Allah’ın bir ismi de HADİ dir… Tarih tecellileriyle dolu…Yalanın kabuğu çatlamaya mahkumdur. “Hak gelir ve batıl zail olur…” Ve de ki: Gerçek geldi, batıl yok olup gitti, şüphe yok ki batıl, zaten yok olur gider.” buyurmuş yüce Allah. (İsra/81) Güneş gelince gecenin kaçtığı gibi…
Peygamberler mucize göstermiş, evliyalar keramet… Ve yalanın kabuğu çatlamış… İnsanların gül oldukları gözlenir olmuş… İnsan sadece “Kan döken varlık” değil… İnsanın toprağı cömertlik gülünü de besler…
İnsanın toprağının güller beslemesi için bazen kişinin keramete şahitliği de gerekmiyor… Ben bir kişi tanıdım, bu adam cami cemaatinden değildi ve hiç ümidimde yoktu bu adam cami cemaatinden olsun… Bir baktım ki bir gün camide… Bu sırrı anlamak istedim. Adamın hanımı ölmüş. Hanımının ölümü yalanının kabuğunu çatlatmış…
Yalanın kabuğu var her şeyin üstünde… İnsanların gönülleri üstünde de. Bu kabuk nasıl mı çatlar… Tarih de örnekleri çok… Peygamberlerin gelmesi çatlatmış bu kabukları ve gül bahçesi olmuş yer yüzü…
Eneciliğin, parçalanıp bölünmüşlüğün zirve yaptığı, köleliğin zirve yaptığı, dolandırıcılığın, gaspçılığın zirve yaptığı bir topluma geldi efendimiz… Peygamberimizin gelmesi ile Cömertlik gülü, mertlik gülü… Güller tezahür etti ashapta…
Peygamberimizin gelmesi ile de yalanın kabuğu çatladı… “Hasta toplumlara gelen doktordur peygamberler” denilir… Hikmet gereği son peygambere çok verimli bir toprak sunuldu. Ebubekirler, Osmanlar, Aliler, Ömerler…
Ebubekirlerin, Osmanların ,Ömerlerin, Alilerin gönüllerin yalanın kabuğu çatladı ve toprakları gül bitirdi… Hz Ali ilmin kapısı oldu… Osman’da cömertlik gül açtı. En güzel tezahürler sahabede…
Peygamberimiz son peygamberdi, vahyin son gelişiydi bu. Vahiy kıyamete kadar korunmalıydı… Bu hikmet gereği verimli bir toprak sunuldu efendimize. Sahabe yiğitlikte cömertlikte zirve insanlardı…Bedirler. Uhudlar derken Mekke feth oldu… Vahiy yaşam olarak da örneklendi… Kıyamete kadar yetecek bir nur inşaoldu…Hadi isminin tecellisi bütün bunlar…
Hadi isminin tecelliyle, bizim de bir gün inançsızlık kabuğumuz çatlar… Bir kıssa var… Hayatımızda da şahit olduğumuz örnekler var… Kıssaya göre, kocası kadınının besmeleye verdiği önemi sınar… Rahatsızdır kadınının bu güzelliğinden… Kadınına bir kese altın emanet eder… Kadının besmeleyle sakladığı bir kese altını bulur ve kuyuya atar. Tekrar isteyince kadın altınları getirmiş. Adam nasıl olur, ben kuyuya atmıştım.” der, kıssa deyip geçme hayatı tanısan tarihi tanısan böyle örneklerle dolu olduğunu göreceksin…Ve adam şaşkındır ve Besmelenin gücüne inanmayan adamın inançsızlık kabuğu çatlamıştır…
Tarih haber veriyor… Rivayetler sahihtir… Uydurma deyip geçilecek kadar da az değildir… Hadi ismi tecelli ettiğinde yalanın kabuğu çatlıyor… Tarih şahit, hayat şahit… Vahiy tasdikliyor… Kiminin yalanının kabuğu Mekke fetholunca çatladı. Firavunun bile yalanının kabuğu kızıl denizden Hz. Musa geçince çatlamıştı… Derken İsrâiloğulları’nı denizin öteki yakasına geçirdik. Firavun ve ordusu da haksız yere onlara saldırmak üzere peşlerine düşmüştü. Sonunda Firavun boğulmak üzereyken şöyle dedi: “Elhak inandım ki, İsrâiloğulları’nın iman ettiğinden başka tanrı yokmuş! Ben de artık kendini O’na teslim edenlerden biriyim.” (Yunus/90)
Firavunun sihirbazlarının da yalanının kabuğu çatlamıştı. Gaflet gömlekleri yırtılmıştı… “Sonunda büyücüler secde ederek yere kapandılar ve inandık dediler, Harun’la Musa’nın Rabbine.” (Taha/70)
Kardeş Kavgası
Derdim gül benim
Aşığın sazına tel benim
Kardeş kavgasını kıran el benim
Ödülü tek Allah’tan bekleyen kul benim
Otuz yıl kırk yıl
Yoktu hayallerim
Gönle oktu hayallerim
Zülfikârı tutmadı
Otuz yıl kırk yıl
Kırılsın ellerim…