Bugün seçim var!… Siyaset yasak!… Sırada bugün bir anı var!…
Önünüzde ekran, aklınıza gelen ilk cümle dökülsün istiyorsunuz klavyeden…
“Halkıma açık mektup…” diye başladığınız an geliyor aklınıza..
Dolusunuz. Şişmişsiniz yıllardır… Nazımın dizeleri dökülüyor dudaklarınızdan:
“Onlar ki
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
cahil,
hakim
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır….”
Devamı dökülemiyor destanın; dudaklarınızdan. Halkla “dertleşme” ihtiyacı alıveriyor onun yerini:
“Ey halkım!” Senin dertlerinle dertlenip, sana inanan ve güvenen de var….
Senin cehaletini feraset(!) görüp seni sömüren de var…
Hani yani; aydınlık bir yanda… Karanlık öte yanda…
Emek bir yanda, sömürü öte yanda!…
Ama “Kahreden senin kararın” diyesi geliyor insanın dili varsa!…
Gün o gün işte bir kez daha bugün!…
Tercih de senin karar da!.. Sorarsan, söylemlere bakarsan, ikisi de senden yana. Görmek sana kalmış!.
Baskı, zulüm, meşakkat, mapusluk bir yanda, ama doğruluktan yana… Barışa hasret… İşsiz kalmak da var ucunda…!…
Beslenmek, sormadan yemek, haram emek… İfadelerinde, olan sanki seçim değil; meydan muharebesi… Ya da nükleer saldırı… Kullanacağın oy bile “Düşmana atılan bir füze!” değerinde, aymazların gözünde. Cehaletin bile aymazlığa cesaret adına feraset(!). Bilgi ve liyakat(mış); ne gerek!… Alkış, ekmek, aş, su… Yandaşlıktan yana tavır, bol etli but!..
İşte sana yapılan tembih: Doyacaksan… Uyacaksın!. Kölelik varsa ne çıkar ki ucunda; karnın doyacaksa!…
*
Onur hangisinde diye sormuyorsun!…
Açsın… İşsizsin… Ama, akıl izan ve vicdan sahibisin…
Toksun… Ama hizmet adına birilerine kölesin… Tok sanıyorsun kendini. Oysa, özgürlüğe, onura… Aydınlığa açsın!…
Ne var ki; bağımlısın!…
*
“Etme !… Gelen gidecek bir gün. Ama yakıp gitmesin, yıkıp gitmesin….”
Doyan karın, onurlu kılmaz insanı, köleysen…
Vicdan toksa, bir lokmayla doyar karın!… Yoksa, etle, sütle, balla, börekle, adını bilmediğin onca saray nimetiyle(!) tok görünse de karnın, aç bırakılmış onurla ömür boyu aç sayılırsın!..
*
Alo!…
Hakaret!… İfade!…
Kime, nasıl, ne zaman!…
Gelince öğrenirsin… Herhalda!…
*
Klavyeden dökülenler bir kez daha serilmiş önüne!…
“Gelen gidecek bir gün… Ama yakıp gitmesin… Ama yıkıp gitmesin!…”
– Kime dedin, niçin dedin, ne demek istedin!?…
Ekstradan bir dış ilave:
– Sen bu ülkeyi Dingo’nun ahırı mı belledin!…
*
Hiç kimseye hiçbir zaman hakaret etmedim… Fikrimi söyledim… Düşüncelerimi belirttim. Ne isim… Ne de sıfat!… Herkimse bu cümleden “hakaret” üreten zat; olsa olsa, erdem, akıl, vicdandan da yoksun… Adeta çok ayaklı bir teferruat!…
*
Varsa bu cümlede bir hakaret bir eğrilik, bi yanlış; ters çevirip söyleyelim yenisini:
– Gelen gitmesin…İster yıksın… İster yaksın… Olmadı bir de etsin tarafsızlık yemini; Ömür billah o makamda kalsın.
Yetmedi terekesi de faydalansın…
– “Hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve devrimlerine, bağlı kalacağıma, üzerime yüklenen görevi “TARAFSIZLIKLA” yerine getirmek üzere bütün gücümle çalışacağıma tarih ve millet huzurunda “NAMUSUM VE ŞEREFİM” üzerine ant içerim.
23 Haziran 2019
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci