Bir tek annemlerin evinin kaldığı mahallemde dolaştım geçen haftasonu. Hepsi birer birer yıkıldı yerlerine kocaman binalar dikildi. Tabi ki eski havası yok artık, Komşuların yarısı gitti, yarısı ise yapılan binaların içinde, halbuki eskiden böylemiydi balkona çıktığım zaman herkesi görür sohbet ederdim. Annemlerin evi 3 katlı müstakil bir ev, üzerinde terası, terasında aşağıdaki balkonlara uzanan bir asması olan, kenarlarında babaannemin elleriyle ektiği rengarenk şebboyların, zambakların, güllerin, akşam sefalarının, Fatmacıkların, karanfillerin ve begonyaların dans ettiği çiçekliği olan bir ev. Her gittiğimde çıkarım terasına, kendimi burada bambaşka bir dünyada hissederim, çünkü orada içilen kahvenin yerini hiçbir şey alamaz. Çoğu kez halamla karşılıklı oturur dertleşiriz eski resimlere bakar resimde olup ta artık hayatta olmayanlarımızı anarız. Canım dedem ve babaannem bizim koca çınarlarımız daha bizi bırakmadılar o yüzden onlar bizim için çok değerli.
Eskiden manzarası harikaydı evimizin Haliç Köprüsüne bakarak yerdik yemeklerimizi, çayımızı içerken Galata Kulesi’ni seyre dalardık. Ama zamanla yükselen binalar kapadı önümüzü şimdi hiçbir şey göremiyoruz. Yine de büyüyen betonlaşan şehirde bu kadarıyla yetinmek güzel diye düşünüyorum. Bir bir düşündüm eskiyi, hatıraları, anıları 80’li yıllarda yaşadığımız mahalleyi çok özlediğimi fark ettim ve o anda aldım elime kalemi yazmaya başladım. Bütün 70’li yıllarda doğup ta 80’lerde çocukluğunu yaşayan herkes için yazdım.
Eskiden koşup oynadığımız meydanlarımız vardı. Çocukluğumuzun geçtiği birbirimizle yarıştığımız meydanlar. Her mahallede her evin önünde ayrı muhabbetlerin yapıldığı, küçük tabureler ya da killim serilen meydanlarımız. Kadınların günün dedikodusunu yaptığı, kiminin dantel ördüğü, kiminin nakış işlediği, kiminin ise yemek derdinde olduğu meydanlar. O meydanlarda koşuştururduk kan ter içinde kalıncaya kadar. Ama her şey çok masumdu aklımızda bir tek akşam olmasın eve girmeyelim derdi vardı. Yüzümüzde mahallenin tozu toprağı halka halka olmuş burunlar, bir o kadar mutlu gözler. Ortalıkta şimdiki gibi imdat bağırışları yoktu. Annelerin sesi yükselirdi bir tek, çocuklarının kavga ettikleri zamanlarda.
Meydanlarımız vardı eskiden yükselen binaların arasında değildik. Bahçelerimiz, ağaçlarımız vardı yazları salçalar, tarhanalar yapılır, kışın gelen kömürü hep birlikte taşıdığımız, şimdiki gibi fatura derdimizin olmadığı, açın halinden anladığımız, kömürü bitene kömür verdiğimiz.
Meydanlarımız vardı yaz kış gelip geçtiğimiz evimizin yolu olan. İndirme balkonlarımızda otururken gelene geçene baktığımız meydanlarımız. Sevinçlerimizi, hüzünlerimizi paylaştığımız, mahalle satıcıları geldiği zaman başına doluştuğumuz meydanlarımız.
Kına gecelerini yaptığımız eğlenceyle, coşkuyla oynadığımız birinin düğünü olduğu zaman o meydanda kendi düğünümüzmüş gibi koşuşturduğumuz. Gelin anasını teselli ettiğimiz, giden kız ise kendi kızımız gibi gördüğümüz. Nice güzel şeylere şahit olan, takımımız şampiyon olduğunda bayrağıyla danslar ettiğimiz meydanlarımız.
Hidrellez kutlamalarını yaptığımız, kocaman ateşleri yaktığımız, bir düğün edasında yaşadığımız meydanlarımız. Adetlerin teker teker yapıldığı Hidrellez akşamında taşların toplandığı, kızların dut ağaçı bulma telaşında olduğu, soğanlara dileklerin dilendiği meydanlarımız. Sabahları kırk çeşit otla yıkanıp kendimizi piknik için sokağa attığımız, bayramlarda çocukken kapı kapı dolaştığımız, ellerimizde poşetlerle şekerlerimizi yediğimiz hangimizin daha çok diye göz ucuyla baktığımız meydanlarımız.
Büyük kentleşme içerisinde yıktılar meydanlarımızı, her bir evin önünü büyük binaların aldığı şimdilerde ise komşuluk kavramının kalmadığı, insanların yüzyüze bakmak yerine mail, mesaj ile konuştuğu meydanlar kaldı elimizde. Eskiden yaz akşamlarında gece geç saatlere kadar oturulurdu, şimdilerde ise perdeyi açmaya cesaret edemediğimiz meydanlarımız var. Meydan değil ya hani sokak, cadde oldular. Kimsenin kimseyi tanımadığı meydanlarımız var şimdi. Ağaçlarımızın kesildiği, bayramlarımızın bittiği, çocuklarımızın bilgisayar ortamından kalkamayıp insan içine karışmadığı sokaklarımız var şimdi. O zamanlarda çocuklarını gönül rahatlığıyla meydana salan anneler vardı. Şimdi gözünün önünden bir an bile ayırmayan annelerimiz var.
Kenarında aşıkların beklediği meydanlarımız vardı, yol boyu dizilmiş kızlar bakarlardı sevdiklerine, bazen bahanelerimiz vardı meydanlarda ürettiğimiz sadece bir kerecik görebilmek için uydurulan yalanlarımız vardı. Şimdi ki gibi barlarda, diskolarda buluşulmaz bakkal da, tüpçü de görürdük göreceğimizi. Meydanlarımız gitti yıllar önce, taş yığınları üzerlerini örttü, artık ne piknik yapacak yerlerimiz kaldı, nede aşkla bakacak gözlerimiz var. Bu benim meydanlarımdı şimdilerde kalmayan yok olan meydanlarım. Şimdilerde komşularımın yerinde binaların olduğu meydanlarım.
Meydanlarımız vardı hayatı sevdiğimiz. Üzüntümüzü paylaştıkça azalttığımız. Daha kaybolmamış meydanınız varsa açın kollarınızı eskileri çağırın yanınıza, dostluğunuzun tadını çıkarın.
Eskiden ne kaldıysa hayata dair yakalayın.
Devamını okuyun