3.BÖLÜM, 2.KISIM
Parabaş Süleymanın babasının ölümü ve göç hazırlığı.
Parabaş Suleyman yakın akrabalarıyla yapmış olduğu görüşmeler sonucunda, kendileriyle birlikte gelmek isteyenleri tespit etmiş oluyor. Yaptığı tespitler sonucunda, birlikte göçe katılacak olanlara, göçmeyi kabul etmeyenlere herhangi bir bilginin verilmemesini tembihler.
Bu gizlilik içersinde, sessiz ve sakin bir hareketle göçte götürülecek ne varsa onların denk haline getirme hazırlıkları başlatıyor.
Parabaş Süleyman en sonunda doğru bir karar verdiğini ve bu kararı sessizce uygulamasına geçilmesinden memnuniyet duyduğunu ve birinci derecede akrabalarıyla birlikte hareket etmenin daha doğru olduğunu kesinleştirmiş oluyor. Göç hareketinin başlamasından önce, sürüsünün çobanlığını yapabilecek durumda olanları razı eder. Sürünün başında bulunan mevcut çobanlardan gelmek istemeyen birkaç kişinin de haklarını fazlasıyla ödedikten sonra, onları sıkıca tembihleyip köylerine gönderir. Kendisiyle birlikte hareket edenlere ise, kendilerine ait olan atları yılkıdan ayırıp, köye götürmelerini sağlar. Koyunları götürecek olan kimselerinde nasıl haraket etmeleri gerektiğini bir bir anlatır. Sürü dağda olduğu için, o bölgeden ayrılıp gidişi, başkalarının dikkatini çekmesi söz konusu olmaz. Bu nedenle hedeflerinin Büyük Akbaba Dağının aşılmasını sağlamaktı. Böylece Osmanlı Devleti sınırlarına geçilmiş olacaktı. Bu gidiş için her türlü tedbiri aldırıp ve yer tarifini yaptıktan sonra, birlikte olduğu adamlarıyla, köye dönerler.
Parabaş Süleyman bu çalışmaları yaparken, bir yandan da çok ağır hasta olan babası Kerim’i düşünmekteydi. Göç hazırlığı sürerken, babası Kerim’in hastalanmasına onu fazlasıyla üzmekteydi. O üzüntü içinde, babası hakkın rahmetine kavuşur. Kerim, oğlu Adıgüzel’in ölüm biçimine çok üzülmesine kalbi dayanamamıştı. Kerim’in gerekli defin işlemlerini yapmış ve koru komşuyu yedirip doyurmuşlardı.
Anaları ise acılar üstüne acılar yaşamasının izdirabını çekiyordu. Gideceklerinden ötürüde hiçbir türlü oğlunun ve kocasının mezarlarına hasret kalmayı içine sindiremiyordu. Kocasının ölümünden çok, Adıgüzel’in ölüm biçimi onu kahrediyordu. Akşam, sabah ağıt yakıyor ve evin içine girmek istemiyordu. Sabahtan başlayarak gece yarılarına kadar uzaklara bakıyor ve Adıgüzel’im gelecek diye söylenip duruyordu.
Gelinleri ve torunları onun bu durumuna üzülüyor ve her gün yalvar yakar ederek, zorla evin içine sokabiliyorlardı. İçeri gittiğinde de, yatağının üzerine oturuyor ve başını dizlerinin arasına sokarak, içini çekip durmaya devam ediyordu. O vaziyette yatıyor ve o vaziyette kalkıyordu.
Parabaş Süleyman, kardeşi Kahraman’la birlikte baş sağlığına gelenlerin taziyelerini kabul ederlerken, bir yandan da hayır hasenat işini de yaptırıyordu. Diğer yandan ise göçe katılacak olanlarla birlikte, beraberliklerinde götürebilecekleri eşyalarını denk haline getirmeye çalışıyorlardı. Bu çalışmaları gizlilik içinde sürdürmekteydiler. Amaçları göçün ne zaman gerçekleşeceğini, hiç bir kimsenin duymaması ve bilmemesini sağlamaktı. Göçe iştirak edecek olan yakın akrabaları da, o sessizlik içinde hazırlıklarını tamamlamaya seferber olmuşlardı. Bir yandan yeni keçelerden oluşan oba çadırlar hazırlanıyor, bir yandan da ellerindeki mevcut yünlerden, kepenekler yapıyorlardı. Yaptıkları hazırlığı sır gibi saklıyorlardı. Asla ve asla göç hazırlığından Han’ın ve adamlarının haberdar olmaması gerektiğine dikkat ediyorlardı.
DEVAM EDECEK
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair