Memleket özlemi, “Çeken bilir ayrılığın derdini,” mısrasına yansır. “Doğduğun değil, doyduğun yerdir, memleketin,” Fakat doğduğun, hayatı tanıdığın ve toprağının kokusunu ciğerlerine çektiğin yörenin özlemini hissetmemek mümkün değildir.
Toprağında değilsin, ondan uzaktasın. Doğup büyüdüğün, sevdiğin, sevildiğin o toprakla arana başka topraklar girmiş, topraklar geniş ve topraklar uzun. Bu toprakların hasretinin verdiği acıyı, hissederek yaşantını devam ettiriyorsun. Buna rağmen bulunduğun ortama uyum sağlamaya çalışıyorsun. Topraklarını uzaktan koklayacaksan, yaşadığın mekândaki, kazanımlarınla mutlu olmasını bileceksin.
Memleketinden ayrılman büyük bir hüsran yaşatsa da, “Doyduğum yer, işim ve aşım,”deyip teselli bulacaksın.
Memleketinden ayrılıp uzak illere göçmek zorunda olanlarla yapılan röportajda, “Toprağından ayrılma,” denilen anlayışın yarattığı tahribatı gözlemek mümkün olacaktır. Çünkü el toprağında seni anlayacak insanlarla karşılaşmayacaksın.”Bülbül gül varsa ötecektir.” Bülbül aslından uzak düşse, bir an önce onu arayacaktır. Bülbülün hamurunun mayası gülün olduğu suyla yoğrulmuştur.
Ülkede göçlerin sonuçları, ailenin sosyal yapısına etkir. Öyle ki, aile her iki ortam arasında kalır. “İki cami arasında kalmış gibi manen ezilir.”Ezilmiş aileler bu konuda “geri dönüş yollarını,” ararken çelişkili duygular yaşarlar. Çünkü ailede yeni nesil büyükler gibi düşünmemektedir. Yeni nesil toprak kavramını maddi ve manevi olarak yaşamamıştır.
Onun için toprağa dönmek istemez. Yeni nesille bu konuda uyuşmak mümkün değildir. Yeni nesil mantık olarak yaşamak istediği yaşam tarzını senaryolaştırıp uygulamaya koymak ister.
Sahneye çıksalar da rollerinden dolayı tebrik edilmezler. Üzüntü acı ve keder peşlerini bırakmayacak ve onları duyan olmayacaktır.
Göç sonucu ekonomik ve kültürel çevreye yararlananlar, özgür iradeleriyle düşüncelerini ortaya kayabilirler. Böylece memleketten uzak fakat yeni bir kişilik kazanmanın verdiği onuru yaşamış olurlar. Bu insanlarla yapılan araştırmada özlemlerini ortaya koymada başarılı olacaklardır. İlk önce geçiş sefaleti yaşansa da geçici olduğu bilinmektedir.
Memleket özlemi çeken, toprağından uzaktır. Uzak olduğu için, eziktir, onun için çevresindeki insanlar onu tanımasını ister. Yaşadığı ortamı da memleketindeki yapısal ortama benzetir. Kendisi de o çevreye uyum sağlamaya çalışır. Bütün bunlara rağmen geri dönme gündemden düşmez. “Dökülen su kabını doldurmaz.” Yeni mekânında sevilen, mutlu ve rahat bir bulan kişiler azdır. Çünkü göç keyfi bir hareket değildir.
Göç olayının aile üzerindeki baskısı, yaşanılan ekonomik ve sosyal sorunların artmasına neden olacaktır. Bu durumda yörede yaşadığın yerin, doğduğun topraklara benzediğini kabul edebilirsin.
Yerleşim yerlerinin kendine benzer yapı arayışında gündeme gelen kazanımların memleketin özelliklerine benzerlikler bulursun. Bu benzerlikleri sevgiyle yaşatırsın.
O özellikleri kucaklar ve bir daha bırakmazsın.
Memleket özlemi “küreselleşen dünya” mantığına terstir. Bu terslik küreselleşmekten kaynaklanır. Doğduğun toprağına, yaşadığın ortamı benzetmeye çalışacaksın. Biliyorsun ki,
Kökenin olan sahalara dönme şansın hiç olmayacak.
Yaşadığın sürece memleket özlemini çekecek ve onunla barışık kalacaksın.