– Salt İnsan olmanın hasletlerini değil, sorumluluğunu da unuttuk!. Toplumsal olmaktan çıktık, bireyselleştirildik. Ayrıştık, ayrıştırıldık. Ya yandaş, ya muhalif… Toplumsal değerlendirmede şaşmaz ölçü iyi, güzel doğru “ortak değer” olmaktan çıktı.
Bizi bize bağlayan toplumsal değerler gün-be-gün erozyona uğrarken, seyirci kaldık dönüşümlere. Yandaşlık bağı, en sağlam bağ olup çıktı zaman içinde.
Hırsız bizdense eylemini, yalancı bizim yalancımızsa söylemini doğruya tahvil etmeyi hem borç hem ödevimiz bilir olduk.
Kendimizi hep “aydın” bildik de; bencillik, çıkarcılık, yalancılık, yalakalık, tutarsızlık, samimiyetsizlik, riyakarlık, vurdumduymazlık, aymazlık, yasatanımazlık, önyargı, haktanımazlık ve güvensizlik… fütursuzca böylesine örgütlenirken, adam gibi dik durup “siyaset”; “siyasette başarı” bu değil diyemedik!.
Düşünceler, akıl, izan ve vicdan üçlüsünün ortaya koyduğu eserler olarak ortaya çıkmayınca, düşünceler söylemlere değil, söylemler düşünceye dönüşür hale geldi. “Söyleme göre düşünce” üretir olduk. Bu da ister istemez birilerinin söylemleri üzerinden teslimiyetçi biad ve itaat çarkının içine soktu insanları.
Oysa sessiz direnişin sembol ismi, Hindistan’ın büyük lideri Mahadma Gandi, Büyük Tuz Yürüyüşü günlerinde “söylemlerin düşünceye dönüşüm” tehlikesinin toplumsal ikazını ta 1930’larda vermişti. Söylemlerin düşüncelere değil, düşüncelerin söylemlere yön vermesi gerektiği üzerinden hareketle ne demişti Gandi:
“Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür…
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür…
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür…
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür…
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür…
Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür…
Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür.” Gandhi
***
Adam çıkıyor(!), “bacak kırmayan polisi, görevini yapmamış” sayıyor. Bu söylem, aklın eseri bir söylem olabilir mi? Kolluk kuvvetinin görevi suçluyu yakalayıp adalete teslim etmek ise, “Nazır” sıfatına güvenerek bile olsa; verilen emir kaldırır mı suçu ve suçluyu ortadan?
Ve yine adam çıkıyor, başka söylem ile ifadesi mümkün değilmiş gibi, söyleme “kararlılık” vurgusudur diyerek savunu getiriyor… Ve sen de ben de inanıyoruz, öyle mi?
• Bu söylemin, kaderimize dönüşmesine rıza mı gösterelim?
* Adam çıkıyor; 9 yaşındaki çocuk gebe kalabilir fetvası veriyor. Bu söyleme izanlı, fetva sahibine vicdanlı gözüyle bakılabilinir mi? Dinin çocuğa bakışı bu mudur hala?
Ve yine Nazır sıfatıyla bir adam(!) çıkıyor, “diyanetten din dışı fetva beklemeyin – Allahın emri” deyip, T.C. yasalarının “ağır suç” saydığı bir fiile savunu getiriyor,-. Hukuk da susuyor!
Şaşılası nokta şu ki; tepkiler üzerine, “Allah’ın emri” diyerek savunulan fetva siteden kaldırılırken yapılanın “riyakarlık” olduğu sorgulanmıyor. Siyaset adına, Allah’ın emri dedikleri konularda bile riyakarlık yapılabileceği uygulamalı olarak gösteriliyor.
• Böylesine söylemlerin, kaderimize dönüştürülmesine rıza mı gösterelim?
***
Edebin ve erdemin insan olma adına “hayasızlık” saydığı her ne varsa, parçamız olup çıktı!.
Kendimizi garantiye almak adına, çıkarın yanında yer aldık. Ya korktuk, yıldık, sindik, ya da “bize bişey olmaz!” aymazlığı ile “suya sabuna dokunmaz’lık” mantığıyla meydanları, kaba, sığ, çirkin çıkar örgütlenmelerine bıraktık.
Ama bunlar olurken aydın(!) sıfatıyla gereğini yapmak yerine kuru nutuklar attık!.
– Memleket sahipsiz değildir!..
– Gerekirse Samsun’a bir kez daha çıkarız!,
Marifet, Samsun’a bir kez dah çıkmak mı; yoksa hazır “çıkılmış”ı varken o’na sahip çıkmak mı?
07 Ocak 2018
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com