9.BÖLÜM VE 5 KISIM
Benim adımı kullanarak, Köyişleri ve Orman Bakanını taşlayanların açığa çıkması.
Ben vatandaşlara görünmeden yan kapıdan çıkıp eve geldim. Evde bu durumları yapanların maksatlarını düşünmeye başladım. Aradan iki saat geçmemişti ki, öğrenci babaları evime geldiler. Bana kurulan tuzağa üzgün olduklarını, ama otuz öğrenci ve iki öğretmenin beş vatandaşın istikbalini da yana yakıla anlatmaya başladılar. Sanki benim çolum çocuğum yoktu. Benim istikbalim bu zalimlerin umurunda değildi. Mademki çocuklarınız bir hata yaptı. O zaman durumu bana değil, gidin Sayın Bakan Bahri Dağdaş’a anlatın. O’da şikâyetinden vazgeçer ve durumunuzu çözer. Sayın Bakan bizzat TC. Savcılığına giderek, şikâyetçi olduğum kişilerle ilgili edindiğim bilgi gereği yanlış yönlendirildim. Aynı zamanda bu olayla ilgili olarak, okul müdürünün hiç bir kabahati ve suçu yokmuş. Bu nedenle hiç birinden şikâyetçi değilim desin. İşte o zaman, durum çözülür. Aksi halde bunların tamamının başı yanar bilesiniz. Bu şekilde bu işin hal çaresine bakılmadığı takdirde, bende bana tuzak kuranlar hakkında davacı olacağım. Ama dediğim gibi, Sayın Bakan şikâyetini geri alırsa, bende davacı olmam. Aslında bana bu yapılanlar, ne ahlaka ne vicdana nede hasiyete sığar. Şimdi gidin Sayın Bakana gerçek durumu arz edin. O da yaptığı şikâyetini geri alıyorum, öğrencileri de affediyorum derse, ben de şikâyetçi olmam. Ne olursa olsun, mutlaka bakan nezdinde adım temize çıkmalıdır. O zaman öğrencileri disiplin kuruluna vermem. Benim ne yapıp ne yapmayacağım bundan ibarettir. Aksi halde, öğrencilerin buradaki işledikleri suç, organize bir suçtur. Bu suçu işleyenler cezasız kalamazlar. Bunun haricinde başka bir yolunun olduğunu bilmiyorum. Durum anlattığım gibi halledilmez ise, çocuklarınız her türlü hukuki ve idari cezalar alırlar. Yani suça fiili iştirak edenlerin tamamının okuldan ilişikleri kesilecek demektir. Kesinlikle sonucun bu olacağı aklınızda bulunsun. Sizlerden özellikle istediğim, Sayın Bakana bu olayın düzmece olduğunu, Mürsel Adıgüzel’in bir suçunun olmadığını söyleyin. Ne olursa olsun, mutlaka adım temize çıkmalıdır bilesiniz, dedim.
O gün bana minnete gelen bu insanlar, elimi öperek ayrılıp gittiler.
Sonrasında hatırı sayılı kişiler bir araya geldiler. Bu kişiler benimde içlerinde bulunduğum, Koçköy Belediye Başkanı İsrafil Adıgüzel, Arpaçay Belediye Başkanı Alâeddin Avcı, Bahri Dağdaş’ın yeğeni Latif Dağdaş’la birlikte Arpaçay esnafından Nayım Akkaya’nın ticarethanesinde toplanarak, Sayın Bakana olayın nasıl geliştiğini ve bunu kimlerin yaptığını, sizi kullanarak, Mürsel Adıgüzel’e tuzak kurulduğu anlattılar. Sayın Bakan yapılan bu şeytanı düzenbazlığa hayret etti.
Sayın Bakan beni tanımadığı için orada olmamın bir sakıncası yoktu. Bu hatırlı kişilerin ısrarlarını önce dikkate almadı. Şikâyetinden vaz geçmeyi kabul etmedi. O arada, Kars Belediye Başkanı Muzaffer Selçuk ile birlikte İl Genel Meclisi Üyesi Bahçeli Taşçı gelmiş bulundular. Onlarda benimle ilgili kısmın baştan sona düzmece olduğunu ve O şahsı harcamak için bu komployu kurduklarını söylediler. Bu oyunu oynayan ve Mürsel Adıgüzel’e kumpas kuranlar, Başkanla birlikte S.dir. Madem şikayetinizden vaz geçmiyorsunuz, onlardan davacı olun, dediler. Size yapılan bu alçakça durum, insanlığa sığmaz. Bu durumda sizinle hem fikiriz. Ancak okul müdürünün yaptırdığı süsü verdirildiğinden dolayı, hepimiz üzgünüz. Çünkü şikayetinize muhatap olan müdürün suçu olmadığı gibi, o müdür saygında bir kişidir.
