Dünyanın En Pahalı Benzini Neden Türkiye’de?
Çünkü halkın bolluk bereket içinde yaşadığı, parasının çok geldiği, aldığı kaliteli hizmet karşılığında en yüksek vergiyi ödemeyi kendinde bir borç bilen insanlar Türkiye’de ondan(!)
Öncelikli sebep şudur ki, Maliye Bakanlığı akaryakıt ürünlerini en önemli vergi kapısı olarak görmekte ve kullanımı kaçınılmaz olan yakıt üzerinden aldığı ÖTV ile % 300lere dayanan kar elde etmektedir. En rahat ÖTV tahsilâtı yapılan benzin en kolay vergi toplama kaynağı olarak görülüyor.
Fiyat artışına gerekçe olarak Maliye’nin 2010 yılı bütçesinde yer verdiği ÖTV artışı gösteriliyor. 2010 yılında Mali bütçede % 316 ÖTV artışı öngörülmüş.
Akaryakıt fiyatlarının belirlenmesinde söz sahibi olan özel sektörde görev dağılımında; TÜPRAŞ’a rafineri fiyatını açıklama, petrol dağıtım şirketlerine de akaryakıtın kaç paraya satılacağını belirleme görevi verilince haliyle fiyatlar konusunda vatandaşa yüklü vergi ödemekten başka çare kalmıyor.
Diğer taraftan,
Devletimiz kurum kazançları üzerinden kurumlar vergisini almak yerine, tüketim üzerinden vergi toplamaya ağırlık verdiği sürece vatandaş Koç’larla ya da Doğan’larla benzini aynı fiyattan almaya devam eder.
Türkiye’nin en çok gelir getiren devlet kurumlarından biri olan Tüpraş’ın özelleştirilmesinden bir süre önce %14.76’lık hissesi borsada o günkü işlem değerinin %8 altında bir fiyata bir gece gizlice İsrailli Offer ailesine 446 milyon dolara satılmış, sonrasın da kalan %51 hissesi de Koç holding’e satılarak özelleştirilmiştir. Böylece devletin en çok gelir getiren kurumu özel sektör haline gelip, milletin canına okur hale getirilmiştir.
Dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanan ülke ile dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip, dolayısıyla en ucuz yakıtını kullanan ülkelerin komşu olması da ayrı bir trajedi tabii ki. Amerika Irak’ı işgal ederek zengin petrol rezervlerini kontrol altına aldı ve ABD’de benzinin litre fiyatı takriben 0,8 dolar iken, Irak’ın komşusu olan Türkiye’de 3,45TL.
Devletin elektrik dağıtımını özelleştirmesinde maksat kaçak oranını %7’lere çekmek.
Özelleştirme öncesine kıyasla kaçak elektrik kullanım oranı %14’e gerilemiş olsa da Doğu illerinde % 70’lere varan kaçak elektrik her yıl
1,5 – 2 milyar dolar zarara yol açıyor.
Elektriğin üçte ikisinin doğalgaz santrallerde üretildiği göz önüne alındığında özelleştirme ile hedeflenen; taşınırken dörtte biri kaybolan elektriğin sebep olduğu zararın önünü kesmek.
Çünkü Devlet kaçağa göz yumar ama özel sektör yummaz.
Elektrik iletiminde gerçekleşen kaybın önlenmesi ve sistemin yenilenmesi için gerekli olan senelik 1 milyar doları ancak özel sektör karşılayabilir çünkü.
Rekabet koşullarının artmasıyla hem sanayici hem tüketicinin faydalanması artı devletin vergi gelirinin artması hedefleniyor.
Ama fiyatların artması beklentisine giren akaryakıt dağıtım şirketleri işlerine gelmeyince şalteri indiriveriyor.
Özelleştirme sonrası vatandaşın muhatap bulma imkânı artıyor, hizmet kalitesi yükseliyor, kesintiden kaynaklanan üretim aksaması olursa sanayici tazminat davası açabiliyor. Öte yandan kartlı veya ön ödemeli gibi alternatif ödeme seçenekleri oluşturuluyor
(newsweekturkiye.com)
Öte yandan, sebep olduğu yüksek ÖTV’lerin yanı sıra özelleştirmeler sonucunda elektrik dağıtım şirketlerinin de diğer özelleşen kurumlar gibi hem batma, hem de arz güvenliği riski her zaman vardır.
Benzin fiyatlarının düşmemesine sebep olarak akaryakıt şirketlerinin stok alımı gösteriliyor.
