“Yıldızlar üzerime örtü olmuş, ay ışığı içimi ısıtıyor. Dalmışım saman yolunun derinliklerine, uzayı seyrediyorum. Koyu mavi sular kıyıya köpük köpük vururken tangonun sarmaş dolaş kollarına bırakmışım kendimi kuğu gibi süzülüyorum. Dünya umurumda değil eteklerim savruluyor. Kumların sıcaklığı gündüzden kalma olsa gerek ayaklarımın altını yakıyor. Dalga sesleri tangonun akışına karışıyor. Cırcır böcekleri kulağıma fısıldıyor. Ay ışığı hariç her yer simsiyah, bu spotun altında müzik ruhuma bir başka dokunuyor. Yoruluncaya kadar dans etmeye niyetleniyorum. Şarkı hiç bitmesin istiyorum. Ateş böceklerinin ışığa pervane oldukları gibi ben de müzikle pervanelere dönüyorum. Akordeonun tınıları ile sarhoş oluyorum. Dansa devam etmek isterken ayaklarım birbirine dolanıyor.
Kumlara seriliyorum. Kum tanecikleri yüzüme batıyor. Yüzümün tüm gözeneklerine nüfuz ediyorlar. Serin sularda temizlenerek tanecikleri birer birer tuza boğuyorum. Ayaklarım diz kapaklarıma kadar su içindeyken bir yengeç kıskacının parmaklarıma dokunduğunu hissediyorum. Parmaklarımı tatlı tatlı gıdıklıyor. Sudan çıktığımda engin kumsalda yürüyüş yaparken rüzgarla altın taneciklerinin ayaklarıma çarpmasından hiç rahatsız olmuyorum. Bir uçtan bir uca kat edeceğim yol umulanın aksine beni dinlendiriyor. Müzik, su sesi, ay ışığı muhteşem üçlüyü oluşturmuşken ben mest olmuş durumdayım. Gün ağarmasın, gece sona ermesin diye dua ediyorum. Ay yavaş yavaş saklanmaya hazırlanıyor. O küçüldükçe güneşe kavuşacağımın huzuru içimde büyüyor. Daha aydınlığa hasret gözlerim uykuya dalmak üzereyken vazgeçiyorlar. Vücudum yürümekten bitkin, ruhum enerjiyle dolu pes ediyorum. Olduğum yere oturup güneşin doğuşunu izliyorum. Kocaman kızıllık ortaya çıkmaya başlıyor. Git gide artan sarı rengin güzelliği gözlerimi kamaştırıyor.
Mutluyum, bir günü daha doğurdum, bugün de dünyayı gözlerimle gördüm. Gece bitti, gün güneşe kavuştu, ben ev yolundayım.”
Bahar güzelliklerini göstermeye başlıyor. İlk cemre havaya düşüyor ve gerçekten insanların havası değişiyor. Herkes vaktinin çoğunu açık havada geçirme özlemiyle yanıp tutuşurken, cemreler imdadımıza yetişiveriyor. Sırada suya düşecek olanda, bunlar üç kardeş; hava, su, toprak diye adları var.
Doğa canlanıyor. Ağaçlar renklere bürünürken, toprak yeşil giysisini dolabından çıkarıyor. Güneş ışık saçarken, bulutlar çoktan dağılmış maviliğe yer açıyor. Sıcaklık artışıyla insanların içleri kaynıyor. Kışın rehaveti üzerimizden atılsın diye silkeleniyoruz. Mart ayı yaklaşmasına rağmen havaların ısınmasıyla kabak çiçeği misali içimiz açılıyor.
Bahar yorgunluğu biraz sorun oluyor ama olsun bu baharın da sonunda yaz gelecek. Azıcık yorulmaya değmez mi? Kızgın kumlardan serin sulara atlama zevkini tatmaya değmez mi? Değer elbet kışın ardı bahar, her karanlığın sonunda ışık var ise bırakın bahar rüzgarları sizi sarsın sımsıkı kucaklasın. Yüzünüzü rüzgara çevirin, kollarınızı açın ve uyanışınıza şükredin.
Dışarısı cıvıl cıvıl evinizde oturmayın çıkın, oksijeni ciğerlerinizin en ücra köşelerine kadar bir nefeste çekin. Bu bahar en güzel baharınız olsun, sanki bir daha hiç yaşamayacakmış gibi bu günlerin tüm nimetlerinden faydalanın.
Sevdiklerinizle geçireceğiniz en baharınız olsun.