Titanic, Aliens, Terminatör filmlerinin yönetmeni James Cameron, son filmi olan Avatar’da 3D (3 boyutlu sinema tekniği) ile insanlara tam bir görsel şölen yaşatıyor. Film kısa zamanda yakaladığı 1.6 milyar dolarlık gişe hasılatıyla rekora doğru koşuyor.Bu yıl Altın Küre Ödülleri’nde destansı bilim kurgu filmi ile “en iyi yönetmen” ödülüne layık görülen James Cameron, günümüzün son teknolojiyle çekilen en yüksek bütçeli filmine böylece imzasını atmış bulunuyor.
Film endüstrisinin son yıllarda ne denli ilerlediğinin kanıtı niteliğindeki film, baştan sona insanı masalsı bir dünyada yolculuğa çıkartıyor. 3 boyutlu sinema tekniği ile de adeta filmin içinde yaşıyorsunuz… İnsanın hayal gücünün ne kadar da derin olduğunu filmin her sahnesinde yakalayabiliyorsunuz…
Eminim ki; herkesi filmin farklı bir yönü etkiliyor… Yaşanan büyük aşk hikayesi, aşkın iki farklı canlı türü arasında yaşanması yani aslında ruhların birleşimi, inancın gücü, tabiatın mucizeleri, insanoğlunun doğaya verdiği zararlar, savaşın karanlığı ve imkansızlıkların olabilirliği… Film aslında o masalsı çerçevenin içerisinde çok şey aktarıyor insana…
Beni filmde en çok hüzünlendiren kare, film boyunca izlediğimiz o masalsı uydunun “Pandora”, savaş denilen canavar yüzünden biranda cehenneme dönüşmesi… İnsanoğlunun çıkarları uğruna güzellikleri harcayan o gaddar yüzü…
Avatar’da farklı bir canlı türünü katletmeye çalışırken, gerçek dünyada da aslında kendimizi katletmiyor muyuz? Üzerinde yaşadığımız toprakları rant uğruna beton yığınlarıyla kaplayan bizler, daha yüksek binaları inşa etmek uğruna yarış halinde değil miyiz? Köylülerimizi şehirlere dolduran, nüfusu böylece bir yere yığanlar yine bizler değil miyiz? İnsanları koyun misali güden, onların yaşam alanlarını elinden alan ve yaşadıkları güzelim yeşil yerleri sanayi bacaları haline dönüştürenler yine bizler değil miyiz? Teknoloji ile içine ettiğimiz atmosferi, Kyoto Protokolü gibi “imdat projeleri” ile kurtarmaya çalışanlar da “bu sefer bizler” değil miyiz?…
Gerçek şu ki; bir filmi film yapan, film sonunda insan üzerinde bıraktığı etki… Düşlerin insan beyninde bu denli şekillendiği günümüzde; ne kuru aşk hikayeleri, ne kokmuş Kurt Adam efsaneleri, ne klasik ajan filmleri insanlara bir şeyler katabiliyor. Farklılık her kıvamında göz kamaştırmaya devam ediyor. Film teknolojisinin dev ülkesi, görünenin ardında gizlediği yaklaşımları ile eleştirmenlerin ilgi odağı olsa da, izleyicilerin alkışlarını sonuna kadar hak ediyor. Dilerim ki; Titanic filminin vizyona girdiği dönemde insanlarda azalmış olan romantizm duygusunu yeniden canlandırması gibi, Avatar filmi de savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu hissedemeyenlere gösterir.
“Film beni fazlasıyla etkiledi, beni etkilediği gibi turizmi de etkilemesi umuduyla!…”