Petrol fiyatlarının yüksek olduğu dönemlerde büyük miktarda yakıt alımı yapan şirketler, fiyatlar düşse bile zarar etmemek için fiyatları aşağı çekmiyor ve aylar öncesinden pahalıya alınıp depolanan ham petrolün faturasını, araç sahipleri ödüyor.
Petrol ve dolar artışı olduğu anda zammı anında yansıtan, daha ucuza alıp depoladığı ham petrolü zamla paralel yüksek fiyata satabilen insafsız akaryakıt şirketleri, dolar ve petrol ucuzladığında ellerindeki stokları bahane edip fiyatları aşağı çekmiyorlar. Güya EPDK bu fiyat dalgalanmaları esnasında yapılan sahtekârlıkları fark edip akaryakıt şirketlerine ceza kesse bile bunun araç sahiplerine yansıyan bir hayrı olmuyor maalesef.
Hatırlarsanız geçtiğimiz sene Temmuz ayında
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) akaryakıt şirketlerinin benzin fiyatlarını belirlemede ’tavan fiyat’ uygulamasına gitmiş, iki ay süren uygulamayla yaklaşık 20 kuruşluk ucuzlama sağlanmıştı. Ama halka iki ay lütfedilen 20 kuruşluk indirim kâfi görülmüş ve Maliye Bakanlığı ani bir kararla ÖTV artışına gidip ucuzluğu zamma dönüştürmüştü.
Devlet elektrik dağıtım özelleştirmelerinin ardından şimdi de elektrik üretim santrallerini özelleştiriyor. Böylelikle termik santraller ve hidroelektrik santralleri de özelleştirilmiş oluyor.
Bir de baraj ve santral lisansları fırsatçılığı ortaya çıktı son zamanlarda. Milyar dolarlık kazanç kapısı olan suiistimale açık bu fırsatçılık alanı Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı başta olmak üzere Çevre Bakanlığı ve ona bağlı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün verdiği imtiyazlarla halkı sömürmeye son sürat devam etmektedir.
Enerji Bakanı Taner Yıldız enerji sektöründeki spekülatörleri çantacı olarak nitelendirmişti. Milliyet Gazetesi yazarı Metin Münir, bir köşe yazısında Çantacı Spekülatörleri; ‘akarsulardan elektrik elde etmek üzere devletten baraj ve santral lisansı alan ama yatırım yapmaya ne gücü ne de niyeti olan kişidir. Amacı, elindeki lisansı gerçek yatırımcıya satmak ve havadan para kazanmaktır.’ Şeklinde açıklamıştır.
EPDK ile DSİ’nin kurduğu lisanslama sisteminin gerçek ile sahte yatırımcı ayırt edecek bir süzgece sahip olmamasının vurgunculuğu kolaylaştırdığını yazan Münir, ‘EPDK ve DSİ’nin başvurucudan lisans bedeli dışında bir teminat mektubu aldığını, düzenini bu teminat mektupları ile ayakta tutulduğunu, çantacıların çoğunun taahhütlerini zamanında yerine getirmediğini ama EPDK ve DSİ bunların taahhütlerini yakmak yerine lisans sürelerini uzattığını’ vurgulayan Metin Münir aynı zamanda, ‘Piyasa kaynaklarına göre, bu güne kadar EPDK’nın dağıttığı 600 civarındaki hidroelektrik santralı (HES) lisansının yüzde 90’ı çantacıların elindedir.’ diyerek olayı net bir biçimde ifade etmiştir.
Lisansların spekülatörlere satılması ile bir komisyoncu sınıf oluşturulmuş dolayısıyla asıl yatırımcının önü tıkanarak maliyetler artırılmıştır. AKP’nin iktidara gelmesinden sonra peydah olan bu çantacıların hepsi kendi başlarına bu işleri çekip çevirebilecek kadar becerikli olamayacaklarına göre bu mesele ile alakadar olan ilgili devlet kurumlarında görevli bulunan yetkililer, fırsatçılık yapan bu çantacılar sayesinde saman altından su yürütmekte ve ceplerini doldurmaktadırlar. Çantacılar ve arkalarındaki kalın enseliler bu işten prim yaparken, artan maliyetler de elektrik fiyatlarına yansıtılarak vatandaşa finanse ettirilmektedir.
Sonuç:
Devlet babanın canı sağ olsun. Yaklaşık %60’lara varan vergiyle hazineyi doldursun. Şirketler de kar oranlarını yüksek tutmaya devam etsin. Vatandaş paşa paşa öder vergileri…
Hidroelektrik santrallerini paravan şirket üzerinden alan devlet büyüklerimizi de düşünecek olursak daha çok çantacının oyuncağı olur bu ülke…