Muhasebede Amaç
işletme veya kuruluşun finansal (veya para ile ifade edilebilen) faaliyetlerine esas olan bilgi ve belgelerin girilmesi, düzenlenmesi, raporlanması ve kullanışlı şekilde bilgi kullanıcılarına aktarılmasıdır. Muhasebenin birçok yararı olmakla birlikte en önde gelenleri şunlardır:
• İşletmenin sahip olduğu kıymetlerin tespitini sağlar.
• İşletmede meydana gelen dönem içi faaliyetlerle dönem sonunda ulaşılan sonuçların anlaşılmasını kolaylaştırır.
• İşletme ile iş yapan üçüncü şahısların ekonomik ve sosyal durumlarının bilinmesini sağlar.
• Üçüncü şahıslarla işletme arasında meydana gelen hukuki anlaşmazlıklarda devir teşkil eder.
• İşletmede çalışan personel ve görevlilerin su istimaline karşı işletme varlığını korur.
• İşletme sahibinin vergi karşısındaki durumunu hesap üzerinden kontrol edilip incelenmesini sağlar.
Muhasebe konuları 15. yüzyıl sonuna kadar doğal bir seyir izleyerek gelişmiştir. Bu itibarla, teşebbüsler faaliyetleri sırasında karşılaştıkları kayıt problemlerini ve organizasyon ihtiyaçlarını, olayların akışına bağlı bir şekilde pratik çareler arayıp bulmakla gidermeye çalışmışlardır. Ancak Toşkanalı bir rahip olup geniş bir matematik bilgisine sahip Luco Paciola’nun 1494 yılında İtalya da yayınladığı “Summa Aritmetica” adlı eserle birlikte muhasebenin doğal gelişme dönemi kapanmış, uygulamaların yanı sıra nazari düşünceler de konuyu etki altında bırakmaya başlamıştır. Böylece İtalya prensipleri itibariyle bütün dünyaya yayılan muhasebe tekniğindeki Rönesanssında beşiği olmuştur. Söz konusu eserle birlikte, muhasebe tekniği aynı zamanda hem pratik hem de teorik bakımlardan gelişme yoluna girmiştir. Muzaaf muhasebe usulünün kurucusu olan Luco Paciola ile birlikte muhasebenin doğal gelişme seyri sona ermekte ticaret hayatının gelişmesine paralel olarak süratle gelişmiştir. Ancak muhasebenin bir organizasyon aracı olarak ele alınıp, bütçe uygulamasına ve yönetim amaçlarına paralel bir şekilde işlenmesi 19. yüzyıl sonlarına doğru olmuştur. 19. yüzyıl muhasebe literatürünün gerek pratik gerek teorik alanlarda zenginleşip yaygın bir hal aldığı dönemdir.
Muhasebe konuları 15. yüzyıl sonuna kadar doğal bir seyir izleyerek gelişmiştir. Bu itibarla, teşebbüsler faaliyetleri sırasında karşılaştıkları kayıt problemlerini ve organizasyon ihtiyaçlarını, olayların akışına bağlı bir şekilde pratik çareler arayıp bulmakla gidermeye çalışmışlardır. Ancak Toşkanalı bir rahip olup geniş bir matematik bilgisine sahip Luco Paciola’nun 1494 yılında İtalya da yayınladığı “Summa Aritmetica” adlı eserle birlikte muhasebenin doğal gelişme dönemi kapanmış, uygulamaların yanı sıra nazari düşünceler de konuyu etki altında bırakmaya başlamıştır. Böylece İtalya prensipleri itibariyle bütün dünyaya yayılan muhasebe tekniğindeki Rönesanssında beşiği olmuştur. Söz konusu eserle birlikte, muhasebe tekniği aynı zamanda hem pratik hem de teorik bakımlardan gelişme yoluna girmiştir. Muzaaf muhasebe usulünün kurucusu olan Luco Paciola ile birlikte muhasebenin doğal gelişme seyri sona ermekte ticaret hayatının gelişmesine paralel olarak süratle gelişmiştir. Ancak muhasebenin bir organizasyon aracı olarak ele alınıp, bütçe uygulamasına ve yönetim amaçlarına paralel bir şekilde işlenmesi 19. yüzyıl sonlarına doğru olmuştur.
19. yüzyıl muhasebe literatürünün gerek pratik gerek teorik alanlarda zenginleşip yaygın bir hal aldığı dönemdir.
Muhasebe, finansal karakterli, para ile ifade edilebilen işlem ve olayların kaydedilmesi, sınıflandırılması, özetlenerek raporlar halinde sunulması ve yorumlanması ile ilgili bir sanat olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım muhasebenin klasik ve modern fonksiyonlarını da kapsamaktadır. İlk zamanlarda, defter tutma şeklinde kabul edilen muhasebe, işlem ve olayların kaydedilmesini, sınıflandırılmasını ve sonuçların raporlar halinde sunulmasını gerçekleştirmiştir. Ancak ekonomik gelişmeler neticesinde işletme yöneticileri muhasebeden bazı bilgileri analiz etmesini, yorumlamasını ve bunlarla ilgili raporları kendilerine sunmasını beklemişlerdir. Böylece zaman içinde muhasebe işlemlerin basit kayıt tekniğinden yöneticilerin karar almasına yardımcı olan ve işletme faaliyetlerini kontrol eden bir araç haline gelmiştir.
Muhasebe kayıtlarının kullanımı M.Ö. 5000 yıllarına kadar iner. Babil, Mısır, Eski Yunan, Roma, Eski Avrupa ve Orta Çağda muhasebe kayıtlarına rastlanmıştır. Ancak bu kayıtlar, sistemli belli kurallara dayanan sistemler olmayıp envanterler le ilgili listeler ücret ödemeleri, borç alacak hesapları, vergi takdirleri ile ilgili kayıtlardı. İnsanlar ve işletmeler gelişimin her safhasında muhasebeyi kendi ihtiyaçlarına uygun olarak, bildikleri veya öğrendikleri kayıt ve analiz teknikleri çerçevesinde yönetim, kontrol, ticari delil, vergi toplama, raporlama gibi amaçlar için kullanmışlardır.
12. yüzyılda muhasebe kayıtları çok basit şekilde idi. Ticari ilişkilerin, ortaklıkların izlenmesi ile ilgili basit hatırlatıcı kayıtlardan ibaretti. İşletmenin kayıtları ile işletme sahiplerinin varlıklarına ait kayıtların ayrı olarak takibi ancak bu yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşmiştir.
13. yüzyılda kredi işlemlerindeki artış ve işletmelerin ihraç ürünleri için yabancı şehirlerde şubeler kurmaları veya acenteleri kullanmaları muhasebe kayıtlarını etkilemiş, daha karmaşık muhasebe kayıtlarına ihtiyaç doğurmuştur. Muhasebede modern anlamda yöntem 13. ve 14. yüzyıllarda çift taraftı kayıt sisteminin gelişmesi ile başlamıştır. Basit veya tek taraflı kayıt sistemi olarak tanımlanan ilkel muhasebede işlemler veya olaylar tek bir kayıt ile ifade edildiklerinden tek taraflı kayıt sistemi eksik, hata yapma ve yapılan hatanın ortaya çıkmaması ihtimali fazla olan bir sistemdi. Çift taraflı kayıt sistemi işletme faaliyetlerinin iki yönünü birden kavramış (her borçlu ile ilgili bir kredi verenin, her ödeyenle ilgili bir para alanın, her satıcı ile ilgili bir müşterinin olduğu), her işlem veya olay için en az iki kayıt yapmıştır. Böylece hata yapma ihtimalini azaltmış, kayıtların birbirini kontrol etmesini, hata yapıldığı zaman hatanın ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Haçlı seferi ile Akdeniz’de ticaretin gelişmesi ve Rönesans döneminde İtalya şehirlerindeki ticari canlılık kayıt sisteminin gelişmesini zorunlu hale getirmiştir.
Floransa’da ithalat, üretim ve elbise satışı ile uğraşan del Bene şirketi 1322 de etkili bir kayıt sistemi kurmuş, tam olarak çift taraflı kayıt sistemini gerçekleştirmemişse de çoğu durumda çift taraflı kayıt yapmıştır.
14. yüzyılda İtalyan tacirler ve imalâtçılar endüstriyel faaliyetleri büyütmüş ve şubeler kurmuşlardır. Banka ve diğer finansal kurumlarla Orta Asya’ya kadar ticareti organize etmişlerdir. Böylece İtalyan tacirlerinin ekonomik ve politik etkileri İskandinavya’dan Hindistan’a kadar yayılmıştır. 1340 yılında Cenova şehrinin yönetiminde çift taraflı kayıt sistemi tatmin edici bir hesap planı ile kullanılmıştır. Bu hesap planında ayrı masraf hesapları, bir sermaye hesabı olarak şehir hesabı kullanılmış, masraf ve gelir hesapları yıl sonunda kapatılmıştır.
Çift taraflı kayıt sisteminde en büyük gelişme Tuscan’lı bir tüccar ve bankacı olan Francesco di Marco Datini’nin kayıtları ile sağlanmıştır. Datini’nin işletmesinde ilk zamanlar tek taraflı kayıt sistemi kullanılmış, 1390 yılından itibaren çift taraflı kayıt sistemine geçilmiştir. Datini’nin 31 Ocak 1399 tarihli Bilançosunda Borçlular, Alacaklılar, Dış İlişkiler Bakiyesi Şubeler Bakiyesi, Stoklar, Şüpheli Alacaklar, Ödenecek Vergiler, Amortismanlar, ihtiyatlar, pay senetleri, bilanço tanziminde izi bulunamayan hatalar gibi hesaplar vardı.
1397 de kurulmuş olan Floransa Medici Bankası da önemli örneklere sahipti. Bu işletme, diğer İtalya şehirlerinde şubeler, önemli ticaret merkezleri ve imalathaneler kurmuş ve işletmiştir. Muhasebe kayıtlarında her şube ve her fabrika ayrı bir varlık olarak ele alınmış, şubeler arasındaki hesapların karşılıklı çalışması ve kontrolü sağlanmıştır. Her şubenin bilançosunun bir nüshası Floransa’ya gönderiliyor, orada muhasebe kontrolü, şüpheli veya vadesi geçmiş alacakların takibi yapılıyordu. Ancak, Medici Bankasının uyguladığı çift taraflı kayıt sistemi faaliyetlerinin hacmine göre yetersizdi. Batılı yazarlara göre muhasebe üzerine yayınlanmış ilk kitap, İtalyan Matematikçi ve rahip olan Luca Pacioli’nin 1494’de yayınlanan “Summa di Aritmetica Geometria Proportioni et Proportionalita” isimli kitaptır. Bu kitabın “De Computis et Scriptures” başlıklı bölümü muhasebeye ayrılmıştı. Bu bölüm 1504’de Tuscany’de “La Scuola Perfetto dei Mercanti” ismi ile ayrı olarak yayınlanmıştır.
Pacioli çift taraflı kayıt sisteminin mucidi olduğunu ileri sürmemiştir. Gerçekten de Summa’da tarif edilen yöntemler Venedik’te 200 yıldan beri kullanılmakta idi.
Batılı yazarların ilk muhasebe kitabı yazarı olarak Pacioli’yi göstermelerine rağmen Abdullah İbn Muhammed İbn Kiya AI-Mazanderani’nin “Resalâ-i Falakiyya der ilmi Siyagat” isimli eseri 1363 yılında yayınlanmış olup çift taraflı kayıt sistemine ait ayrıntılı örneklere sahiptir.
Pacioli Summa’da çift kayıt sisteminde üç deftere dikkati çekmiştir. Bu defterler; yardımcı defter özelliğinde acente, yevmiye defteri ve defteri kebir (büyük defter)dir. Stoklar ve şahsi işlemler acenteye kaydedilmiştir. Acente için özel bir form veya standart düşünülmemiştir. Yevmiye defterinde kayıtlar borç ve alacak olarak ayrılmış, işlemler bir usul dâhilinde ve sırasıyla kaydedilmiştir. İşlemler yevmiye defterinden defteri kebire nakledilmişlerdir. Her hesabın sayfa numarasını ve durumunu gösteren bir tablo düzenlenmiştir. Gelir ve gider hesapları dönem sonunda kâr ve zarar hesabına aktarılmış, işletme kârının veya zararının bu hesaptan görülebileceği ve istenirse sermaye hesabına devredilip kapatılabileceği belirtilmiştir.