O nedenle Sizin hata yapmanızı istemeyiz. Bir büyüyümüz olarak, durumu yeniden gözden geçirmenizi istiyoruz? Dediler.
Böylece bu anlatımlara kanaat getiren Sayın Bakan, şikâyetinden vaz geçtiğini bir dilekçe yazarak, TC Savcılığına gönderdi. Konuyla ilgili olayları anlatırken, çok üzgündü. Benim adıma da üzüldüğünü söylemeden geri durmadı. Bu olayda kandırılan öğrencilerin de durumuna çok üzülmüştü.
O arada TC. Savcılığına dilekçiği götüren şahıs gerisin geri gelmiş bulundu. TC. Savcısının dilekçiği kabul etmediğini, bizzat Sayın Bakanın kendilerinin teşrif etmelerini rica ettiğini söyledi.
Sayın Bakan beni tanımadığı gibi, oradaki olanlarda işte Mürsel Adıgüzel burada bir de olayı kendisinden dinleyelim diye, hiç bir şey söylemediler. Benim orada oluş maksadımda, kimler benim hakkımda ne gibi bir tertip içinde olduklarını öğrenmekti. Nitekim o gün tertiplenen olayın baştan sona kimin ve kimler tarafından yapıldığını ve yönlendirdiğini öğrenmiş oldum. Kaldı ki karakolda alınan ifadelerin ve TC. Savcılığına verilen ifade tutanağının doğruluğu, beni suçlu gösteren hiçbir delil yoktu. İfadem bile alınmamıştı. Sayın Bakan benden şikâyetinden vaz geçmemiş olsaydı bile, hukuken bir anlamı kalmamıştı. Zaten, suçlular suçlarını itiraf etmişlerdi.
Bu itiraflar üzerine TC. Savcılığı tamamının hakkında tutuklama kararını vermişti. Tutuklanmaları için iş mahkemeye intikal etmişti. O gün öğleden önce hakimin keşifte olması sebebiyle, mahkemeye çıkarılmaları öğleden sonraya kalmıştı. Böylece Sayın Bakan, tutuklamada benim adımın geçmediğini öğrendi. Bu bilginin verilmesi, Sayın Bakan tarafından gerçekleri öğrenmesine kanıt oldu. Böylece konuşmalar tamamlandıktan sonra, Sayın Bakan, TC savcısının kendisinin gelmesini istediğine çok kızıp sinirlense de, iş yerinden topluca çıkılarak, Sayın Bakanla birlikte Hükümet konağına birlikte gittik. Sayın Bakan TC. Savcılığının odasına giderek, davadan vaz geçtiğine ait dilekçesini kendi eliyle sunmuş oldu.
TC. Savcılığı Sayın Bakan tarafından verilen dilekçeyi dikkate alarak, suçluların tutukluluk hallerini kaldırarak, tamamını serbest bıraktı. Şayet Sayın Bakan şikâyetinden vaz geçmemiş olsaydı, bana bu kumpası kurgulayanların tamamı tutuklanacaktı. Aslında hak yerini bulmuş olacaktı. Sayın Bakanın şikâyetinden vaz geçmesi üzerine, bende bana yapılan iftira ve suçun karşılığında şikâyetçi olmadım. Bu çirkef olayı sineye çekmiş oldum. İyimi, kötümü ettim bilmiyorum. Zaman zaman o çirkef olayı yapanlar aklıma geldikçe, içim yanıyor. O gün etmediğim şikâyetimi, acaba şimdi olsa eder miydim diye düşünüyorum? O kendini bilmez çirkef kişiler, aklıma geldikçe midem bulanıyor. O gün Sayın Bakanın şikâyetini geri aldıktan sonra, yanına gidip elini öptüm. Kendimi tanıttım. Molla Kara’nın oğlu olduğumu söyledim. Size yapılan ve bana kurulan kumpasa çok üzüldüğümü, bu vesileyle, sizin beni tanımanızı istedim diye de sözlerime ekledim.
DEVAM EDECEK
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair