Mehmed Akif’in Anlatılmayan Yanları…
20 Aralık 1873 de İstanbul Fatih Sarıgüzel‘de doğmuştur…27 Aralık 1936’da yaşama veda etti…
.Anlatımımda zaman dizinsel bir sıralama yapmayıp, Mehmed Akif’in düşüncelerini ve şiirlerinden bazı dizeleri farklı kaynaklardan alıntılayarak aktarmaya çalışacağım
Babasını kaybetmesi, evlerinin yanması yüzünden baytarlık okuyup hızla çalışma hayatına atılmayı seçmiş, bunun yanında Türkçe ve edebiyat öğretmenlikleri de yapmıştır.
Mehmed Akif, şairdir, yazardır, öğretmen, musikişinastır. Kızı Suat hanıma Nazım Hikmet’in annesi Celile hanımdan ders aldıracak kadar resim sanatına meraklıdır.
Hafızdır, vaizdir, veterinerdir, çevirmendir, sporcudur. Neyzen Tevfik’le yaşama bakışları çok farklıdır, ancak onun ney çalışına hayrandır iyi dostdurlar ve ondan ders alır, hoşgörülüdür. Daima bakımlı ve şık giyimlidir…
Kuvvacıdır…Fransızcası, arapçası, farsçası kusursuzdur…
Akif, siyasi bakımdan İslamcı olsa da duyguları bakımından “halkçı ve milliyetçidir’’ .’’Her edebiyat mahallîdir ve halka hitap eder.” görüşünü savunur. İslam toplumlarının geri kalmasını da İslam ülkelerindeki edebiyatların halka değil, aydınlara seslenmesine bağlar. O, içinde yaşadığı halkın bütün özelliklerini şiirlerinde aksettirmiştir. Şiirlerinde aruz ölçüsünü Türkçeye oldukça başarılı bir şekilde uygulamıştır. Nazmı nesre yaklaştırmada oldukça başarılıdır.
Lirik-epik özelliği gösteren şiirleriyle tanınmıştır. Çanakkale Şehitlerine, İstiklal Marşı, Bülbül bu özellikteki önemli şiirleridir.
Manzum hikâye türünde önemli eserleri vardır. Bu şiirlerde toplum yaşamını bütün canlılığı ile anlatmıştır.
Seyfi Baba, Küfe, Mahalle Kahvesi, Meyhane, Hasta önemli manzum hikâyeleridir.
Didaktik(öğüt şiirsel ) nitelik taşıyan şiirleri de vardır.
Eserlerini Safahat(hayatın değişik yüzleri) adlı kitabında toplamıştır. Yedi bölümden oluşur:
- • 1. Safahat: (1911): Osmanlı toplumunun Meşrutiyet yıllarındaki durumunu anlatır.
- • 2. Süleymaniye Kürsüsünde: Osmanlı aydınları ile halk arasındaki ilişkiyi gözler önüne serer.
- • 3. Hakkın Sesleri (1913): Her şiirin başında bir ayet vardır. Bu ayetler o zamanın toplumsal ve siyasi olaylarını aydınlatır.
- • 4. Fatih Kürsüsünde (1914): Yeni kuşaklara mücadele ve çalışma ruhu kazandırmayı amaçlayan düşünceler yer alır.
- • 5. Hatıralar (1917): Her şiirin başında bir hadis yer alır. İslam birliği ülküsü vurgulanır.
- • 6. Asım (1924): I. Dünya Savaşı’ndan tablolar yer alır. İdeal gençlik tipini ortaya koyar.
- • 7. Gölgeler (1933): Dini şiirler ve dörtlükler vardır.
Osmanlının hasta adam olduğu dönemleri gördü Mehmed Akif.Balkan savaşında kaybettiğimiz Mehmetçikler, vatan toprakları yüreğini kanattı. Sorgulayan saltanata karşı çıkan şair, II. Abdülhamit’i sert bir şekilde eleştirdi. Sıratimüstakim ve Sebilürreşad dergilerinde makaleler yazdı.Bu dergilerin kolleksiyonlarını inceleyen yazar İsmail Kara, bir makalesinde ‘’hilafete ve saltanata tenkitle bakarken,anayasa ve meclis fikirlerini benimsiyor ve destekliyor’’diye belirtir.Miili Mücadeleyi ve 1.TBMM ni destekliyor, Burdur milletvekili oluyor…
II.Abdülhamit’e yazdığı şiirlerden bazı dizeler:
Bana anlat bakayım şimdi,şu biçare ocak,
Zorbalar saltanatından ne zaman kurtulacak?
Hiç bu mantıkla,a divane,hükümet mi yürür?
Bir cema’at ki erenler işi yumrukla görür,
Ya kuzum,zabtiye ruhuyla hükümet sürenin
Yeri altındadır,üstünde değil kürenin…(Asım’dan…)
Kuva-yi milliyecidir…ittihat ve terakki derneği ve Müdafaa-i milliye cemiyeti üyesidir.Balkan ve Kurtuluş savaşlarında halkı düşmana karşı mücadeleye çağıran, İngilizlerin mandasına karşı çıkan, Kastamonu’da Nasrullah Camii kürsüsünde kurtuluş için Bolşeviklerle ittifak kurmaktan söz eden bir vaiz…
Bolşeviklerle müslümanların düşmanı ortaktır,yani emperyalistlerdir der…
modernist bir islamcıdır…İslamın özünden uzaklaşılması, halkın sedece tevekkküle yönlendirilmesi, fakirlik içinde olması, cahil hocaların eline bırakılması onu çok üzer ve isyan ettirir…
Odama girdim,kapıyı kapadım,
Ağlamaya başladım,O gün
Akşama kadar İslamın garipliğine,
Müslümanların intihatına(çökme gerileme)
Ağladım,ağladım…(Safahat..Umar mıydın s.461)
Başka şiirlerinden dizelere de bakalım. Kızgındır, halkı silkelemek ister, ayağa kaldırmaya çalışır…
1912 yılında Süleymaniye Kürsüsünde adlı şiirinde:
ey cemaat uyanın elverir artık uyku!
Yok mu sizlerde vatan namına hiçbir duygu?
Düşmeden pençesinin altına istikbalin
Biliniz kadrini hürriyetin,istiklalin.. der…
Her şeyi dine aykırı olarak gören bağnaz hocalara, ilimsizler, beyinsizler diye seslenmiştir…
Hem ne söylersen olur dini hemen rencide!
Milletin hayrı için her ne düşünsen:Bid’at
Şer-i tağyir ile terzil ise-haşa sünnet
Ne Huda’dan sıkılırlar,ne de Peygamber’den.
Bu ilimsiz hocalardan,bu beyinsizlerden.
Mehmed Akif, Kur’anın lafzına değil, anlamına odaklanmıştır…yüzyıllarca Kuran’ın anlaşılmadan okunmuş olmasını şu dizeleriyle çok ağır şekilde eleştirmiştir…
Lafzı muhkem yalınız,anlaşılan,Kur’an’ın;
Çünkü kaydında değil hiç birimiz ma’nanın:
Ya açar Nazm-ı Celil’in bakarız yaprağına:
Yahud üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir Kur’an bunu hakkıyle bilin,
Ne mezarlıkta okunmak,ne de fal bakmak için.
1915 de Çanakkale kahramanları için ünlü Çanakkale Şehitleri adlı şiirini yazmıştır…
Mehmed akif ,İngilizlerin Hicaz’da Osmanlı Devleti aleyhine çevirdikleri entrikalarını boşa çıkarmak gayesiyle görevli olarak mukaddes topraklara gönderilmiştir.
Eşref Sencer aktarıyor…“Biliyor musun Eşref! Dün gece sabaha kadar Rabbime ne için yalvardım biliyor musun? Çanakkale’de zaferi görmeden canımı alma, zaferi göreyim beni öyle huzuruna davet et Allah’ım! diye yalvardım…’’
Harbiye Nâzırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa o gece Eşref Beyi arar ve Çanakkale zaferinin müjdesini verir. Eşref Bey de bu haberi ilk defa Akif’le paylaşır. Akif, haberi alır almaz gözyaşları içinde secdeye kapanır, uzun süre kumların üzerinde secdede hareketsiz bir vaziyette kalır. Eşref Bey korkuya kapılır, yavaşça Akif’in yanına gider, bakar ki nefes alıp veriyor, hiç dokunmadan geri çekilir.
