12.BÖLÜM VE 2.KISIM
Gümüşün İntiharı
Bende, hayvan sevgisini anlatıyor ve hayvanlarla konuşursanız, oda bir şekilde karşılık veriyor diyordum. Gümüşe zarar verilmesin diye, gündüzleri ininde saklıyor, geceleri dışarı salıyordum. Başka çaremizde yoktu. Onun gündüz özgürlüğü, hanım tandırda ekmek yapacağı günlerdi. Hanım ekmeği tandırda pişirip tamamladıktan sonra, soğumaya bıraktığında, gidip Gümüşü getiriyor ve ekmeği beklemesini istiyordu. Gümüş hanımın gösterdiği yere çömeliyor ve etrafını gözetliyordu. Hanım gelinceye kadar tandır damına hiçbir kimseyi sokmazdı. Onun bu hareketleri hanımın daha çok sevgisini kazanmaktaydı. Hanım nereye gitse, Gümüşte onula birlikte gidiyor, eltilerin sohbetleri bitene kadar, yanından ayrılmıyordu.
1979 yılı sonunda oku tatil oldu. Bende bir işim nedeniyle İstanbul’a gitmem gerekiyordu. Akşamdan hazırlığımı yaptım, sabah kapıdan çıkarken, Gümüş yanıma geldi. Sanki içine doğmuştu. Suratı asıktı. Başını okşadım. Kısa bir süreliğine ayrı kalacağız, annene bak dedim, elimi sallayıp bay bay deyip yürüdüm. Gümüş gidişime havlamadı. Neden havlamadı diye geriye dönüp baktığımda, Gümüş’ün ağladığını ve gözyaşlarını sildiğini gördüm. Onun bu hareketi içime oturdu. Yanına gittim başını okşadım ve döneceğimi söyledim. Ama gitmek zorundayım, dedim. Sonra üç kez havladı, gitmemi istemiş oldu.
Gümüş ben eve dönünceye kadar dış kapıdan ayrılmaz oluyor. Her gün gözleri yolda, yolumu gözlüyor. Dış kapıdan ayrılmayınca, hanımda orada yatıp kalkmasını sağlıyor. Aradan geçen bir ay sonrasında dönüş yaptım. O benim geldiğimi hissederek, sürekli havlamaya başlıyor. Hanım, Gümüş’ün çok tedirgin olduğunu çözmeye çalışırken, benim caddeden eve doğru gelişimi görüyor. O anda Gümüşün tasmasını çıkararak, Serbest bırakıyor. Gümüş serbest kalmanın sevinciyle, yarı yolda beni karşıladı. Benimle sarmaş dolaş oldu. Elimi yüzümü yaladı. Sonra yanımda sevinciyle kuyruğunu sallaya sallaya yürümeğe devam etti. Eve birlikte geldik. Oturma odasına kadar beni yalnız bırakmadı. İçeride üç kez havlayarak, sevincini gösterdikten sonra, dışarı çıkıp gitti.
Aradan geçen birkaç gün sonra, benim arılığa hırsız giriyor. Hırsız kovandan bal çalıp gidecekmiş. Hırsızın geldiğini fark eder etmez, hırsıza saldırıyor.
Hırsız kendini koruyabilmek için, elindeki sopasıyla ön bacağına vurarak, sağ ön bacağını kırıyor. Bu olay üzerine, Gümüş duyduğu acı içinde, benim uyuduğum pencerenin önüne gelerek havlamaya ve ulumaya başladı. Beni yatağımdan kaldırıncaya kadar susmadan havlayıp uludu. Bir durumun olduğunu kestirdim. Gümüş boşa figan etmez dedim. Hanımı da uyandırdım. Birlikte dışarı çıktık. Gümüş yere çömelmiş, sağ ayağı yukarıda sallanıyordu. Ben görür görmez zırıldamaya başladı. Anladım ki ayağı kırılmış. Hemen içeri gidip lüks lambasını yaktım. Hanımda sabun kazıdı ve yumurta ağına katarak çalkaladı beyaz bir bez üzerine yayarak, yakı hazırladı. Sonrasında, kırıkları yerli yerine getirdim. Hazırlamış olduğumuz yakı bezini üç beş kere bileğine doladım. Üzerine ince tahta koyup sardım. O kadara duygulanmıştım ki ağlıyordum. Gözümün yaşına engel olamıyordum. Gümüş bunu farkında olsa gerek ki, gözyaşımı yalarken zırıldıyordu. Ağlamamı istemiyordu. Yaptığım işlemler tamamlandıktan sonra, onu kucağıma aldım, doğruca yanı başımızda boş olan bir odaya götürüp yatırdım. Bir daha kalkmamasını söyledim. Her gün yiyeceği ve suyunu götürdüm. Etrafının temizliğini yaptım. Ben olmadığım zamanlarda, ayni görevi hanım yapmaya devam ediyordu. Gümüş bizi yanında görünce gözleri gülüyordu. Seviniyordu ama üzüntüsünü de belli etmek için iki kez havlıyordu. Aradan yirmi gün geçti, artık kırığın tutuğu kanaatindeydim. Yanına gidip oturdum. Başını sıvazladım, ayağındaki sargıyı söküp attıktan sonra kalkmasını söyledim. Kalkma cesareti yoktu. Israrlı olunca boynunu eğerek kalktı. Ayağı yukarıdaydı. Yere basmaya korkuyordu. Ben bas bas dedikçe, o ayağını yere doğru uzatmaya başladı. Birlikte dışarı bahçeye çıktık. Aksadığı halde, ben sürekli yere basmasını istiyordum. Bir saat bir dolaşım sonucunda, üç kez havlamaya başladı. Anladım ki bir şeyim yok diyor. Sevincini belli ettirdi.
Gümüş sağlığına kavuştu. Okul tatilde olduğundan, öğrenciler öğretmenler yoktu. İdarecilik izinim bitmişti. O nedenle her gün okula gidip geliyordum. Okul evime çok yakın olduğundan, ara sıra Gümüş’ü de götürüyordum. O bundan keyif alıyordu. Müstahdemler onula aşırı ilgileniyorlardı. O da bundan hoşlanıyordu. Her turlu oyun oynuyor, koşuyor, yerde yuvarlanıyordu. Tabi bu mutluluğu da uzun sürmedi. Okullar açılmadan iki gün önce, on iki eylül askeri darbesi oldu. Pazar günü beni tutukladılar. Gümüş yine yalnız başına kalmıştı.
DEVAM EDECEK
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair