İnsanlar neden numara yapar, ya da gerçekten yapıyor gibi mi gözükür? Kimi şıklık düşkünü, kimi çilekeş, kimi aylak rolü oynar… Ya da gerçekten öyleler.
Hayatla kendi kafalarında bile olsa, belli bir değer ölçüsüne, belli bir disipline göre yüz yüze gelmekte bir üstünlük görürler de ondan sanırım.
Gerçekte mutluluğun gizi bu mu yoksa diye düşünürüm bazen.
Bütün izlenimlerimiz ve ifadelerimizin uyacağı bir tutum, bir üslup, bir kalıp bulup benimsemek…
Tutarlı, kapsamlı ve canlı bir kalıba göre yaşanmış her hayat, klasik bir bakışıma sahip…
Bakışımlarda hayatı görmeye çalıştığımız iç gözümüze taktığımız gözlüklerle mutluluğu ve mutsuzluğu da yaşama alırız bu kesin.
Mutluluk gözlüklerinden ziyade beni ilgilendiren mutsuzluk gözlüklerinin takıldığı anlar ve durumlar önemli.
Zira gerçek mutluluğa geçmeden önce olumsuz duygusal alışkanlıkları geliştirmeye yatkın kişiliklerin ve kişilerin tekrar tekrar ortaya çıktığı belirli özellikler vardır, bakalım:
- Evrenin Merkezi ( En Ben Gözlükleri) bütün olan bitenin kendisiyle ilgili olduğunu gören bir davranış biçimi! Evrenin merkezinde oturuyoruzdur ve kendimizle o kadar meşgulüzdür ki etrafımızda olan biteni algılamaya enerjimiz kalmaz. Anlamaya çalıştığımızda da baktığımız “En ben” gözlüğümüzden yansıyan yanlış algılamalarımızla gerçekleşir.
- Hata bulucu (Hata bulucu gözlüğü): Bu gözlük bir şeyin nasıl gerçekleştiğine değil, hangi hatalarla gerçekleştiğine bakar aslında.
Varoluşun zevki değil, her hangi bir hatanın, yanlışlığın, zayıflığın peşine takılmışlardır.
- Neden benim başıma geliyor? (Zavallı ben gözlüğü): Sanki hata devamlı bizimle uğraşmaktadır ve bizlerde kurbanızdır. Evrenin tüm düzeninin bizim kişisel mutsuzluğumuzu yaratmak üzere kurulduğuna inanılmıştır.
- Bir psikolog arkadaşımdan durduğum güzel bir cümle: Garantili mutsuzluk matematiği (Negatif puanlama gözlüğü): Kötü her zaman iyiden ağır basar formülü geçerlidir. Güzellikler, +1 puanla ödüllenirken, yanlış gidilecek en küçük olay, – 10 puandan başlayarak değer görür. Bunun sonucunda o gün (-) puanla biter.
- Saplanıp kalmak (Değiştirilemezlik gözlüğü); Davranışlarımızı değiştirilemez olarak görmeye dayanır. Biz neysek oyuzdur, dünya zaten hep aynıdır, değişmeyecektir. Biz de öyle…
- Son kategorideki ise, cevaplandırılamazı sormak ( Cevaplanamazı arama gözlüğü): Bu kişiler bu günden sonra hayatlarında ne yapabileceklerine, artık geri dönülmesi imkânsız geçmiş olaylara hayıflanıp dururlar.
Olumsuzluklar tamamen bizim buluşlarımız ve bakış açımız değildir. Kaldı ki bu saydıklarımız gözlüklerde takıldığı gibi çabuk çıkarılabilir.
Yeter ki gözlükleri kullanmanın ve çıkarmanın zamanını bilebilmek.
Mutsuzlukla oluşan olumsuzluklar tamamen bizim buluşlarımız da değildir. Şartlar, çevre, bize dışımızdan empoze edilenler, en basit görüleni de yetiştirilme tarzımız.
Bir de alışkanlıklarımız… O ya da bu sebeple mutsuzluğu nasıl içimize alabiliyorsak öylece de söküp atabiliriz aslında.
Ama çoğumuz boynumuza dolanmış kocaman zincirlerle doğmuşuz gibi ve sanki onlardan kurtulamazmışız gibi davranıyoruz.
İşte bu noktada bazı eski alışkanlıklarımızdan, kabullerimizden vazgeçmek tercihi tercihini çıkaracaktık.
Acaba siz mutluluğu mu seçiyorsunuz? Seçimleriniz mi mutsuzluğunuzu ya da mutluluğunuzu belirliyor?
Yine devam edelim…
Sevgiyi unutmadan…