15. yüzyılda İtalya’da Pacioli’nin eserinde belirtilen basit muhasebe sistemi yaygın olarak kullanılmıştır. 15. yüzyılın ortalarında Del Bene şirketinin muhasebe kayıtlarında iki deftere rastlanılmıştır. Bu defterlerden biri maliyet kayıtlarına diğeri ticari işlemlere ayrılmıştı. Pacioli’nin zamanında maliyet analiz formlarının kullanıldığı kesin olmakla beraber sunmada bununla ilgili tekniklerden bahsedilmemiştir.
Datini muhasebesinde yabancı paralar için ayrı kolonlar kullanılmış, yerli para ve yabancı para değerleri arasındaki farktan dolayı kar ve zarar hesaplanmıştır.
Pacioli Summa’nın 34. bölümünde çift taraflı kayıt sistemini tanımlamıştır. Ancak, bu tanımlama 15. yüzyıl Venedikli tacirlerin uygulamalarını yansıtmak şeklinde olmuştur. 1525 yılında da Antonio Togliente “Luminario di Aritmetica” adlı eserinde çift taraflı kayıt sistemi ile ilgili kavramı ilk defa kullanmıştır.
1500’Ieri takip eden yıllarda çift taraflı kayıt sistemi Avrupa’ya yayılmıştır. 16. yüzyılda muhasebe konusunda çeşitli lisanlarda çok sayıda kitap yayınlanmıştır. Bu kitapların hepsi az çok sunmaya dayanmıştır. Domenico Manzoni’nin “Quaderno doppio col suo giornale secondo il costume di Venetio” isimli kitabı 1540 ile 1574 yılları arasında 6 baskı yapmıştır. Pacioli’nin kitabından daha fazla örneklere sahip olmakla beraber bazı kısımları Pacioli’nin eserinden kelime kelime alınmıştır. Muhasebe konusunda ilk İngiliz eseri olan Hugh Oldcastle’ın “Profıtable Treatyca” 1543 yılında yayınlanmıştır. Bu eser de Pacioli’nin çok benzer bir kopyasıdır. John Mellis’in “Briefe Instruction” isimli eseri de eski yayınların yeniden derlenip toplanmasıyla meydana gelmiştir. Ympyn’nin “Notable and Excellent Woorke” isimli kitabı 1543’de Fransa ve Almanya’da aynı anda yayınlanmış 1547 de İngilizce çevirisi yapılmıştır. John Waddington’un 1567 de yayınlanmış “Briefe Instruction” isimli eseri iIe Flichard Dafforne’nin 1635 de yayınlanmış ‘The Merchant’s Mirrour” isimli eseri Alman ticari uygulamalarından örneklere sahiptir.
1569 da James Peel yardımcı defterlerin kullanılmasını yevmiye defterinin kaldırılmasını savunmuştur. 1769 da Benjamin Booth defteri kebire geçirmeden önce kayıtları özetleyici olarak yardımcı defter kullanımını teklif etmiştir.
16. ve 17. yüzyıllarda Avrupa’da daha yaygın olarak, İngiltere ve Hollanda’da da kısmen kullanılan çift taraflı kayıt sistemi 18. yüzyılda tartışılmaya başlanmıştır.
Edward Jones’un 1796 da yayınlanmış kitabında İtalyan sistemi eleştirilmiş, tek taraflı kayıt sistemine dayanan bir yöntem teklif edilmiştir. Jones’un kitabı 1797 de Amerika’da basılmış ve çeşitli dillere çevrilmiştir. Uluslararası bir üne kavuşan tek İngiliz eseri olmuştur. Fakat maalesef ilk ilgiden sonra genel kabul kazanamamıştır.
Muhasebe İtalyan tacirler tarafından ticaretin gelişimi ile Avrupa’ya yayılmıştır. Uygulamada kullanımı ile sistemde düzeltmeler yapılmıştır. İlk muhasebe yazarları bilgileri uygulamacılara aktarmışlar. Uygulamacılar da modern kayıt ve raporlama yöntemlerinin kurulmasına yardımcı olmuşlardır. Muhasebe kayıt ve raporlama tekniklerindeki gelişmeler zamanımıza kadar yavaş fakat düzenli olarak devam etmiş ve devam etmektedir.
