Dağlar beyaz örtüye bürününce, Çoban Dede sürüsüyle vadiye iner, çadırını da her yıl ki gibi, düzlüğün başladığı yere kurardı. Dede, sürüsüne sevdalıydı. Tüm kalbiyle onlar için çalışırdı. En büyük zevki sürüsüyle birlikte yaşamaktı. En büyük arzusu onlarla ömür tüketmekti.
Çoban Dede, küçük yaşta koyun sürüsünün başına geçmişti. Eli sopa tutamazken bile, koyunların otlağı için uğraşıyormuş. Katlandığı zorluklar Onu pişirmiş, olgun bir şahsiyet haline gelmesine neden olmuştu. Bu olgunluk sayesinde sürüyle ilişkisi güçlenmiş sevgi esaslı temel atılmıştı. Dedenin kazandığı sevgi temelini, hiçbir etkinin sarsması mümkün değildi.
Dedenin yaşantısı, koyunlarının sağlıklı beslenmesi üzerine kuruluydu. Sürüsünün peşinden gider, onların tırnaklarının eşelediği toprakları sevdiğini ve o yerlerin değerinin bilinmesi gerektiğini söylerdi.
Yılların yıpratamadığı Dedenin, dile kolay seksenine bir basamak kalmıştı. Doğanın kucağında sevgi çağlayanından dökülüp, mutluluk deryasına karışırdı. Yaşantısının her anı neşe içerisinde geçerdi. Dede, dertleri zevk edinerek sürüsüyle geniş ufuklu bir dünya kurmuştu. Soğuk, sıcak demeden yaz yağmuru gibi vadilerde gezinirdi. Gezinmesi içten, samimi ve sevecendi. Yapmacık yanı yoktu. İç dünyası da aydınlıktı.
Dede, koyunlarım postlarıyla kırların papatyalarına, sesleriyse de ana ninnisine benzerler. Papatyalarımı görmez, ninnilerini duymazsam huzurum kaçar, rahatsız olurum, diyordu. Sürüsündeki koyunların her biriyle ilgilenirdi. Koyunlarına isimleriyle hitap eder, hangisi ismiyle ıslıklansa yanına koşardı. Dede yanına geleni kucaklar, sever ve şeker verirdi. Dede, “Çocuk gibiler, inciyi ekmekle değiştirirler,” derdi. Akşam olduğunda ise, çadırın önüne gelirler, şekerlerini alır ve geceyi geçirecekleri alana giderlerdi.
Yattıkları alanın etrafı dikenlerle çevriliydi. Bu alan iki köpekle korunurdu. Ayrıca çadırın önünde ateş yanardı. Yabani bir hayvanın geldiğini hissetseler, zil sesleriyle köpek ve Dedeyi uyarır, korktuklarını belirtirlerdi.
Dede, “Papatyalarım sevimlidir. Birini daha çok sevsen diğeri küser, kuzular bebek gibi kucağımdan inmez. Onları adeta sevgi büyütür. Sevilen koyunun yünü daha parlak ve kaliteli olur,” derdi. Onlar papatyaların ninni söylediği sevgi kuzularıydı.
Dede, yaz ve kış dışarıda olduğunu yağmur ve karın sırtından geçtiğini söylerdi.” Buna rağmen sağlığımı onlara borçluyum. Mevsimlerin en güzel günlerini onlar sayesinde yaşarım. Yün dışında bir şey giymem. Çadırım bile yündür. Sürümle duru su gibi akar, gerekirse çağlarım. Sıkıntı nedir bilmem, her engeli aşarım. Doğal etkenlere katlanmayı onlardan öğrendim. Dert girdabına düşmedim. Çünkü sevgi çemberinin dışına çıkmadım. Onlar sayesinde sıkıntı çekmedim. Koyunlarım aynen çocuk gibidir. Onun için hepsiyle özel ilgilenirim. Bu tür bir ilgi çevreye daha dikkatli olmayı gerektirdiğinden, olaylarla farklı bakabilmeyi öğrendim. Sonuçta karşıma çıkan tüm canlılarla rahatlıkla iletişim kurabilirim.
Çoban Dede, koyunlarının davranışlarına hayret ettiğini söylerdi. Onların çoğu zaman hareketlerinde bir inceliğin olduğunu kabul ediyordu. “Sürünün farklı taraflarını yorumlamakta güçlük çekiyorum,” derdi. Günün birinde sürüsünü tepede otlatırken vadiye inmek istemeleri üzerine, çadırın olduğu düzlüğe indiklerini, düzlüğe inerken de tepeye gezi için gelen öğrencilere,” Bir an önce ayrılın, fırtına geliyor. Grup Dede’ye aldırış etmeden oynamayı devam ettirirler. Aradan yarım saat geçtikten sonra fırtına tepeyi kasıp kavurur. Öğrenciler, çok zor durumda vadiye inebilmişler. Öğrencilerin başında bulunan öğretmen, “fırtınanın geleceğini nereden bildin,” sorusuna, Dede sürüyü göstererek,” Onlar bildi,” der.
Bizlerin algılayamadığı ses ve titreşimleri onların hissettiklerini, ona göre tepki verdiklerini rahatlıkla gözlediğini söylerdi. Dede koyunların birbirlerine sokularak küme oluşturduklarında, bu davranış, yer sarsıntısına karşılıktır. Etrafımda toplanır kafalarını kaldırırlarsa çevrede yabani olduğuna tepkidir. Köpekler o yöne saldırırlarsa yeniden yayılmaya başlarlar. Çevrelerinden geçen insan ise otlamayı bırakıp, ona bakar, tekrar otlarlar sa o kişinin iyi niyetli olduğunu anlarım. Genelde koyunların neye tepki verdiklerini anlamak zor. Köpeklerimizin dolaştığı sınırların dışına çıkmazlar. Tel örgüyle çevirmişin gibi belirli alanda kalırlar. Yabani hayvanın geçtiği yerden asla geçmezler. Aksine oradan uzaklaşırlar.
Dede,” Dikkatin önemini, hayatın acımasızlığını ve yapılan her işin ihmale gelmeyeceğini onlardan öğrendim. Mutlu olmak için koyunlarıma sarıldım. Allah güzellikleri onlar için yaratmış. Onları her zaman sevmelisin. Karınlarını doyurmaya çalışırım. Beni görmeseler huysuzlanırlar. Çadırın çevresinde korunduklarına inanırlar. Köpekler hiçbir canlıyı onlara yaklaştırmazlar. Çevrede ot kalmayınca göç ederim. Göçtüğüm yerde rahat otluyorlar sa çadırımı kurarım. Sözün sonu gelmez. Ben bir miktarını söyledim, geri kalanını da onların hareketlerine bakınız,” diyordu.
Koyunların hepsi birbirinden farklıdır. Kendilerine göre özellikleri vardır. Bu özellikler çoğu zaman beni şaşırtır. Sabah ışırken hareketlenmeye başlarlar. Dede, ıslıklar ve çadıra doğru sıralanırlar. Onlara tuz ikram eder. Sonra köpeklerin çizdiği sınırlarda otlamaya başlarlar. Yalnız Dede’de onları kendi başlarına salmaz. Etraflarındaki dikenleri keser, çalıları ağaç tiplerine çeker. Sürünün ot ve yaprak bulması için didinir.
Dede sürüsüyle olan bağını anlatır, onlardan başka bir şey düşünmezdi. Dünyasında koyunlarından başka hiçbir canlıya yer yoktu. Onlarla uyur, onlarla uyanırdı. Koyunlarının sayesinde hayata mutlu bakan bir kişilik haline gelmişti. “Yaşantımda başkasına ihtiyacım olmaz,” derdi. Onun için çevreden gelecek olan etkilere kulak asmazdı.
Dede boş durmaz, her an bir şeylerle meşgul olurdu. Otlakları temizler, çadırını düzeltir, koyunlara engel olan dalları keserdi. Besili ve güçlü olan koyununu satardı.
Dede; “Bir ömür böyle geçti, koyunlarım ve kuzularımla birlikte,” diyerek onları akşam hazırlığı için ıslıklardı.