Yer Tokat merkez…Yıl 2008… bir sürü geri zekalı…bla bla bla
Yıl 2010. Turhal. Sürekli telefonum dinleniyor. Sürekli dinleniyor. En son,(Çankırı’da bir hizmetiçi eğitim sırasında) bir kız arkadaşla konuşurken, dayanamayıp dinleyenlere önemli küfürler ettim. Telefon hattı birden düzeldi. Küfür kötüdür fakat yerinde kullanıldığında işe yarar.
Her ne ise; bir şey arıyorlardı tabii bende. Yıl 2009. Selen takma adlı birini taktılardı peşime. İnternette. Bilgisayarıma trojan attılar. Müdahale etmedim. Çünkü bir şeyim yoktu saklayacak. Baktılar, baktılar, bir kulp bulamadılar. (Bunların hepsini not aldım.) ..
Her ne ise; yıl 2006. İzmir’den Başak adlı bir kızı taktılar peşime. Konuştuk konuştuk.(Hep aynı; sarışın, sorunlu, nişanlı, alımlı, çekici filan). Bir sürü şiir okumuştu bana. Fakat bir tanesi ilginçti. 4 satırlık. Bir kıta. O satırların aynını 2009″daki Selen Kod adlı kişi de okumuştu. Gözlerinden kaçmış. Bu ikisinin iletişimi kesme biçimleri aynıydı. Bende bir şeyler buldular mı bilemiyorum.
Her ne ise. Yıl 2005. Dikkati hemen çekmişiz. Çok tehlikeliyiz(!) Yer Şarkışla. Aklını kaybetmişlerin ve kendi ajan zanneden bir sürü geri zekalının cirit attığı yer. Peşimde bir elektronikçi var. Cemaatçi tayfadan, Gökhan, yine kendini ajan zanneden, ve elektronik dehası olduğunu zanneden bir gay.(Çok sonra farkettim.)
-Bu arada; ben İstanbul Tuzla Teknik mezunuyum; haber vereyim dedim-
Dinliyor, dinliyor, hacklemeye çalışıyor, falan filan. Ulaşmış tabii bir şeylere. Çıplak resimlere ulaşmış. İki öğretmen daha var; akıllarınca mandala almışlar beni. Bir türlü bir şey bulamıyorlar… Bir gün gençten biri geldi okula. Top sakalı vardı. Güya teknik bir konuda bir şeyler sormaya gelmiş, miş. Şef odasında oturuyoruz. Ben bir ara aşağı indim. Geldiğimde, nasıl olduysa soracağı kısaltıp ayrıldı yanımdan. Bir baktım… yine beni dinliyorlar.. dedim, dinlesinler. Yine bir gün; yer Şarkışla. hava soğuk. Akşam. Kapı çalındı. Ev sahibini bulamamışlar. En yakın daire diye bana gelmişler. Tesisat işleri vardı, hava soğuk içeri girelim dediler. Müsaade etmeme bakmadan daldılar içeri. dedim, dalsınlar. Ben salondayken, diğer odaları dolaştılar… Dinleme tertibatı… dedim, dinlesinler.
Her ne ise; Yıl 2003. İzmir. Çorumlu. Bir İngilizce öğretmeni. Güzel. Çekici. Derya. Çabuk ısındık. gelmeler gitmeler. Bir tesadüf sonucu ilginç bir şey öğrendim. Bulabildiği bütün bilgisayarcılarla çıkıyormuş eş zamanlı… Eş başkan gibi, eş sevgili. Aramız bozuldu. İlk huylanmamdı. Ben evimde psikolojik, felsefi, şiirsel, bazen de ara ara bilgisayarda erotiksel filan takılıp gidiyorum. Okumalarım yoğun. Böyle bir adamım ben. Sonra bir baktım, ilk bakışım, beni dinliyorlar. Allah Allah dedim. İlk mevzu. Dedim, dinlesinler. Tüm bilgisayarcılar… Siber tehdit.
… Bir sürü şey bir sürü şey bla bla bla falan filan
Her ne ise; yıl 1995. Gazi‘yi kazanmışız. Birtakım ek dosyalar da birtakım kişilere gitmiş tabii. İsimler arasında Ümit SÖNMEZ de var. İlk yoklamalar… her ideolojiye samimiyetle yaklaşma ağızları. Ajan öğrenciler. Kontenjan dediğin şey 52. Bir bakmışsın sınıf 55. Nereden geldi bu 3 lavuk. Onların her işi her zaman iyi gitti, her zaman da iyi gidiyor.
Her ne ise; dikkatle gözleniyoruz. Gizli dosyalarımızda önemli bilgiler var. Alevidir. Solcudur. Turhal’da DHKP-C sempatizanlarının yanında görülmüş. Tuzla Teknik mezunu; teknik bilgi seviyesi çok yüksek. Sessiz. okuyan. Mahir Çayan‘a veya ne bileyim APO‘nun karakteristiklerine çok benziyor.. Eylem halinde değil fakat dikkatli gözlenmesi gerekli. Uvertür laf arayıcılar her zaman yanı başımızda. Bir gün, Ahmet adlı bir Hadep’liyi ülkücüler sıkıştırıyor. Yıl 1996. Paçayı yırtmak için benim ismimi veriyor. Daha doğrusu, Ümit DHKP-C li mi? diye soruluyor. Ahmet, evet diyor. Hem de Beşevler sorumlusu!..
….
Her ne ise; lisede bir kabadayı olduğumu sonradan öğrendim… Şiir yazıyorum yine… Bir gün, bir kaşe palto beğendim, aldım, giydim.. Lisede onla geziyorum. Meğer kabadayılar çok giyermiş o paltoyu. Gören kaçıyor gören kaçıyor…Hatta okulun gerçek kabadayıları bile yanlarında beşer onar kişi 10 metre yay çiziyorlar…anlamıyordum ben ne olduğunu… hep şiir yazıyoruz, hep tek geziyoruz ya; şiir yazdığımı okuduğumu nerden bilecekler! paltoya boya posa bakıp, bir de tek gezmeme bakıp, ki bu nasıl cesarettir!, kabadayı ilan etmişler. Liseden mezun olduktan sonra öğrendim bana kabadayı dediklerini, beni kabadayı sandıklarını. Yer İstanbul.
Her ne ise; birkaç yıl sonra Gazi’yi kazanmıştım. O sıralarda Turhal’da yaşıyoruz. Gelip gidiyorum ara ara. O kadar zaman o kadar şehir geçilmiş, kabadayılığımız, vurduculuğumuz kırdıcılığımız İstanbul, Ankara, Turhal, aşağı mahalle sen misin, yukarı mahalle Şen misin diye diye dolanıp durmuş. Turhal’dan ötürü, hani solcu çok ya, solcu ve illegal, nerden bileyim kim legal kim illegal, bir bakıyordum herkes insan, kabadayılık artı solculuk(hemi de DHKP-C cilik), okuma manyaklığı, uzun boy, kıvırcık dağınık saçlar, Tuzla teknik falan falan…yani çok tehlikeli!
Yıl şu şu şu şu… bir sürü geri zekalı…
Yıl şu şu şu…bir sürü geri zekalı
Her ne ise ; yıl 2010. Didim“e geldim. İngilizler var. Bir zaman sonra bir kursa yazıldım.. niyetim belli. Ülke ülke gezerim diyorum..dil lazım.. bir de sevdiğim bir yazar var, Raymond. Onun orijinal İngilizce kitaplarını okumak istiyorum…bu sebeple gittim… az bir zaman geçti geçmedi yine peşime birini taktılar. bir Adem oğlu. Yıllar geçmiş de ispiyoncunun, tuhaf tuhaf muhbirlerin ruh kokularını almayı da öğrenmişiz artık, derdim günüm Past pörfec be able öğrenmek.. arıyor tarıyor…yine bir şey bulmıyorlar…en son, ayrıldım kurstan.
Falan filan falan filan…
Her ne ise; deli taklidi yapan birini doladılar peşime en son. Bir ara, şaka yollu, Didim”de nereyi patlatacağımı sordu. ben de dedim ki, wi-fi kuvvetledirme yollarını arıyorum, elimdeki A4 kağıdındaki kargacık burgacık elektonik devre şemalarını gösterip. Hağu, dedi. sanki anlarmış gibi.
Falan filan falan filan…
Geçen yıllarımdaki yazılarımın birinde CIA ajanı olabilecek bir kediden bahsetmiştim. Herkes şaka yapıyorum sanmıştı. Yıllar sonra gerçek olduğu ortaya çıktı. CIA, kedileri ajan olarak kullanıyormuş. Sizin kedilerden haberiniz yoktu değil mi?…
Her ne ise!