Muhasebe kavramı açısından burada önemli olan muhasebenin tarihçesi değil, muhasebe anlayışındaki gelişmelerdir. Gerçi muhasebe anlayışındaki değişmeler de tarihi gelişim içinde olmuş, toplumların ve ekonomik hayatın gelişmesi ve muhasebeye olan ihtiyacın zaman içindeki değişimi ile birlikte gerçekleşmiştir. Bugün yaygın olan ve ülkemizde uygulanan muhasebenin de temelini oluşturan çift taraflı muhasebe (muzaaf kayıt usulü) 1494 tarihinde Venedik’te yayımlandığı bir eseriyle Luca Pacioli adlı bir İtalyan tarafından dünyaya tanıtılmıştır. Ondan önce de İtalyan kayıt yönteminin varlığı bilinmesine rağmen, bu eser ilk sistemli eser olma özelliğini taşımaktadır.
Muhasebe, ekonomik faaliyetlerde bulunan işletmelerin, finansal (parasal) karakterdeki bütün işlem ve değerlerini kaydetme ve sınıflama ilmidir.
20. yüzyılın başlarından itibaren maliyet ve yönetim muhasebesi konularında önemli gelişmeler olmuştur. 20. yüzyılın ikinci yarısında ise muhasebede önemli bir gelişme gösterip, insan kaynakları muhasebesi, sosyal muhasebe, enflasyon muhasebesi, uluslararası muhasebe gibi konularda yeni kayıt ve raporlama teknikleri geliştirilmiştir.
Ülkemizde muhasebenin belli bir nizama bağlanması 1850 tarihli “Kanunname-i Ticaret” ile başlar. 1807 tarihli Fransız Ticaret Kanununun tercümesi olan bu metin tüccarların tutmakla yükümlü bulundukları defterler hakkında hükümler getirmiştir. Batı memleketlerinde olduğu gibi muhasebe konuları ülkemizde uzun süre Ticaret Muhasebesi veya Genel Muhasebe çerçevesinde kalmıştır. Bu süre içerisinde yürürlüğe giren 865 sayılı Türk Ticaret Kanununun Alman Ticaret Kanunundan alınmış olduğu için anonim şirketler bunların hesapları ile bilançolarını ilgilendiren açıklamalar Alman literatüründen yararlanmak suretiyle gelişmiştir. 1926 yılında yürürlüğe giren Ticaret Kanununda şirket hesaplarının tutuluş şekli ile karın hesaplanması üzerinde durulmuş ayrıca hesap dönemleriyle sınırlı olarak döküm çalışmaları, bilanço ve kar zarar tablolarının düzenlenmesi gibi hususlarda belli esaslar getirilmiştir.
İktisadi devlet teşekküllerinin faaliyetlerini düzenlemek üzere 1938 yılında yürürlüğe girmiş bulunan 3460 sayılı kanunun aynı zamanda İşletme Bütçesi tatbikatına yol açmış Başbakanlık Umumi Murakabe heyeti ise, ülkemizde iktisadi karakter taşıyan inceleme usullerinin önderliği yapılmış, devletçe yapılan fiyat kontrol uygulamaları işletmeleri maliyet muhasebesi konularına itmiştir.
Özellikle hazırlıklar tamamlanıp 1950 yılında yürürlüğe giren gelir vergisi reformuna ilişkin mevzuat eskisine kıyasla çok geniş bir mükellef zümresini muhasebe konularıyla yakından ilgilenme durumunda bırakmıştır. Bu arada vergi tekniği ve muhasebe uygulamaları açısından belli prensipler getiren 5422 sayılı Vergi Usul Kanunu ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu kayıt nizamı bakımından teşebbüsleri yeni bir düzen içerisine sokmuştur.
1960 yılından sonra ülkemizde başlayan planlı kalkınma dönemi ile birlikte gerek kamu sektöründe gerekse özel sektörde faaliyette bulunan işletmelerden özellikle plan hedeflerine uygun yatırım harcamalarına girişenleri yeni muhasebe tekniklerini de izlemek zorunda kalmışlardır.