Eşref Sencer, şöyle devam eder:
“Sonra kalktı. Ağlamaklıdır… Birbirimize sarıldık… Akif’in hayatının en mes’ut, en bahtiyar an’ı… Anlatılması çok zor… Ay, bedir halindedir. Çöl gecelerinin parlak yıldızlı semasını zaferimizin şerefine aydınlatan Ay’ın bu efsanevi ışıkları altında, Mehmed Akif, hiçbir başka ışığa ihtiyaç bırakmayan, bu güneşi bile unutturacak kadar parlak çöl gecesinde sabahladı… İstasyon kulübesinin arkasındaki hurmalığın içine çekildi… İşte o Çanakkale’ye lâyık olan destan, o gece Akif tarafından, hıçkırıklar içinde, ay ışığı altında, Medine’de el- Muazzam istasyonunda yazıldı. Ravza-yı Mutahhara’ya yakın bir noktada, sabaha kadar süren ilham saatleri sonunda…
SAFAHAT’ın, hayır yalnızca SAFAHAT’ın değil, Türk Destan Edebiyatının o eşsiz şaheseri tamamlandığında, Mehmed Akif, vazifesini tamamlamış fanilerin az kula nasip olan o rahatlığı ile yüzüme derin derin baktı: ‘Artık ölebilirim Eşref… Gözüm artık açık gitmez!’ dedi.”
Bazı dizelerini paylaşalım Çanakkale şehitlerine şiirinin
şu boğaz harbi nedir?var mı ki dünyada eşi?
en kesif orduların yükleniyor dördü beşi …
diyerek emperyalist saldırıya dikkat çekmiş, Mehmetçiğin kazandığı zaferi, Hz. Muhammed’in Bedir savaşıyla eş tutmuştur…
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
*divan edebiyatının anlaşılmayan ağdalı diline, Osmanlıcaya da ağır eleştiriler yöneltmiştir.Bir makalesinde,’’lisanın sadeleşmesi farzdır’’ der, dilde yabancılaşmaya karşıdır.
‘’Mehmet bey’in hanesine leylen fürceyab-ı duhül olan sarik sekiz adet kaliçe-i giranbaha sirkat etmiştir’’ deyip de
‘’Mehmet bey’in evine bu gece hırsız girmiş, sekiz halı çalmış ‘’dememek maskaralıktır. Avamın anlayabileceği mana, avamın kullandığı lisan ile eda edilmeli der…
Asım şiirinde fesi ve sarığı şöyle hafife almıştır:
Başta bir dalgalı fes,ta tepesinden o ibik,
Cuk oturmuş bakıyor;mavi beş on kat iplik,
Sapı yok püskülü tutmuş da,dışından ibiğe,
Bağlamış sımsıkı,‘artık bu da kopmaz ya! diye,
Önü çökmüş sarığın,arka taraf vermiş bel;
Çağlıyor püsküle baktım,üzerinden tel tel.
1912 de yazdığı ‘Süleymaniye Kürsüsünde’ şiiri gelecek 10 yıl boyunca ülkede yaşanacakları, Müslümanların başına gelecekleri büyük bir öngörü ile sıralamıştır…Bazı dizelerini okuyalım…
Bırakın eski hükümetleri meydandakiler
Yetişir, şöyle bakıp ibret alan varsa eğer.
İşte Fas ,işte Tunus ,işte Cezayir gitti!
İşte iran’ı da taksim ediyorlar şimdi.
Sonuçta 1919-1922 de olabilecekleri anlatan bir şiirdir ve öyle olur ne yazık ki…
Atatürk,1920 yılı nisan ayı başlarında Ali Şükrü bey aracılığıyla Akif’i Ankara’ya davet etmiştir, hemen bu davete yanıt vermiş ve Atatürk meclis kapısında O’nu bizzat karşılamıştır.
İslam dinini çok iyi bilen bir şair ve vaiz olması, işgale karşı direnmenin ülkenin müslüman kalabilmesi için gereklliğini en iyi anlatacak kişilerden biridir.
