Çeyiz sandığı değerli eşyalarımızın korunduğu ve saklandığı yapıydı. Ailemizin geçmişine ait değerleri bu sandıkta görmek mümkündü. Çünkü sandık müze gibi, geçmişi günümüze yansıtıyordu. Annem sandığı gözü gibi korur, gerektiğinde taşıdığı değerleri misafirlerine tanıtırdı.
O gün, sandığı açarken konuşmadı. Nedense soluk alışverişi sıklaştı, yüzü sarardı. Nereden bilecekti, kapağı son olarak açık tuttuğunu, eşyaları bundan böyle hiç kimseye tanıtamayacağını? Tepelere baktı. Griye çalan bulutlar koşar adım ilerliyor ve çiçek tozları uçuşuyordu. Misafirlerinden özür diledi, “Yağmur geliyor, çevreyi toparlamalıyım.” dedi. Gözleri kızardı, elmacık kemiklerini örten deri pembeleşti. Kederli bir hali vardı. Çimene baktı, ıslanmaması gereken sepet, kürek ve çuvalı mereğe taşıdı. Çalı süpürgesiyle hendeklerin tıkanan yerleri açtı. Geri döndüğünde kardeşinin çimene girmek üzere olduğunu gördü. Çocuk gibi sevindi, neşelendi ve sarıldı. Onu bağrına bastı, güldü, mutlu oldu. Dut ağacındaki serçenin oynaşmasına baktı. Kardeşinin, “Abla üzgünsün,” demesi üzerine, sandığı açtım da …” dedi. Yün kuşak, çorap ve göz nuru oyalar… Onların hâlâ anne güzelliğinde koktuğunu söylerken, gözyaşını tutamadı.
İçeri girdiklerinde bulutlar da gözyaşını döküverdi. Damlalar halindeki gözyaşı gittikçe hızlandı. Ağaç yaprakları eğildi, otların boynu büküldü.
Annem tekrar sandığın başına geçti, eşyaları düzeltti. Eline aldığı cep saatiyle ilgili anılarını anlattı. Saati yerinden aldı, kösteğini sildi. Babası “Allah izin verirse dönüşte alırım,” demişti. Ankara Polatlı’da şehit düştüğünde çok değerli bir emanet durumuna geçmişti. Annem yavaştan konuşmaya devam etti. “Gönül toprağına düşen tohumlarının dostlar vadisinde yeşermesi gibi, çeyiz sandığı da kalbimin derinliklerinde yeşerdi. Kalplerine ait iyilikler ve sevgi pınar gibi çağlamalı, dostluğa neşe katmalıdır, dedi.
Ailemizde çeyiz sandığı “Anne sandığı” olarak biliniyordu. Sandığın tarihi eşyaları pırıl pırıldı. Kar gibi iğne oyaları, rengârenk yazmalar, nakışlı namaz örtüleri, boncuklar ve kuka tespih. Ayrıca çeşitli yüzükler ve süs eşyaları. Bu eşyaların hizmet kârı olan annem, fazla dışarıda kalmasını istemezdi. Çeyiz sandığını korumak için gecesini gündüzüne katmış, çalışmış ve saçını süpürge etmişti. Böylece yuvasını her türlü zorluklara karşı ayakta tutmuş, İstiklal savaşının manevi atmosferini solumuştu.
Çevresine duyarlı olan, insanlara dürüst davranan annem, gençlerin mutlaka okumasını isterdi. “Okuyandan zarar gelmez, okuyan genç topluma yararlı olur.” Diyordu.
Çeyiz sandığı insan ömrüne sığacak güzellikler de taşırdı. Bu güzellikler gelenekleri temsil ederdi. Gelenekle ilgili çok şeyler saklanmıştı sandıkta: Sarı lira, inci kolye ve taşlı yüzükler gibi. En son olarak, sarı yazmaya sarılmış tespih çok değerliydi. Çünkü büyük babasının hediyesiydi. Büyük baba, tespihi çeyizine vermişti. Geleneğe göre, çeyiz sandığı manevi havasını, büyüklerinden alan kız çocuklarının en nadide eşyalarının saklı tutulduğu yerdi. Yine büyük baba biliyordu ki, sandık, çeyizin ömür boyu sırrını koruyarak umutların yeşerdiği yalnızlık ve çaresizliğin tükeneceği yapıydı.
Kız çocukları kendini sandıkta bulur, bu sayede geleceğe güvenle bakardı. Kendi yavrularını da aynı duygularla yetiştirirdi. Bu düşüncenin esasını teşkil eden çeyiz sandığı geleceğe güçlü bakar, böylece ailenin karşılaştığı problemi bünyesinde eritirdi.
Günümüzde değişim rüzgârlarına karşı geleneksel çizgisinde kalabilen çeyiz sandığı, her türlü olumsuzluklara rağmen ayakta durmasını bilmiştir. Zorluklara karşı sığınak, güzel duygulara karşı dost olmuştur. İnsanlığa hizmet yolunda sevgi ve saygıda kusur etmemiştir. Misafirini her zaman bir tutam çiçekle karşılamıştır.
Çeyiz sandığının değerini komşular da bilirdi. Özellikle gelenek ve göreneği yaşatmak isteyen aileler, tarihi eşyaları korurlardı. Annem çeyizini eş, dost ve arkadaşlarına sergilemekten büyük mutluluk duyardı. Böylece yaşantısından kesitler sunmuş olurdu. Köyde bugüne kadar yaşanılan ve farklılıkları simgeleyen tarihi kıymetleri sandık sayesinde ortaya konmuş oluyordu. Tarihi simgeler, kuşaklar arasındaki kültürel etkinliği pekiştirmesi bakımından önemliydi. Bu şekilde sosyal alandaki ayrışmanın önüne geçilmiş olurdu.
Çeyiz sandığı gençliğe; hayatın zorluklarına rağmen yaşamaya değer olduğunu, geleceğin yaşantısına bugünden önlem alınması gereğini vurgulardı. Vurgulanan önlemlerdir ki, gencin geleceğe güvenle bakmasında, odak noktası olacaktı.
Annem kalktı, arkadaşlarına baktı. Tebessüm etti, gözlerinin içi parladı. Esprileriyle herkesi güldürdü. Uçakta herhalde canı sıkmış. İstanbul’a yaklaştığında, görevliye işaret etmiş, “Kızım pencereyi biraz açar mısın? Demiş. Misafirler katıla katıla gülmüş. Sandıktan çıkardığı eşyaları tekrar geri yerleştirmeye başladı. Bazılarının tozunu aldı. Küçük yaştan beri kullandığı eşyalarını da saklayacağını söyledi. Sandığın kapağını kapattı. Örtüsünü serdi. Anahtarı çevirdi, yerine bıraktı. Gözlerini kapatır gibi yaptı. Bir şeyler söylemek istedi. Gözlerinin altı çiğ tanesi gibi yaşla doldu. Acı bir tebessümle arkadaşlarına baktı. “Konuşmayın” der gibi elini kaldırdı. Bel bağını sandığın anahtarına bağladı Pencereye yaslandı. Sarardı ve titredi. Göz kapakları düştü, derin bir iç çekti. Soluk verirken “Kelime-i şahadet” getirdi.
Pencereye yaslı olarak kaldı. Gözleri kapandı ve son nefesini verdi.
Çeyiz sandığı evimizin değerli eşyasıydı.