Mutlu olmak için hayat yarışında ileriye atılmak mı? Gerekir. Tüm gücünü ortaya koysan nereye kadar. Doğal şartları yerine getirip üst noktalara çıkmak mı? Niyetin.
Yarışmak adına şartları zorlamada ölçü, hayatı kazanmak ve her şeye rağmen aklını kullanıp bitiş çizgisinde ipi göğüslemek.
Başlangıç çizgisini görmedik ama yolcu durağını geçmiş, yalnız koşuyordu. Üzerinde spor kıyafeti yoktu. Arkadaş, “Spor cesaret işi” dedi. Bizde sporcular geçecek diye caddeyi gözlüyoruz. Onların yerine sivil giyimli birisi hızla görüş sahamıza girdi.
Koşan kişiye baktık, sanki saniyeler uzadı ve zaman durdu. Düşündük, bu normal bir yarışmacı değildi. Çünkü deyim yerinde ise canını dişine takmış deli gibi koşuyordu. Hayatı kazanmak veya kaybetmemek için kendine hâkim olmalıydı.
Yeni bir başlangıç yapmak adına, bazen kaldırımdan, bazen de yoldan koşuyordu. Dereceye girmek değil de sanki hayatını koymuştu ortaya. Yüzü alev almış gibi yanıyordu. Burun deliklerinden lokomotif buharı gibi sıcak hava çıkıyordu. Binanın önüne çok az kalmıştı. İnsanlar arkasından hayretler içerisinde bakıyordu.
Yaptığı yarış olamazdı. Kendini parçalamaya koşuyordu. Bu gidişle varış çizgisi veya son düdük sesi olmayacaktı. Gözleri kızardı, dışarı fırladı ve saçları dikleşti. Ceketini çıkarıp attı, gömleğinin yakasını yırttı. Arkadaş deli gibi koşuyor, dedi.
Bulunduğumuz pencerenin önüne yaklaştığında koşucuyu tanıdım. Heyecanla dışarı çıktım. Onun yarış, derece diye bir derdinin olmadığını anladım. Ortada hayati önem arz eden bir problem olabilirdi. Hırsı ilk sırada yer almak diye düşünülemezdi. Bu heyecanlı olayın püf noktası açığa çıkmamıştı. Fakat koşan arkadaş bitmiş, ne yaptığını bilmez hâle gelmişti. Canı yandığı belliydi. Bu koşuyla derece yapar mıydı? bilemem ama dereceden öte bir dert sarmıştı paçayı.
Yanıma yaklaşan bir arkadaş, can havliyle koşuyor, ağzından alev çıkıyor, dedi.
Bireysel bir problemi çözmek için mi? koşuyordu. Koşmak değildi yaptığı kendini paralamak. Bu bir akıl hareketi olamazdı, çünkü kendine hâkim değildi. Yol ile kaldırım arasında kaybolmuş gibiydi. Belki de kötülüklerden kaçıyor veya ipi aynı hırsla göğüslemek istiyordu. Onu bu derece güçlü kılan ne olabilirdi.
Koşucu bize çok yaklaştığında, yüzü koyun yere yapıştı. İki eli açık uzandı. Ayağa kaldırmak için önce onu asfalttan kazımak gerekecekti. Yüzü kan içerisinde çaresizliğin girdabında duyularıyla çevreyi ve insanları taradı. Ellerini tutmak istedim. Gözleri sabit bir noktaya bakmaya başladı.
Bu ne hâl niçin koşuyorsun, diye sordum. Fena hâlde canı yanıyordu. Adeta ciğeri dağlanmıştı. Bu acıya dağlar dayanamazdı.
Çare arıyordu yarasına, gözleri yaşla doldu. Ecel teri döküyordu. Elindeki anahtara baktı, kendini zorladı ve bunu yerine kavuştur.
“İşyerim yanıyor.” Dedi.
Hasan TANRIVERDİ