12.03.1964 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe giren 440 sayılı kanunun geçici 1 maddesine göre uygun olarak kurulması öngörülen İktisadi Devlet Teşekküllerini yeniden düzenleme komisyonu muhasebe usullerinin ıslahı ve tekdüzeni için esaslar tespit etmeye komisyonun mali işler ve muhasebe grubu tarafından başlanmıştır. Bu komisyon 1964 ile 1968 yılına kadar başarılı bir şekilde çalışarak batı ülkelerinde büyük güçlüklerle ve örgütlenmiş kuruluşların yardımlarıyla 20. yüzyılın başlarında uygulamaya konan muhasebe bilgilerinde tek düzeni yurdumuzda da tüm ülkenin planlı ve programlı hedef tutan 5 yıllık kalkınma planlarına uygun bir şekilde hazırlamıştır. Hem İktisadi Devlet Teşekküllerini hem de Özel sektörü hedef alan tekdüzen hesap sistemi bilahare özel sektörün karşı koyması ile İktisadi Devlet Teşekkülleri için zorunlu özel sektör için isteğe bağlı bir görüşle 1972 yılı başından itibaren uygulama alanına sokulmuştur. Gerçekten anılan komisyon Mali İşler ve Muhasebe grubu tarafından yurdumuzun İktisadi Devlet Teşekküllerinde olduğu kadar özel sektörde de senelerden beri beklenen tekdüzen bir muhasebe ve raporlama sisteminin hazırlanıp uygulamaya konulmuş bulunması yurt ekonomisinin gelişmesinde çok önemli bir hareket noktası olmuştur.
1972 yılından itibaren İktisadi Devlet Teşekküllerinde zorunlu olarak uygulanan Tekdüzen Muhasebe Sistemi, özel sektörde de 1994 yılından itibaren zorunlu olarak uygulanmaya başlamış ve uygulamaya devam edilmektedir. Ülkemizdeki muhasebe gelişimine gelince, Cumhuriyet dönemine kadar ülkemizde muhasebe basit kayıt usullerine dayandırılmıştır. Uygulama daha çok devlet sektöründe görülmüştür.
Cumhuriyet döneminde 1960 yılına kadar muhasebeye Alman etkisi hâkim olmuştur. Sümerbank için hazırlanan Muhasebe sistemi İktisadi Devlet Teşekküllerinin çoğu tarafından benimsenip uygulanmıştır. 1972 yılından itibaren de Kamu İktisadi Teşebbüslerinde Tek Düzen Muhasebe Sisteminin uygulamasına geçilmiştir.
Sermaye Piyasası Kurulu, kendine tabi işletmeler için 1983 yılı başında Mali Tablo formları ve 1984 yılı başında Genel Hesap Planı yayınlamıştır. Böylece muhasebe uygulamasında bir tek düzene doğru hareket edilmiştir. 1993 yılı başından itibaren de Maliye Bakanlığının yayınladığı Tek Düzen Muhasebe Sistemi yürürlüğe girmiştir.
Bilgisayarların gelişmesi ile muhasebe uygulamalarında bilgisayarlardan faydalanma oldukça yaygınlaşmıştır. Muhasebede kullanılan hesap planlarının tek düzene bağlanması, uygulamalarla ilgili standartların oluşturulması ve uygulamalarının zorunlu hale getirilmesi, bilgisayarlı muhasebe paket programlarının çok geliştirilmiş olması yakın gelecekte muhasebe tekniğinin öğretimini gereksiz kılacaktır. Bilgisayar kullanımı konusunda otomasyona geçmiş gelişmiş işletmelerde muhasebe bilgisi olmayan bilgisayar operatörleri işletmenin faaliyetlerini bilgisayar ekranlarından girmekte, arka planda muhasebe kayıtları ve raporları otomatik olarak oluşmaktadır.
1993 yılından günümüze İşletmeler, muhasebe sistemlerini tekdüzen hesap çerçevesi ve hesap planı doğrultusunda kurmak zorundadır. Hesapların çalışması hesap planı açıklamalarında belirtildiği gibi gerçekleşir.