Akif, 5 kasım 1920’de Kastamonu Nasrullah Camii’nde kimilerince ‘’miilli mücadelenin manifestosu’’diye adlandırılan meşhur vaazını vermiştir. ingilizler özelinde batı emperyalizminin müslümanlara ve Türklere bakışını örneklerle gözler önüne sermiş, Sevr antlaşmasının müslüman Türk milletine kurulmuş nasıl berbat bir tuzak olduğunu ve islam dünyasının son özgürlük kalesi Anadolu’nun düşman çizmeleri altında çiğnenmemesi gerektiğini çok etkileyici ve anlaşılır bir dille ifade etmiştir. ‘’Cemaat hüngür hüngür ağladı’’…yakın dostu Eşref Edip ,’’öyle anlatıyordu ki, heyecanından kalbi duracak diye korkuyordum’’…diye aktarır…
Çok başarılı,etkili bir vaizdir…23 ocak 1920 de Balıkesir’de Zağanos paşa camiinde verdiği vaazla halkı yüreklendirmiş ve direnişe yönlendirmiştir. Mustafa Kemal komutasındaki Türk ordularının 13 eylül 1921 de Sakarya Meydan Savaşını kazanmasından sonra padişah Vahdettin bir kararname yayınlayarak ayet ve hadis meallerinin gazetelerde yayınlanmasını yasaklamıştır. Zağanos Paşa camiinde verdiği vaazda halkı direnişe çağırıp İstanbul a döndüğünde takibata uğramış Sebilürreşad dergisine de baskı ve sansür uygulanmıştır. Çünkü direnişini Kur’an mealleriyle zenginleştirmiştir; meallerindeki başarısından dolayı Atatürk Kur’an-ı Kerim meali görevini Akif’e tefsir görevini ise Elmalılı Hamdi Yazır’a verdirtmiştir. Ancak bu görev sonuçlanamamıştır…
Üç yıl sonra ise Zağanos Paşa camiinin minberine Atatürk çıkacak ve’’ Allah birdir,şanı büyüktür ‘’diye başlayan meşhur Balıkesir hutbesini verecektir.
Şimdi de İstiklal Marşımızın yazılış dönemine bakalım…
1920 yazında Anadolu ve Trakya’nın büyük bölümü düşman işgalindedir, yılın sonlarına doğru genelkurmay başkanlığının isteğiyle milli eğitim bakanlığı milli marş yarışması açar ,Kazım Karabekir de bu yarışmaya katılır, ancak şiirler beğenilmez. Para ödülü vardır, Mehmed Akif bu yüzden yarışmaya katılmaz.Bakan Hamdullah Suphi, ödülü almaması kaydıyla onu da yarışmaya sokar ve kazanır…ödülü bir hayır kurumuna bağışlanır…
12 Mart 1921 de TBMM Akif’in şiirini milli marşımız olarak kabul eder…1924’den 1930’a kadar Ali Rıfat Çağatay’ın 1930’dan itibarense Zeki Üngör’ün bestesiyle söylenmeye başlanılmıştır.
Yazılış zamanı önemlidir. I.İnönü Zaferinin ulusa ilk umut olduğu günlerde yazılmıştır. Oğlu, babasının bu zafere çocuklar gibi sevindiğini söylemiştir.6-11 ocak 1921 de kazanılmıştır savaş, milli marş 5 Şubat 1921 de ısmarlanmıştır Akif’e. Bu savaşta hem Çerkez Ethem kuvvetleri etkisiz hale getirilmiştir, hem de Yunan ordusu ilk kez durdurulmuştur.
Tek dişi kalmış emperyalizmin canavarına kafa tutan dizelerinde, zafere olan kesin inancının 1.İnönü Savaşının verdiği sevinç ve heyecan vardır. Ancak halen Anadolu’nun ve Trakya’nın her yanı işgal altındadır, karanlık ve korku duyulan günler devam etmektedir; bu yüzden ,istiklal Marşına ‘’Korkma’’…diye başlamış ve zaferi müjdelemiştir…
Akif ‘’O şiir milletin o günkü heyecanının ifadesidir, binbir facialar karşısında bunalan ruhların ızdıraplar içinde halas dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan bu marş, o günlerin bir hatırasıdır; o şiiir bir daha yazılamaz ,onu ben de yazamam. Allah bu millete bir daha bir istiklal Marşı yazdırmasın’’ der..ve şiirini ordumuza armağan eder…
Mustafa Kemal’in mecliste kabulünde ayakta alkışladığı ve en çok sevdiği dizeler beste bölümüne alınmamışken O’nun uyarısıyla alınmıştır, o dizelerle bitirelim anlatımımızı…
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet,
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal…
derleyen:Hikmet Işık Cankat
Kaynakçalar:
Vaiz:Öteki Mehmed Akif /Sinan Meydan
Safahat
Mehmed Akif Hayatı ve eserleri/ Eşref Edib