13. BÖLÜM ve 1. KISIM
SON DURAK İSTANBUL
İstanbul’a tayınım yapıldıktan sonra kendime uygun düşen ilçeler için istekte bulundum. Yapmış olduğum isteğimin içinde, Beykoz İlçesi de vardı. Tayınım bu ilçenin soğuksu mahallesi ilkokuluna yapıldı. Soğuksu gecekondulaşmanın sonucunda kurulmuş bir mahalleydi. Doğanın bahşiş ettiği soğuk pınarlardan adını almış bir yerdi. İlkokulu on beş derslik ve öğrenci sayısı beş yüzün altı, üstü olmaktaydı. Öğretmen kadrosu içinde birkaç kişi hariç, bilgi düzeyleri yüksekti. Böyle bir kadroyla çalışmaktan memnunluk duymuştum. İlk olarak dördüncü sınıfta görevlendirildim. Bu sınıfta görev yaparken, eğitim öğretimin daha iyi kavranması için sınıfımda kendi imkânlarımla öğrenci seviyesini aşmayan bir kitaplık kurdum. Öğrencilere okuma alışkanlığını kavratmak için haftalık Türkçe derslerinden iki satını okuduğumuz kitabın anlatımını sağlıyor ve anladıklarını özet olarak bir deftere yazmalarını salıyordum. Zaman içinde uyguladığım proje oturdu. Böyle olunca da öğrenci velileri beni el üstünde tutmaya başladılar. Çocuklar dersi derste anlıyor, evlerinde kütüphaneden aldıkları kitapların haricinde yeni kitaplar alıp kendilerine kütüphane kurmaya başladılar. Bu durum beni haddinden çok gurklandırmaktaydı. Öğrencilerin haricinde müdür ve öğretmenler, nasıl bir metot kullandığımı sorup öğrenmeye çalışıyorlardı. Bu çalışma ilçe düzeyin dede bilinince, 1989 yaz seminer çalışmasının Beykoz genelindeki bütün öğretmenlere bir hata anlatmakla görevlendirildim. Tabi bazı arkadaşlar galiye almıyor ve yaptığım işin hamallık olduğunu, kısa anlata gidelim diye lafta atıyorlardı. Bu tür arkadaşların hiçbir davranışını önemsemeden, bir haftalık görevimi tamamlamış oldum.
Yapmış olduğumu bu çalışmalar sayesinde, bölgede adımı duymayan kalmamıştı. O sene ilkokul öğretmenleri sandığı olana (İLKSAN) ilçe temsilcileri seçimi yapılacaktı. Büyükçe bir salonda toplanmıştık. Temsilci adayları seçimine yapılacaktı. Ben adaylık için müracaatım olmadığı halde, aday adları açıklanmaya başlandı. Üç kişinin adı okundu ve birisi bendim. Ben sahnedeki divan kuruluna gidip aday olmadığımı söylememe rağmen, hayır sizin adaylığınızı yok sayamayız. Bu seçime katılman gerekir deyip beni ikna ettiler. Netice itibariyle seçime katılmış oldum. O seçimde 290 öğretmenden 195 öğretmenin oyunu alarak, Beykoz İlçesinden ilk san temsilcisi olarak seçildim. Bir hafta sonrada İstanbul genelinde yapılan seçim sonucunda, seçilen üç kişilik grubun içinde yer almış oldum.
Aradan geçen bir ay süre sonra Ankara’da olağan genel kongreye katıldım. O gün yaşadıklarımı anlatmam başka bir kitap olacak kadar derindi. Keşke o zaman hesap komisyonun tutanaklarını almış olsaydım. Almış olsaydım, o konuyu derinlemesine burada anlatmaya çalışırdım. Ancak öğrendiğim ve karşı çıktığım en önemli husus kuruluşumuzun bütün paraları, öğretmenleri ev sahibi yapma düşüncesiyle, dolandırıcılara kaptırılmıştı. Bu kişiler Ömerli barajının yakınında bulunan ormana ait ve tapusu olmayan çalılığı satın alarak, paraları götürmüşlerdi. Bu durumu ortaya çıkarıp arkasını araştırmaya başladım. Çeşitli eylemcilik içinde öğretmenleri bilinçlendirmeye çalıştım. Hatta birçok öğretmeni alınan araziye götürüp işte yer burası dedim.
Sonra ne oldu biliyor musunuz?
O günün başbakanı, verdiysem ben verdim, ne olmuş yani dedi. Başbakan böyle deyince de, konuyu kapattılar. Ancak bu hadiseler devam ederken, parayı alanlardan birisi kalp krizi geçirerek, dünyadan göçüp gitti. Öğretmenlerin yıllarca maaşından kesilen yüzde beşler sıfırlanmış oldu.
Bu çalışmalarım benim başarımla elde edilecek gibi bir durum değildi. İşin içinde devleti yönetenler vardı ve onlara göre hayırlı bir iş yapmışlardı. Ancak vermiş olduğumuz bütün uğraşılar sonucunda, sorumluluk taşıyanlar çok az cezalarla cezalandırılmış oldular. Ama parayı götüren sırra kadem bastı. Böylece para geriye alınamadı.
Bu çalışmalarım içinde gördüğüm haksızlıklar karşısında susmanın çok yanlış olduğu kararını verdim. Tek çaremiz sendikalaşma olmalıdır diye düşüncelerimi, öğretmenlere anlatmaya başladım. Ama bu çalışmamla bir türlü sonuç alamıyordum. Bir gün emekli öğretmenlerle bir toplantı yaparak, emekli öğretmenler derneğinin kurulmasını kabul ettirdim. Eğer derneği kurarsanız size fahri müdürlük yapacağımın sözünü verdim. İçlerinden cesur ve okumuş bilgi birikimi yüksek olan emekli öğretmenlerden yedi kişi varız dediler. Hemen de bir yer kiralayıp derneğin kuruluşunu tamamladılar. Böylece İstanbul’da ilk olarak emekli Öğretmenler Derneğini kurmuş olduk. Tabi benim amacım öğretmenlerle her gün bir araya gelerek bir yerin olmasını sağlamaktı. Birinci düşüncede bunu başarmış oldum. Ancak yapacağım daha çok büyük işlerin olduğunu da biliyordum. Oda sendika kuruluşunu bu çalışmalarım içinde yapmayı hedeflemiş olmamdı. Tama da bu çalışmalarım devam ederken, çok değer verdiğim iki öğretmen benimle çalışmak istediğini söylediler. Memnuniyetle kabul ettim. Sonunda, üçümüz yollara düştük, okul okul dolaşıyor, sendikalaşmayı anlatıyorduk. Her gittiğimiz okulda önce müdürle görüşüyor ve onu ikna ettikten sonra öğretmenlerle görüşmeye izin alıyorduk. Bu çalışmamız sayesinde, koskoca İstanbul’da yetmiş iki öğretmeni bir araya getirerek kurucu üye yapabildik.
DEVAM EDECEK
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair