız birliği etmişlercesine aynı şeyleri söylemeleri ürkütüyor beni ziyadesiyle. Kafalar geçik. Fosfor low level.
————————————————
Kurumun yan bahçesinde üç ördek epeyi zamandır vardı. Tel örgülerden bir kümesleri de var. Dördüncü bir ördek daha getirdilerdi 2-3 ay önce. Fakat ne hikmettir bilinmez, üçlü ördek grubunun reisi bu ördeğe hep mesafeli durdu. Kümesin yakınındaki büyük su leğeninde yıkanmasına dahi izin vermedi. Ördek grubu, dörtlü halde değil de 3+1 bir şekilde dolandı. Şu günlerde ördek hastalık sahibi oldu. Tüyleri cansız, sol gözü iltihaptan kapanmak üzere ve kıç bölgesinde urumsu bir çıkıntı var. Üç beş güne kalmaz vadesi dolar ve kendini toprağa teslim eder. Dün diğer üç ördeği biraz uzak tutup, leğenden su içmesini sağladım. Aynı insan gibi suya muhtaç. Arkası bana dönük rahat rahat içti suyunu.
—————————————————–
Şiir. Dijital devir başladı. Dijital devirde şiir aramak ve okumak aşırı sarhoşluk demek gibi de oluyor. Bir şiir elbette var. Seven için, bir gece vakti gökte UFO görmek gibi şiir.
——————————————————
15 Nisan‘da İzmir‘e gittim. Pazar günü olması sebebiyle kalabalıktı. Haydar Ergülen kitapları aldım. İmza masası da varmış fakat imzalatmaya gerek görmedim. Didim Yazarlar Festivaline gelirse imzalatırım.
————————————————————-
Türkiye bir inekhanedir. Kendi yanımdan yöremden başlayıp yavaş yavaş daha uzağa bakışımı genişlettiğimde bunu görmekteyim. Olan şeylerin aşamalarının, oluş şekli itibarıyla, inek sağma aşamalarına benzemesi bu inekhane benzetmesini yapmamı sağlıyor. Yanındakine yaklaşan “nasılsın sarıgızım” diye söze başlayıp tabureyi ineğin yanına ineğin aşina bakışı eşliğinde koyması ile başlıyor işe. Meme hazneyi hafiften bir yoklayış bakış yoklayışıyla birlikte tatlı bir gülümsemeye dönüşüyor sağıcının yüzünde. Kova, sağılacak sütün sıcaklığı hissiyle hazır içini ısıtacak doluma. İşte o sağmağın en leziz ilk adımı; fışkıran sütün kovanın dibindeki sevinci, sağıcınn kulaklarından başlayıp dudaklara, oradan da kalbe tatlı çarpınışlar salıyor. Sağıcının bağırsakları gurulduyor ince gaz geçişleri sırasında kaşındırmalı bir ince heyecanla. İnek ise bilinmez bir noktaya bakıyor, sabahki o taze otların kokusile manüple olmuş ıslak burnile.
————————————————————
Çok sayıda ömrümüz varmış gibi, bir de yalan yaşıyoruz? Niçün?
————————————————————-