Işınların bile yansımadığı siyah beyaz tablo gibi, insanların kimi ayakta, kimi de oturmuş, yalnız ve kimsesiz.
“Hüznün fotoğrafı” siyah beyaz tablo. Bu tablo şehrin kaybolmuş değerlerini hayallerinde yaşatanlar, bu değerlerle yoğrulup kaldırım taşlarını yalnız başlarına mekân seçiyorlar. Çeşmeye benzer taşlar, meyve vermiş ağaçlar ve korkuluk gibi yapılar. Yaşanması mümkün olmayan sokaklar. Anıza bırakılmış bahçe gibi bir tarafa itilmiş ve yalnız kalmış insanlar.
Başkalarına sıkıntı veren, dertleriyle barışık olmayan insanlar. Büyük şehrin yalnız insanları. Yalnızlığa itilmiş insanları.
Sokaklarında mutsuz, kederli, hissiz ve hiçbir şekilde değer verilmeyen insanlar. Bunlar dert yükü bir yüreğe, kavrulan bir beyne sahip yalnız insanlar.
Yalnızsın şehrin her yanında, parkında, sokağında ve sahilinde. “Şehre göçme düşüncesi ne kadar mutluluğu özendiriyorsa, yaşamak da o kadar mutsuzluk kaynağı oluyor. Mutsuzluk kaynağını yok etme duygusu insanları kaldıramayacağı yük altına sokmakta ve yalnızlığa itmektedir.
Büyük şehrin büyük yalnızlığı…
Yalnızlık duygusu, şehri söndürmüş, bulutlara kapanan ay gibi, karanlığı artırmıştır. Artan karanlıkta yalnız ve duygusuz insanlar çevreye dağılmış, saçma taneleri gibi, ne olduğunu bilmeyen kendini kaybetmiş insanlar. Büyük şehir deyip koşan insanlar şahsiyetlerini makine aksamında ve beton yığınlarında bulan kişilikleri küllenmiş insanlar.
Şehrin çıkmazlarında dertleşecek birini bulamayan solgun ve de kırılgan insanlar. “Taşı toprağı altın.” Sözüne inanıp köyünü satıp göç edenlerin yaşadıkları dram ve itildikleri yalnızlık. Bunlar iki cami arasında bî namaz örneğinde olduğu gibi, köy ve şehir etkinliğinde ezilmişliğin verdiği bir bocalama geçirir. Sahip olduğu değerleri kaybedip kimliksizliğe itilir. Fakat kendileri cihana hükmettiklerini sanırlar. Uydurdukları yalana önce kendileri inanırken, yalnızlığın pençesine düşerler. Büyük şehrin kıyı ve köşelerinde sahneye koydukları oyun yalnızlıktır. Yalnızlığı kabul etmiş ve soluk alamaz hâle gelmişlerdir. İnsani duygularını kaybettiği bu karmaşada sosyal aktiviteleri kalmamıştır. Bu insanlar içlerini kemiren garip olaylara da katlanırlar.
Şehrin güzelliklerini görebilmek, eğlenip gülebilmek. İnsanlar gülmeyi unuttu şehrin sokaklarında, ezik ve sıkıntılı başı önünde. Şen şakrak biri kalmadı parkta oturan. Sokaklar hayatından bezmiş, somurtkan insanların gezindiği yer oldu.
Geçim sıkıntısı insanları o hâle getirdi ki, birbirlerini dahi görmek istemiyorlar. Değil yardımlaşmak. Köyüne gitmeye durumu yok ki gidebilsin. Aç gözün yaşı kurumaz derler. İnsanların yalnızlıktan kurtulması toprağına ve köyüne kavuşmakla sağlanacaktır. Bağında bahçende sebzende meyvende kendini bulur, yalnızlıktan kurtulursun.
Gülmeyi bilmeyenler yalnızlığa itilmişlerdir. Büyük şehrin sokaklarında.
Hasan TANRIVERDİ