Zaman gazetesi yazarlarından sayın Hüseyin Gülerce’ye yazdığım bir cevaptır bu makalem. Sayın Hüseyin Gülerce, İktidar Muktedir Olmak İsteyince Paniklediler başlıklı makalesinde hükümet yanlısı görünmektedir. Hükümetin demokrat olmak isteğini dillendirmektedir.
Sayın Gülerce şöyle yazmış
Ne diyor vesayetçi koro: AK Parti uzlaşma aramıyor, toplumsal mutabakat istemiyor… İnanalım mı? Tabii ki inanmayacağız. Çünkü uzlaşma; statüko sona ersin, demokrasi gelsin diyenlerin aradığı bir şeydir. Demokratikleşmeyi istemeyenlerle, hangi konuda uzlaşacaksınız? “Uzlaşma olsun” diyenlerin samimiyetine tabii ki inanmayacağız. Çünkü bu lafları edenlerin, 12 Eylül’ün askerî anayasasını değiştirmek gibi bir dertleri yok ki. Vesayet sistemi değişmesin diye çırpınanlar, o sistemi değiştirecek anayasa değişikliklerini neden istesin? Bu yöndeki çabalara niye destek versin? Tam, yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış davranışı. –Zaman gazetesi-
Ben sayın Gülerce’ye sayın başbakanın demokrat bakış açılarından örnekler vereyim.
Başbakan Erdoğan mizaha beşinci davasını Leman’a, “Batının ilmini bilimini değil, ahlaksızlığını aldık” kapağına açtı. 20 bin YTL tazminatla yargılanacak Aknar, “Bu anlayış nedeniyle küfürlü telefonlar alıyoruz, Oğuz Aral anıtı parçalandı” dedi. BASIN
Başbakan Recep Tayip Erdoğan Kürt açılımı konusunda gerekirse CHP lideri Deniz Baykal’ın ayağına gidebileceğini belirterek, “Gerekirse elini de öperim” dedi. Baykal’ın yanıtı olumsuzdu. “El öpmeye alışmış. Devlet el öpmez” gibilerden bir yanıt verdi. “Alışmış” derken daha evvel bu hareketi icazet için başkalarına da yapıyordu iması anlaşılıyor. Fakat devletin el öpmeyeceği söylemi devlet-hükümet kavramı açısından tam isabetli değil. Erdoğan devlet değil, devleti yönetmekle görevli hükümetin başıdır. “El öpmesinde sakınca var mı?” denildiğinde T.C.’nin yöneticisinin el öperek icraat yapması doğrusu ülke yönetimi adına hepimizin duygularını zedeleyebilir.
Aslında Erdoğan çok değil daha geçen yıl bu günlerde el öpme adetine karşı çıkmış, şöyle demişti: “El öpmeyi sevmem. Üç kişinin elini öpün derim; babanızın, annenizin ve hocanızın. Bunun dışında asla. Aksi, ifade edemeyeceğiniz çirkinlikte bir tehlikedir. Çünkü o, özgüveni alır götürür. O sizi adeta köleliğe doğru iter!” (Milliyet-Taha Akyol-17 Eylül 2008)
Muktedir olmak nedir ?
El- MELİK
Bütün Kainatın Tek Sahibi ve mutlak hükümdarı.
El- AZÎZ
Mağlup edilmesi mümkün olmayan galip
El- CEBBÂR
Eksikleri tamamlayan, dilediğini zorla yaptırmaya müktedir olan
El- MÜTEKEBBİR
Her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren
El- KAHHÂR
Herşeye her istediğini yapacak şekilde galip ve hakim olan
El- HAKEM
Hükmeden, hakkı yerine getiren
El- ADL
Çok Adaletli
El- HAKÎM
Bütün emirleri ve bütün işleri hikmetli
Yukarıda yazdığım sekiz esma’nın o kişinin kişiliğinde aktif durumda olmuş olması gerekir.Kul bu isimlerin etkisiyle kendi nefsine hakim olmayı öğrenir bilir ve başarır. Bu iş irade isteyen bir iştir. İradesi olmayanın hali şeytan mukallitliğidir. Gerçekte Allah’a ait olan bu isim ve sıfatların kul da Zahir olması gerekir ki, o kişi iktidar olduğunda Muktedir de olabilsin. Şunu da belirteyim ki, iktidar olmak ile iktidara getirilmek çok farklı şeylerdir. İktidara getirilenler zaten asla muktedir olamazlar. Sızlanırlar, nazlanırlar, hırçınlaşırlar hatta çirkefleşirler ama muktedir olamazlar. El etek öpüle öpüle çıkılan makamlardan muktedir sesler yükselmez.
Ülkemizde siyaset para ile yapılan bir iştir. Parası olanlar siyaseti yönetir ve kendi menfaalerini kanunlaştıracak adamları siyasette yükseltilerek siyaset finanse edilir. Ülkemizde para sahiplerinin kim olduklarını bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Sayın başbakan global Yahudi lobilerinden her yıl birkaç kez ödül almakta zaten. Hatta sayın başbakanın 25 yıllık siyasi geçmişinde işçilikten başlayıp bu servete gelişinin veya getirilişinin hesabını kim kime verebilir ki ?
Karikatürlerinin yapılmasına dahi tahammülü olmayan bir kişinin demokratlığından kim bahsedebilir ki ?
AKP’ye devamlı olarak AK Parti denmesi dahi bir riyakarlık ve tahammülsüzlük belirtisidir. Sanki ak denildiğinde kara bir taraflarını gizleme gayreti varmış izlenimi veriyor insana. Madem ak olmaya meraklıydın AK koysaydın partinin adını. Gazetecilere ve televizyondaki sohbetlere bakıyorum da hükümetten zılgıtı yiyenler AKP diyemiyor hükümetteki partiye. Bu ne kibir böyle, bu ne riyakarlık.
AKP nin bir benzeri parti vardı geçmişte adı ANAPdı. Şimdi tarih oldu. ABD patentliydi ve ihtilal çocuğu bir partiydi. Turgut Özal hanedanın serüvenlerinden ibaretti o geçen yıllar.ABD de Turgut Özal Rüştü Saraçoğlu’na – 6 ay sonra Türkiye de başbakan olacağını ve merkez bankası başkanı olarak kendisini ülkemizde görmek istediğini söylüyor – Küçük adamların büyük gölgelerinin olduğu tuhaf bir ülkeydi o zamanlar ülkem. Papatyalar, davulcu damatlar, hediye son model arabalar, hayali ihracatlar, şambalici den bakkal da müteahhitler vs .
Geçmişin papatyaları şimdi umre yolunda yine birilerine el etek öpme yarışında.
Bilmem biraz olsun anlatabildim mi sizlere, ABD tarafından atanmış hükümetlerin muktedir olamayış hırçınlıklarını. Kibirlerine kul olanların hükümeti oluyor da muktedirliği olmuyor. Hükümet yanlısı basını da anlıyorum onlar dün ANAP ın da destekçileriydi. ANAP kayığı battı AKP kayığıyla yola devam. O da batarsa asker sizi kurtarır nasıl olsa yine mağdur edebiyatıyla yeni bir kayık yapar asker ile de kayıkçı kavgasına tutuşuruz diyorsunuz.
28 Mart 2010 Pazar
UĞUR ÖZALTIN