DOSTLARIM… KİTAP ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ YAPMAK İSTİYORUM BU GÜN SİZLERLE. HEM BİRAZ POLİTİKANIN KİRLİ HAVASINIDAN UZAKLAŞMIŞ, HEM DE OKUMA VE YAZMA GÖREVİNİ BİR TUŞA BASIP, BİR BEĞENİ ATARAK YERİNE GETİRDİĞİMİZİ ZANNETMENİN “AYDIN VE ÇAĞDAŞ OLMA” KİMLİĞİMİZDEKİ AÇTIĞI YARAYA BİR PARMAK BASMIŞ OLURUZ.
Tarih boyu insanlığın kitaba iki zıt yönden yaklaşım gösterdiği bir gerçektir..
Birinci bakış açısında sevgi saygı, özlem ve umut, diğer bakış açısında ise korku ve kuşku hakimdir.
Özellikle ikinci bakış açısının kimlere dair olduğu tartışma götürmez biçimde açıktır ve ayrıca açıklama getirmek zaman ve emek israfıdır.
Kitaplara korku ve kuşku ile yaklaşanlar da bilirler kitapların aydınlığın ve kültürel kimliğin yapı taşı olduklarını. İşte bu yüzden kuşkulu ve korkuludur kitaplara bakışları. Zira bilirler ki; ancak, toplumu aydınlıktan uzak tutarak, sorgulama kültürünü ellerinden alarak sürdürebilirler hakimiyetlerini.
Aydın olmanın, çağdaş olmanın en öncül gereği sormak ve sorgulamaksa ve kitaplar da bu kültürel işlevin yapı taşlarıysa, karanlıkların efendilerinin kitaplara korku ve kuşku ile yaklaşımlarından daha doğal ne olabilir?
İşte tam da bu nedenle, karanlığa düşman olanların da kitaplara dost olmaları gereğinden daha doğal bir beklenti ne olabilir!?.
Bakın ne diyor ünlü felsefeci, düşünür yazar Jean Paul Sartre (1905-1980): “Aydın korkmadan düşünen adamdır”
Korkmadan, yılmadan, sinmeden karanlıklara karşı dik durabilmenin yolu, bilmek, okumak, anlamak ve uygulamak” demek değil midir bu özlü sözün açılımı? Bu söz ayni zamanda örgütlü cehalete karşı durabilmenin yollarını da göstermiyor mu?
Ahmet Arif, “yıkma Kendini“ … “dayan kitap düş ile” derken öz olarak göstermiyor mu; umudun, sevdanın, aydınlığa ulaşmak adına zaferin yolunu!…
“öyle yıkma kendini
öyle mahsun, öyle garip…
nerede olursan ol
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne üstüne
tükür yüzüne celladın
fırsatçının, fesatçının, hayının…
dayan kitap ile
dayan iş ile
tırnak ile, diş ile
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan rüsva etme beni!” (Ahmet Arif)
*
“kitap okumayı bırakmak önce, biraz teslimiyet, biraz da ölmektir” sözünü toplum olarak doğrularcasına, gönüllü bir davranış içine girdik sanki!. Aymazlık değil mi bu!?…
Söz sırası geldiğinde mangalda kül bırakmayacak kadar aydın görünmek, davranışa geldiğinde “toplumda kitap okuyan mı kaldı ki” diyerek kitap okumamaya gerekçe sunacak kadar teslimiyetçi olabilmek çelişkisini ah bir fark edebilsek!..
Yazık ki; gün-be-gün terk ettik kitaplarla olan dostluğumuzu…
Kitaplarla dostluğumuz azaldıkça da sarar ve saldırır olduk birbirimize!. Çünkü sevgi, saygı, hoşgörü ve çağdaş yeni bilgiler ekleyemedik dağarcığımıza.
Ne dersiniz; cehalete sarılmanın, dogma ve hurafelerden medet umar hale gelmenin altında, sorgulama kültürünü yıkmaya çalışan fesatçının, fırsatçının, hayının üstüne “kitap ile düş ile” yeterince yürüyememiş olmanın kaybedilmiş savaşı mı yatıyor dersiniz?
(Devam edecek)
20 Ocak 2018